Türkiye’de Ankara gibi başkent olmaya can atan / özenen bir şehir var! Ankara’dan koparak, Ankara gibi davranmaya çalışıyor. Onunla âşık atıyor. İsmini bile değiştirmek istiyor. Başka bir ülke olmak cür’etinde bulunuyor. Ankara’dan bağlarını yavaş yavaş koparıyor. Başına buyruk olmanın adımlarını atıyor.
Türkçe’ye mahallî dili ortak etmek için çabalıyor. Yerli halkı başkalaştırmak istiyor. Öz kardeşleri Türklerden soğutmak ve aklınca ayırmak istiyor. Gelmiş geçmiş kimi iktidar sahiplerinin gâfilce söylediği sözlerden cesaret alıyor.
ABD ve AB’nin oyuncağı olarak, onların örtülü gayelerinin gerçekleşmesine kendi üzerinden çanak tutuyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir ili olduğunu gösteren “Diyarbakır” ismini kullanmıyor. Kendisine “Amed” dedirtmek istiyor.
Resmî dil Türkçe’yi baypas ederek Kürtçe’yi onun yerine ikaame etmenin / yerleştirmenin her vesileyle yolunu arıyor ve bulmuyor da değil.
Devlete ve yasalara meydan okumanın her fırsatta somut örneklerini sunuyor. Devletin isteklerine ters düşen isteklerde bulunuyor. Nitekim bölücü yayın yapan Roj TV’nin kapatılmaması için -Türkiye’nin başvurusuna rağmen- Danimarka Hükûmeti’ne aksi yönde mektup göndermek küstahlığında bulunarak, alenen ve açıkça Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne kafa tutuyor.
Van ve Hakkari şehirlerini de yanına çekmeye çalışıyor. Oluşacak kukla devletin içinde yer alması gerekenleri karıştırmak istiyor. Onların da devlete kafa tutmaları için sinsice kışkırtıyor.
Kendisini kukla, sözde başkentliğe hazırlarken, Kuzey Irak’a göz kırpmaktan da geri kalmıyor. Onlarla bir ve beraber olmaya can attığını her fırsatta zımnen / dolayısiyle de olsa çıtlatıyor. Çevre şehirlerini bu hususta harekete geçirmek isterken hudut dışı ilişkileri de ihmal etmiyor.
Eyaleti çağrıştıran adımların resmen atılması ve atılmaya çalışılması, mahallî idareleri merkezden koparma gayretleri, Diyarbakır’a bu hususta adımlar atmak cesaretini veriyor.
Diyarbakır başta olmak üzere onun gibi düşünen kimi belediye başkanları, resmen devlete kafa tutar hâle gelmişler. Dış arenada devletin karşısında, dış devletlerin yanında ve safında alenen ve resmen yer almaya başlamışlardır.
Bütün bunlar niye olmasın? Çünkü ABD ve AB açıkça destek veriyor. Güya ABD baş müttefikimiz! NATO’da silah arkadaşımız! AB ise, aralarına katılmak uğrunda serden ve yârdan geçtiğimiz Birlik! Üstelik AB’nin en yetkin üyesi olan Almanya; Birinci Dünya Harbi’nde kader birliği ettiğimiz, omuz omuza savaştığımız bir ülke. O bile Türkiye’yi AB’de görmek istemiyor. Dahası bölücü terörü -maalesef- el altından desteklemekten de geri kalmıyor.
Bu kadar kışkırtmalar varken; devlete karşı çıkışlar, karşı koymalar niye olmasın. Çünkü Batı üflüyor, bunlar oynuyor. Zaten vardı. Ama küllenmişti. Pusudaydı. ABD ve AB, külleri araladı. İsyan / başkaldırı ateşinin yeniden canlanmasını sağladı.
Nitekim, PKK; ABD ve AB’nin terörist örgütler listesinde. Böyleyken, bu örgütü terörist kabul etmeyen belediye başkanları var! Ve bunlardan biri olan ve bu hususta başı çeken kimse, Türkiye Cumhuriyeti hiçe sayılarak; Washington’a, Paris’e, Brüksel’e ve Stockholm’e davet edilebiliyor!
2467
Sanki:
Hadi bakalım görelim sizi
Hep arkanızdayız dizi dizi
Mahçup etmeyin sakın ha bizi
Göreceksiniz sanal denizi
Gibi sözlerle arkaları sıvazlanıyor.
Böyle gecenin hiç hayır olur mu seheri?
Ordu’nun kahrına uğrar bunların beheri.