Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gösterişli bir
törenle açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı (İHEP) içinde, “acaba
muhalefet liderlerine ve muhalif gazetecilere saldırma hakkı diye yeni
bir hak mı getiriliyor?” diye düşündüm.
Öyle ya, CHP Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu’na yönelik darp ve linç eylemlerinin failleri, İYİ Parti Genel
Başkanı Meral Akşener’in evine kadar gelen saldırganlar, İyi Parti il
yöneticilerine kalleşçe saldıranlar, Gelecek Partisi Genel Başkan
Yardımcısı Selçuk Özdağ’a silahlı sopalı saldırı yapanların hiçbiri ceza
almadı.
Muhalif gazetecilerin durumu da en az bunlar
kadar vahim.
Sadece 10 Mayıs 2019’dan bu yana Yeniçağ
yazarı Yavuz Selim Demirağ, gazeteci Sabahattin Önkibar, Korkusuz
Gazetesi yazarı Ahmet Takan, Yeniçağ yazarı ve İyi Parti Genel Başkanı
Meral Akşener’in basın danışmanı Murat İde, Yeniçağ yazarı Orhan
Uğuroğlu, KRT programcısı Afşin Hatipoğlu saldırılara uğradılar. Son
olarak da böyle namertçe bir saldırının mağduru gazeteci Levent Gültekin
oldu.
Bu olayların ortak iki yönü var. Gazeteci
mağdurlar tek başına iken, 5-25 kişilik grupların namertçe saldırılarına uğradılar,
muhtelif derecelerde yaralar aldılar.
İkinci ortak yön, bu olaylarda saldırganlar tespit
edildiler, sorgulandılar. Buna rağmen hiçbirine ceza verilmedi. Saldırganların
hepsi darp ettikleri, yaraladıkları gazeteciler kadar bile karakolda tutulmadan
serbest bırakıldılar.
Söylemeye dilim varmıyor ama bir üçüncü ortak
yön de saldırganların ülkücü veya MHP’li olduğuna dair deliller olması ve bu
saldırılara karşı MHP Genel merkezinden kınama yapılmaması idi.
Üstelik saldırıya uğrayan gazeteciler bu
saydıklarımdan ibaret değil. Bunlar kamuoyunca daha çok bilinen isimler.
Anadolu basınında da şiddet eylemleriyle sindirilmeye çalışılan çok sayıda
gazeteci olduğu ifade ediliyor.
Yapılması gereken ilk şey, iktidarın küçük
ortağı MHP’nin bu saldırıları şiddetle kınaması, Ülkücü gençlerin
içindeki bu ayrık otlarını temizlemesidir. Bunu yaparsa “saldırganların
azmettiricisi” olduğuna dair iddiaları da etkisizleştirmiş olur.
Bütün vatandaşların güvenliğini sağlamakla
yükümlü bulunan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da, devletin bütün imkânlarını
kullanarak, adil bir yargılama ile saldırganların cezalandırılmasını
sağlaması gereklidir.
*************************
Levent Gültekin’e Saldırı
Levent Gültekin’in Rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş
hakkında söylediği sözler gerçeği ifade etmediği gibi, Gültekin’in üslubunu da
rencide edici buldum. Kamuoyuna mal olmuş liderleri eleştirirken onları seven taraftarlarının
duygularını da dikkate almak gerekir.
Levent Gültekin yetiştiği muhafazakâr çevreden
edindiği kültürü ve buna dayalı politikaları şiddetle eleştiren ama
milliyetçilik hakkında hala eski önyargılarını taşıyan bir gazeteci. Bazen
sözün şehvetine kapılarak yanlış şeyler de söyleyebiliyor. Ama eleştiriye açık
biri olduğunu düşünüyorum.
Yetkin kişiler devreye sokularak kendisiyle
medeni bir üslupla fikir alışverişinde bulunulabilirdi. Kaba kuvvet zayıflığın,
özgüven eksikliğinin yansımasıdır.
Benim bildiğim, Türkeş’in izinden giden ülkücülerin
bilgi ve özgüvenleri vardı. Ülkücülerin benimsediği “Türk Milliyetçiliğinin”
Atatürk’ün anladığı gibi bir milliyetçilik olduğunu anlatabilirlerdi. En
azından bir Erol Güngör, bir İskender Öksüz kitabı hediye ederek önyargılı bir
gazetecinin fikrini düzeltmesine yardımcı olabilirlerdi.
Görünen o ki, ülkücü gençlik, içindeki bu
ayrık otlarını temizleyebilecek, bilgiyle, zekayla, empati ile mücadele
edebilecek donanımdan mahrum hale getirilmiş.
“Delikanlılık” duygusunun ilk şartı olan
mertlikten uzak olan, kalleşçe saldıran “sözde ülkücüleri” kınama cesaretini
bile gösteremez olmuşlar.
Yapılan saldırı Levent Gültekin’in
önyargılarının keskinleşmesine ve kamuoyunun ülkücü/ milliyetçi kesim hakkında
olumsuz yargılar edinmesinden başka neye yaramış olabilir?
*************************
Gerçek İşsizlik
TÜİK’in yeni Başkanı ile birlikte yöntemde de
değişikliğe gidildi. TÜİK’e göre, pandemi sebebiyle işyerlerinin kapalı olduğu
Ocak 2021 ayında işsizlik %12,6’dan %12,2’ye geriledi.
Farkında olmadığımız bir mucize olmuş! 2021
yılı Ocak ayında bir önceki aya göre 822 bin kişi iş bulmuş.
İşyerlerinin çoğu kapalıyken bu mucize nasıl gerçekleşti bilmeye imkân yok.
Ancak TÜİK “Âtıl İşgücü Oranı” diye
yeni bir veri yayımlamaya başladı ki, bu oran Ocak ayında %29,1 olmuş.
Türk Dil Kurumu Sözlüğünde “Âtıl” kelimesinin
anlamı “tembel/ işsiz, aylak/ işe yaramaz” demek. Fakat teknik olarak “Âtıl
İşgücü”nden TÜİK’in muradı, “zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü
ve işsizlerden oluşan gruptur.” Biz buna “iş bulsam hemen çalışmaya
hazırım” diyenlerin oranı diyebiliriz.
İlk defa TÜİK yani devlet çalışabilir her üç
vatandaşımızdan birinin işsiz olduğunu itiraf etti.
“Ekonomide kriz yok” safsatasını dile
getirenler bu grafiğe bakıp utanırlar mı acaba?
Bu ağır tabloyu hiçbir siyaset mühendisliği, hukuk
ve ekonomide reform açıklamaları ve sahte gündem oluşturma çabaları örtemez.