Esir çünkü parasız – pulsuz, işini bırakıp gidemez. Bu nedenle istifa edemiyor zira kıdem tazminatını almak istiyor. Belki bu parayla 1–2 ay ailesini geçindirebilir. İşveren de; Tazminatını niye vereyim, kendisi istifa edip gitsin düşüncesinde.
Hâlbuki bu durumda “Kendi İsteğiyle İşten Ayrılan İşçinin Tazminat Hakkı”na uygun koşullardan biri var sayılabilir. İşçi, istifa dilekçesinde, ‘Canım tehlikede’ diyerek ve aşağıdaki ‘iyi niyet’ (işverenin işyerinde iyi niyet ve ahlâk kurallarına aykırı davranması) gerekçesini ekleyerek istifasını verebilir ve işi bırakabilir. Ama parayı işverenden zorla alacak hali de yok. Bu durumda çözüm ne?
İşçi bu dilekçenin bir kopyasını İş ve İşçi Bulma Kurumu’na götürür, kıdem tazminatını buradan tahsil eder. Bu artık Devletle işveren arasında alacak – verecek sorunu olur. Ama Devlet de buna evet diyemez; diyebilseydi çoktan Sokağa Çıkma Yasağı ilan edebilirdi. Edemez çünkü tüm işçi ücretleri başına yıkılır.
Katiyen istemez çünkü parası yok. Bu nedenle işçiler canı pahasına işlerine gidip gelecekler ve eve döndüklerinde, eve tıkılmış büyüklerine ‘Korona’yı muhtemelen bulaştıracaklar.
Korona virüsünün istilası altında değiliz. Cehalet, yiyicilik ve israf istilası altındayız. Yazık “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyen Atatürk’ün güzelim Türkiye’sine!
Gelelim B şıkkına yani kendi isteği ile işten ayrılan işçinin tazminat hakkına. Bazı durumlarda çalışanlar kendi isteğiyle ve kusuru dışında işten ayrılsa bile kıdem tazminatı hakkı elde edebilmektedirler.
Kendi isteğiyle ayrılıp kıdem tazminatı alınabilen durumlar şunlardır:
– Askerlik sebebiyle işten ayrılma
– Emeklilik sebebiyle işten ayrılma
– Malûlen emeklilik sebebiyle işten ayrılma
– Normal emeklilik sebebi ile işten ayrılma
– Evlenen kadınların resmi nikâh tarihinden itibaren bir yıl içerisinde işten ayrılması
– Sağlık nedenleri sebebiyle işten ayrılma
– İşverenin işyerinde iyi niyet ve ahlâk kurallarına aykırı davranması sebebiyle işçinin işten ayrılması
– Ölüm
Evet, İtalya yolunda hızla ilerlediğimiz muhakkak; kesin zecri tedbirler almalıyız.
Ancak sanayiyi tamamen durdurup bu zayıf ekonomimizi ya da sağlık koşullarımızı daha da çökertmeden; sadece gıda, sağlık ve temizlik ürünlerinin üretildiği ama buralarda çalışanların da kesin korunduğu, daha düşük yoğunluklu bir endüstriyel hayat tasavvur edebilir miyiz? Bunun üzerine siyasi partiler, meslek örgütleri, sendikalar, diğer toplumsal örgütler ve kişiler olarak kafa yormalıyız. Ben yoracağım.