Sapır Sapır Dökülen Atatürkçüler!

87

 

Günümüz Türkiye’sinde sözde Atatürk’ün fikirlerini,Atatürkçülük adı altında temsil ettiklerini söyleyenler şimdi sapı sapır dökülüyor.

Bunun son örneği de Sözcü gazetesinde yazıları yayınlanan ve kendi ifadesi ile kalemini kırarak yazılarına son veren, emekli Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş oldu.

12 Haziran 2011 seçimlerinden sonrada Hulki Cevizoğlu yazmayı bıraktığını duyurmuştu.

Daha evvel de Tuncay Özkan, inanılmaz mazeretlerle Kanaltürk televizyonunu, cemaate yakın olduğu söylenen bir gruba epey de iyi paraya satmıştı. Bu satışın neresinin Atatürkçülükle ilgisi var onu da halen anlamış değilim.

Yine Mustafa Kemal’i dilinden düşürmeyenler, İşçi Partisinin önderliğindeki “Cumhuriyet İçin Güçbirliği”nde, seçimlerde tam bir hezimet yaşadı.

Hatırlıyorum, Cumhuriyet Mitinglerinin bazı düzenleyicileri de, kapağı bu gün ne yaptığını bilmez bir halde olan CHP’ye atarak varlıklarını sürdürme yolunu seçmişti.

Demek ki; gelişmelere bakarsak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bu topraklarda yaşayan insanlar, Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü yukarıda örneklediğim benzer görüşteki, insanlar gibi algılamıyor.

Bahse konu ettiğimiz Atatürkçüler; eskiden halkı bir şey anlamamakla adeta suçlarcasına tehdit ediyorlardı. Düşünüyorum da; eğer haklı olsalardı, Türk halkı bu suçlamaya dönük eleştirilerden kendine düşen payı çıkartır, bu kesimin çizdiği yola çok rahatlıkla girerdi. Ama bir türlü bu gerçekleşmedi.

Şimdi Vural Savaş örneğinde olduğu şekilde sanki bu sonuçta kendilerine düşen bir pay yokmuş gibi, bu Atatürkçüler; siyasileri, genelkurmay başkanlarını, yüksek yargı üyelerini velhasıl tüm bürokrasiyi suçlayarak pes etme moduna girmiş durumdalar. Soruyorum size Atatürkçülük pes etmek midir? Yoksa pes etmelerin ardında, fikri bir samimiyet  sorunumu vardır?

Türkiye’de bir güruh, Atatürk’ün vefatından sonra, Atatürk’le uzaktan yakından ilgisi olmayan ve halkın inanç ve kültür yapısına, geleneklerine ters bir fikriyatı, Atatürkçülük olarak lanse etti. Yani yukarıdan dayatarak bırakın dar olmayı hiç uygun olmayan bir elbiseyi, Türk halkına giydirmek için çabaladı.

Bunu yaparken de çoğunlukla kendilerinin ve çocuklarının ikballerini garantiye alma çabasında oldular. Herkesin malumu olan bu kast oluşumu, bu günkü iktidarı destekleyen güçler tarafından, iktidarı başa getirmek için bir propaganda vesilesi olarak kullanıldı.

Hiç demediler ki; her türlü gelişmeden mahrum bırakılmış Türk halkı, gün gelirde iyi ile kötünün, güzel ile çirkinin, gelişmişlikle geri kalmışlığın mukayesesini yapar da bizden hesap sorar diye… Bakın ne büyük bedellerle yapılan küçük işler, AKP’yi iktidarda tutuyor.

Vural Savaş;  “kanser tüm organlarımıza yayılmış… Artık ameliyat ve kemoterapiyle bile Türkiye Cumhuriyeti’nin eski sağlıklı günlerine dönmesine olanak yok artık” diyerek dün yanlışı pompaladıkları gibi bu günde karamsarlığı aşılıyor. Yani öldüğümüzü ilan ediyor. Bu mu Atatürkçülük?

Gençliğe Hitabe’yi, Bursa Nutku’nu biraz okuyan, hafızasına biraz yerleştiren herhangi bir Türk evladı, Vural Savaş ve onun gibi fikir zikredenlerle aynı görüşü paylaşabilir, aynı tükenmişliği gösterebilir mi?

Evet; fikri ne olduğu belli olmayan, Atatürk ve Atatürkçülükle geçinen bir zümre, Atatürk’ün ölümünden bu yana, Türk Milletine ve Türkiye Cumhuriyeti’ne zarar vermiştir. İyi ki, Recep Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı var da onların gerçek yüzünü görmüş oluyoruz. R. Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı döneminde, bahsettiğimiz Atatürkçülerin, fikri zafiyetlerini, azimsizliklerini, mücadelesizliklerini, çaresizliklerini, yetersizliklerini, bir araya gelemeyişlerini ve çapsızlıklarını gördükçe, Başbakan Erdoğan’a teşekkür edesim geliyor. Çünkü biz bunları görmeseydik silkinişimizde o denli kuvvetli olamayacaktı. Şimdi bunları gördükten sonra, Türk milletinin ne  denli büyük bir silkinişe ihtiyacı olduğunu, insan bir kez daha anlıyor.

Bu Atatürkçü denilen ama her türlü sığ düşüncenin içinde gezenler o kadar ileri gitmişlerdir ki; 1982 Anayasası’na “Atatürk Milliyetçiliği” kavramını sokmuşlardır.

Oysa, Atatürk, Türk milletini ırki bir temele dayandırmadan tanımlamış ve kendisinin de en büyük zenginliğinin Türk milletine mensubiyet olduğunu vurgulamıştır. Atatürk, milliyet sevmekten gelen tavizsiz bir Türk milliyetçisidir. Kendilerine Atatürkçü sıfatını yakıştıranlar milliyetçiliği bile sulandırmışlar ve ne idüğü belirsiz bir hale getirmişlerdir.

Türk milletinin değerli mensupları; merak etmeyin kaybedilmiş hiçbir şey yoktur. Ümitsiz olmayın. Dünyada Türk ismini taşıyan bir devlet kurmayı başaran Büyük Önder Mustafa Kemal’in yolu önümüzü aydınlatıyor. Görmediniz mi? Her türlü şarta rağmen, Türklüğü kabul etmeyenler bile TBMM’de “Büyük Türk Milleti” önünde yemin ettiler. Türk milletinin ve Türk devletinin bu gücü, yeter de artar bile.

Yeter ki; Atatürk’ün dediği gibi, memleketi teslim edeceğimiz siyaset, bürokrat, asker ve müteşebbislerin; milli, inançlı ve temiz vicdan sahibi olmalarına bakalım. Yoksa Atatürkçülükle maruf olanlar, bu günkü tablonun Vural Savaş’ın biraz vurgu yaptığı gibi 20 yıldan bu yana değil Atatürk’ün ölümünden bu yana esas müsebbibidir. Eğer vatan teslim alınmışsa, kimin teslim ettiğine veya kimin beceriksiz ve başarısız olduğuna bakmak lazımdır.