Sağlık sistemimizin 1900 Yıllarındaki durumunu 31/01/2022 tarihindeki “geçmişte sağlık hizmetleri ve misyonerlik” yazımda değinmiştim. Bunlara 1914 te İzmit’imizde açılmış olan 50 yataklık Gureba Hastanesi’nin 1918 den 1925 e kadar tahsisat yokluğu sebebiyle hizmet veremediği bilgisini de eklemek isterim. Günümüzde ise şehrimiz neredeyse bir sağlık merkezi olmuştur. Fakülte hastanemiz, şehir hastanemiz, devlet hastanelerimiz veve özel hastanelerimizin her biri şehrimiz insanıyla birlikte, diğer illerden gelen vatandaşlarımıza ve yurt dışından gelenlere de sağlık hizmeti verebilmektedirler.
Şehir hastanemizle ilgili yazımda iyi çalıştırıldığında daha önemli ve büyük hizmetlerin verebileceğini yazmıştım. Burdaki maksadımı izaha çalışayım. Sağlık sistemimiz şu anda birinci basamakta aile hekimliği. İkinci basamakta devlet hastanelerimiz, üçüncü basamakta ise eğitim ve araştırma hastanelerimiz ve tıp fakülte hastanelerimiz düzeniyle çalışmaktadır. Bunlar arasındaki sevk zinciri maalesef yeterli çalışmamaktadır. Aile hekimi tarafından teşhisi ve tedavisi mümkün olacak vakaların birçoğu ikinci, hatta üçüncü basamağa gelebilmektedir. Sevk sisteminin daha dinamik çalışması halinde yataklı tedavi kurumlarımızdaki yığılmalar azalacaktır. Bu da daha kaliteli hizmet sunumu yanında hasta iş yükünü azaltacaktır. Fazladan yapılan işlemlerin azalması ise birim maliyetlerinde azalmasını sağlayarak sağlık ekonomisine de katkı sağlayacaktır. Dolayısıyla Aile hekimliğinin çalışma şartlarının yeniden düzenlenmesi ve daha verimli çalışır hale getirilmesi gerekmektedir.
Sağlık hizmetinde başat etken hekimdir. Cumhuriyetimizin ilk yıllarındaki sağlık alanında da olan büyük gelişmeler ve daha sonraki yenileşmelerde ikinci cihan harbi sebebiyle Almanya’dan kaçan ve ülkemize de gelen hekimlerin büyük katkısını unutmamamız gerekir.
Bunlardan Prof. Dr.Swartz ( Patoloji ) , Op.Dr. Nissan ( Genel Cerrahi ), Op.Dr.Lipman (Kadın
doğum ) Op.Dr.İgershimmer(Göz),Dr.Frank(İç Hastalıkları) gibi isimlerin her biri kendi alanlarında hem tıbbi uygulamaları ile hizmet üretmişler hem de hekimlik anlayışında ve hekimlerimizin daha iyi ve yeterli yetişmelerinde çok etkili olmuşlardır.1935 te İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 20 yerli hocamızın yanında 19 göçle gelen hekim hocaların olduğu bilgisi konuyu yeterince anlatmaktadır.
Son yıllarda ise maalesef tersi bir durum gözlenmektedir. Sağlıkta şiddetin oluşturduğugüvensizlik, enflasyonun daha da belirginleştirdiği ekonomik olumsuzluklar, malpraktis konusunda hekimlik sorumluluğunu yeterince korumayan sonuçlar, uygulanan performans kriterlerindeki çarpıklıklar, serbest hekimliğin (Muayenehane) neredeyse yapılamaz hale gelmesi gibi durumlar hekimlerimizi yurt dışına gitmeye teşvik edici olmaktadır. 2012 de kendi özel mecburiyetleri sebebiyle 59 hekim yurt dışına giderken, 2021 de 1200, 2022 de 2685, 2023 ün ilk 6 ayında 1361 hekimimizin yurt dışına gidiş maksadıyla girişimde bulunduğu bilgisi konunun önemini göstermektedir. Bunun için bu alanda ve diğer alanlarda beyin ve insan göçünü durdurucu çalışmalar yapılmalıdır. Başta hekimlerimiz olmak üzere sağlık çalışanlarımızın çalışma şartlarında güven ve cazibe sağlayıcı yeni uygulamaların gecikmeden yapılması gerekmektedir. Bu konuda atılacak adımlar ile bu göç durdurulmalıdır. Gidenlerin de geri gelmesini ve ülkemizde hizmet vermelerine imkân sağlanmalıdır.
Mekân olarak binalarımızın yeni ve çok yeterli olması güven vericidir. Teknolojik imkânların çok yeni ve yeterli olması, hizmet alımlarında kolaylık sağlayıcıdır. Bunlara başta hekimlerimiz olmak üzere tüm sağlık çalışanlarımızın çalışma şartlarındaki iyileştirmelerin yapılması ise bu kurumlarımızın çok daha verimli olmasını sağlayacaktır.
Öncelikle sağlıklı olmanızı isterim. İhtiyacınız olduğunda ise güvenilir hekim ve sağlık çalışanlarımıza ulaşmanız ve imkânlarınızın olması dilerim.