Şehirlerimizdeki yapılaşma anlayışındaki çarpıklıkları Bosna-Hersek ziyareti ve Saray Bosna şehrini görünce daha iyi anlamıştım. Saray Bosna şehri yapılarıyla, doğasıyla, çevresiyle bir kimlik, bir kişilik taşıyor ve kendisine gelen insanlara bu yönleri ile mesajlar verebiliyordu. Geçmişinden bugüne ve yarına bir şeyler söyleyebiliyordu. Yakın zamanda bir savaştan çıkmış olmasına rağmen bu özelliğini bozmamış, muhafaza edebilmişti. Bakırcılar çarşısı, Gazi Hüsrev Paşa Camii ve külliyesi, büyük meydanı ve çeşmesi ile aynen muhafaza edilmişti. Çevresinde ahşap 2 katlı evleri, dar sokakları ile insanı 1400’lü yıllara götürüyordu. Buradan 3-4 katlı binaları ve farklı kendine has mimari çizgileri ve de biraz daha geniş yollar ile şehrin bir başka dönemi yaşadığını, 1800’lü yılların farklı çizgilerini okuyabiliyordun. Belirli bir hattan sonra ise
8 -10 katlı yeni binaları ve geniş yolları ile günümüz Bosna şehrini görebiliyordun
Eski tarihi Bosna, Avusturya-Macaristan imparatorluğu dönemi Bosna, yeni Bosna şehrini görüp kanaat sahibi olabiliyordun. Şehrin ortasından geçen nehir ve köprüleri, etrafındaki yapıları ile şehrin geçmişini okuyabiliyordun. Şehir müslüman-katolik hıristiyan-protestan-hristiyan gibi kültürel özelliklerini bile kendi mahallerinde bunu belli ediyor ve insanlara bunu sanki konuşuyordu.
Gazetelerde okuduğum bir haber bu yazıyı yazmamın sebebidir. Santraldeki hastaneyi kaldırıp otopark ve yeşil alan yapmak, 50. Yıl İlköğretim okulunu yıkıp antik dokuyu çıkarmak, Kız lisesini satmak… Cephanelik yeşil alanını bu ihtiyaçlarla doldurmak… Cephanelik alanı, askeriye’ye bırakılmış ve bu sayede muhafaza edilerek bu günlere doğal ve yeşil dokusunu bozmadan gelebilmiş bir alandır. 850 dönümlük bu alan, Bekirpaşanın kuzey doğusunda otoban viyadükleri ile şehrin bu bölgedeki pek de düzenli olmayan 1950 sonrası yapılan 1-2 en fazla üç katlı, az veya çok bahçesi olan iyi planlanmadığı için yol ve çevre sorunları çözülememiş Türk insanının el yordamı ile şekillendirdiği evlerin bulunduğu bir mahallemizin bitişiğindedir.
Daha sonra 1999 depremi sonrası yapılan çevre, altyapı ve katları ile iyi planlanarak şehrimize kazandırılan kalıcı deprem konutları ve de son dönemde TOKİ tarafından yapılan çok yüksek katlı konutların bulunduğu alanda DOĞAL DOKUSU ile KALABİLMİŞ BOŞ BİR ALANDIR. Askeri maksadı kalktığı için MSB tarafından, eğitim ve sağlık amaçlı tahsis ile şu anda özel idareye değerlendirilmek üzere devredilmiş bulunmaktadır. Tahminen çevresinde 250-300 bin nüfus barındırmaktadır. Yerleşim alanlarının içinde olmakla beraber ana ulaşım arterleri ile de direkt bağlantısı yeterince olmayan bir bölgededir. Bu özellikleri ile gerek Hastane kampüsü, gerek eğitim kampüsü gibi bir ihtiyaç için düşünülmesi, modern şehircilik yönü ile yeniden gözden geçirilmelidir. Bu alanın böyle bir maksada cevap vermekten ziyade BOTANİK BAHÇESİ – HAYVANAT BAHÇESİ, YÜRÜME YOLLARI – BİSİKLET PARKURU, o bölgede yaşayanların, gençlerin ve çocukların ihtiyaçlarına yönelik bina ağırlığı olmayan sportif unsurlar gibi konulara çok daha uygun bir alan özelliği taşımaktadır.
Bugünkü yöneticilerimizden 30-40 yıllık çözümlerden ziyade daha uzun ömürlü planlamalar yapmalarını bekliyoruz. Daha önceki yöneticilerimizin yaptığı gibi 2 katlıları 4, 15-20 yıl sonra 4 katlıları 6-7 kat ruhsatları vererek şehrin doğal-çevre – tarihi- tarihi yapısını yok eden bir şehirleşme anlayışını bırakmalıyız. 30-40 yıl önce yapılan orijinal planlarındaki bahçelerine eklemeler yaparak bozduğumuz ve bu gün sorunlu hale gelen okul, hastane gibi kamu binalarını yıkıp yok etmekten ziyade orijinal hallerine dönüştürüp bırakarak şehrin adres kimliği-kişiliği olan bu yerlerin sağlıklı bir şekilde yaşamalarını ve şehir insanına hizmete devamlarını sağlamalıyız.
Düşündüğümüz zaman Kocaeli Devlet Hastanesinin ilk planlandığı zamanki hali bozulmasa idi bu günkü sorunları yaşarmı idik. Orası hastanesi ile, bahçesi ile ilk planlandığı gibi kalabilseydi şirin bir yapı-geniş bahçesi ile de mahallesinin cazip bir alanı olan sağlık kuruluşu olarak görülürdü. Ulu Gazi İlköğretim Okulu, Sanat okulu içinde aynı şeyi söyleyebiliriz… Yeni Cuma Cami, Fevziye Cami, çevresi ile muhafaza edildiği için çok daha değerlidir. Keşke yemeniciler çarşısını, bakırcılar çarşısını da muhafaza edebilseydik. Kozluğun 40-50 yıl önceki yaşadığı, insan ile kucaklaşan, ona her türlü doğal zevki veren güzelliği kaldı mı? Demiryolu caddesi ile Alemdar ve Fethiye caddeleri sağı ve solu ile dört katlı binalı dönemini muhafaza edebilseydi şehir merkezi çok daha güzel ve cazip, daha yaşanabilir bir alan olmaz mı idi? Uzun vadede hem üst yapılarda hem alt yapılarda (yol, ulaşım, ortak alanlar) şehir hayatını çekilmez hale getiren, yalnız o bölgedeki mülk sahiplerine yeni kaynaklar yaratan uzun ömürlü olmayan yık-yap, boz kat çık, bahçeye yeni bina ekle anlayışını terk etmeliyiz.
Yöneticilerimizden şehirlerimizle ilgili kararları alırken konunun uzmanları, ilgili meslek odaları, STK’ler ve bölge halkının da kanaatlerinin alındığı, bilimsel planlamalar ve buna uyan uzun ömürlü kalıcı, kamu kaynaklarının israfına sebep olmayan uygulamaları bekliyoruz. Ülkemizin imarında, şehirlerimizin yapılanmasında tarihi dokunun muhafaza edildiği ve güncel işlevler yüklendiği yenilenmeleri yapmalarını istiyoruz. Türk vatandaşları da gelişmiş batı ülkelerindeki gibi tarihi dokusu bozulmamış, çevre ve tabiat bağlantıları koparılmamış, alt ve üst yapıları yeterli, yaşanılan, gezilen, görülmeye değer kıymetleri olan şehirlere layıktır inancı ile…