Safahat’tan Seçmeler (2)

90

Hani, milliyet’in İslâm idi…Kavmiyyet ne!
Sarılıp smsıkı dursaydın a milliyetine
“Arnavutluk” ne demek? Var mı Şeriat’te yeri?
Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri.
Arabın Türke; Lâzın Çerkese, yâhud Kürde;
Acemin Çinliye rüchânı mı varmış? Nerde!
Müslümanlık’ta “anâsır” mı olurmuş? Ne gezer!
Fikr-i kavmiyyeti tel’în ediyor Peygamber (2)
En büyük düşmanıdır ruh-i Nebî tefrikanın;
Adı batsın onu İslâm’a sokan kaltabanın!
Şu senin âkıbetin bin bu kadar yıl evvel,
Sana söylenmiş iken doğru mudur şimdi cedel?
(2) Hadis-i Şerif: “Asabiye (ırkına, kabilesine körükörüne tarafdarlık) dâvâsı güden, bizden değildir.” Ebû Dâvûd, Edeb-112.
(Safahat, Haz: M. Ertuğrul Düzdağ, Üçüncü Baskı: 2006, s.192)
x
Âkif’in veciz ve özlü mısralarını iyi düşünmek, doğru anlamak lâzım.
Soyut olarak bakarsak yanlış yorumlamış, hâlin gerektirdikleri mecrada düşünürsek isabet etmiş oluruz.
Çünkü her şeyin iki tarafı vardır: Müsbet / olumlu, menfî / olumsuz.
Müpbet felsefe – menfî felsefe, müspet milliyet – menfî milliyet, müsbet bakış – menfî bakış gibi.
Nitekim müspet milliyet; sosyal hayatın iç ihtiyacından ileri geliyor.
Yardımlaşmaya, dayanışmaya sebeptir. Yararlı bir kuvvet sağlar. İslâm kardeşliğini daha çok kuvvetlendirecek bir araç olur.
Fakat, müspet milliyet fikri; İslâmiyet hizmet etmeli. Kale olmalı. Zırhı olmalı. Yerine geçmemeli.
Çünkü İslâmiyetin verdiği kardeşlik içinde bin kardeşlik var.
Beka ve Berzah âleminde o kardeşlik devam ediyor.
Onun için, aynı milliyetten olma kardeşliği ne kadar da kuvvetli olsa, onun bir perdesi hükmüne geçebilir. Yoksa onu, onun yerine koymak; aynı kalenin taşlarını, kale içindeki elmas hazinesinin yerine koyup, o elmasları dışarı atmak gibidir.
Medeniyetin güzellik ve iyilikleri ve insana yararlı taraflarının zıddı olarak medeniyetin kötülüklerinden biri olan menfî milliyet ise, kitleler arasındaki bağını; başkalarını yutmakla gerçekleştirir. Kavmini, soyunu sopunu daha üstün görür. Özelliği ise, korkunç çarpışma ve çatışmalara yol açıcı olmasıdır.
Evet, herkesin ve her şeyin hem müspet hem de menfî tarafı olmakla beraber, aynı zamanda herkesin ve her şeyin; hem özel, hem de genel özellikleri vardır.
Herkesin inancı özeli, herkesin dini oluşu genelidir.
Herkesin başka başka isimleri oluşu; onların özeli. Herkesin insanlığın birer ferdi oluşu, onların geneli. Yani herkesin adı oluşu özeli. İnsan oluşları genelidir.
Herkesin vatanı onların özeli, herkesin dünyalı oluşu onların genelidir. Herkesin evi kendine ait özel, vatan ise herkesin genelidir. Yani vatan herkesin müşterekidir.
Tüm ana ve babalara sevgi ve saygı insanların genelidir. İnsanın kendi ana ve babasına sevgi ve saygısı ise bir başkadır. Yani çok özeldir.
Özetlersek: Özelin varlığı, geneli inkârı gerektirmez. Genelin varlığı da, özeli reddetmez. Her şeyin hem özel, hem de genel tarafı vardır. Hiçbir şey; hiçbir şeyi inkâr etmeyi icap ettirmez. Çünkü, her özelin ve her genelin kendine has bir yeri, bir değeri, bir sevilen yanı vardır.

Önceki İçerikATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ SAMSUN ŞUBESİ Başkanı Dr. IŞIK ÖZKEFELİ Hanımefendi ile şehir hastanelerinden sağlığa, gençlik meselelerinden kültüre… Türkiye’nin meselelerini konuştuk.
Sonraki İçerikİran da Bir Turnusol Kâğıdı
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.