Rumlar Doğu Akdeniz’de Ateşle Oynuyorlar!

91

Kıbrıs Rum kesimi yönetiminin Doğu Akdeniz’de Kıbrıs adası açıklarında doğal gaz ve petrol araştırmaları yapması yönünde özellikle Amerikan petrol şirketleriyle yapmış olduğu anlaşmalar bu yılsonu itibariyle devreye girecek.

Anlaşma yapılan bu şirketlerden Amerikan petrol ve doğalgaz şirketi Exxonmobil, yılsonuna doğru Kıbrıs açıklarında keşif sondajına başlayacaklarını açıkladı.

KKTC’nin Doğu Akdeniz’deki münhasır bölgelerdeki hak ve hukukunun göz ardı edilmesi üzerine KKTC Dışişleri Bakanlığının konuyla ilgili olarak yapmış olduğu aşağıdaki açıklamada;

”Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin sözde münhasır ekonomik bölgesi içerisinde yer alan 7 numaralı parseli, diğer parsellerde arama izni olan yabancı şirketlerin lisans başvurularına açmasını, Rum tarafının, Kıbrıs Türk halkının doğal kaynaklara ilişkin haklarının gasp etmesine yönelik politikalarını ısrarla sürdürmekte olduğunun bir göstergesi” olduğu kaydedildi.

Rum tarafının hukuka aykırı bu tutumu bölge istikrarını olumsuz yönde etkileyecek bir adım olduğuna işaret edilerek;

“Rum tarafının, Kıbrıs Türk halkının Ada’nın etrafındaki doğal kaynaklara ilişkin eşit hak ve çıkarlarını hiçe sayan bu anlayış, 2017 yılında Kıbrıs Konferansı’nın çökmesine ve 50 yıldır Ada’da bir uzlaşıya varılamamasına neden olan zihniyetin bir yansımasıdır.” Değerlendirmesinde bulunuldu. Açıklamada, Rum tarafının tek yanlı ve hukuktan yoksun faaliyetlerine göz yuman uluslararası toplumun bu taraflı ve hakkaniyetten uzak yaklaşımı hem Kıbrıs’ta bir uzlaşıya varılmasını, hem de barışçıl bir ortam yaratılmasını engelleyen en önemli unsurlardan biri olduğu vurgulanarak, şu ifadelere yer verildi:

BM Genel Sekreteri’nin ve Güvenlik Konseyi’nin güven yaratıcı önlemler hususunda çağrılarını artırdığı bir dönemde, tüm dünya tarafından iki halka ait olduğu kabul edilen ada etrafındaki doğal kaynaklara ilişkin Kıbrıs Türk tarafının iş birliği çağrılarına kulak tıkayarak, Kıbrıs Rum tarafının bir kez daha tek taraflı ve hukuki zeminden yoksun adımlarında ısrar ediyor olması bölgedeki tansiyonun artmasına hizmet edecek ve Ada’daki iki halkın birbirinden daha da uzaklaşmasına neden olacaktır.
Öte yandan, GKRY’nin ruhsatlandıracağını açıkladığı bahse konu sözde parsel, bir yandan Kıbrıs Türk halkının haklarını hiçe sayarken, diğer yandan da Türkiye Cumhuriyeti‘nin Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığında geçmişte uluslararası alanda defalarca kayda geçirilmiş olan uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını da ihlal etmektedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak, Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte ada etrafındaki hak ve çıkarlarımızı korumak ve sondaj faaliyetleri de dâhil olmak üzere doğal kaynaklara ilişkin faaliyetlerimizi ileriye götürmeye devam edeceğiz…” denilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı da konuyla ilgili aşağıdaki açıklamayı yapmıştır:

”Rum Yönetiminin bu kararının, Kıbrıs Türk tarafının Ada’nın doğal kaynakları üzerindeki eşit, ayrılmaz hak ve çıkarlarını hiçe sayan tutumunu sürdürmekte olduğunun kanıtı olduğu ifade edilerek, esasen Rum tarafı, bu şekilde hareket ederek Temmuz 2017’de Kıbrıs Konferansı’nın sonuçsuz bir şekilde kapanmasına neden olan, Kıbrıs Türk tarafının siyasi eşitliğini ve Ada’nın ortak sahibi olduğu gerçeğini hiçe sayan tutumundan vazgeçmediğini bir kez daha ortaya koymaktadır. Öte yandan bahse konu karar, ülkemizin bölgedeki kıta sahanlığında uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını ihlal etmektedir. Karara konu 7 numaralı sözde ruhsat sahasının önemli bir bölümü, Türkiye‘nin Doğu Akdeniz‘deki kıta sahanlığının BM nezdinde de kayda geçirilen dış sınırlarının içinde yer almaktadır. Bilindiği üzere, 2 Mart 2004 tarih ve 12 Mart 2013 tarihli Notalarımızla BM’ye dış sınırlarını bildirdiğimiz kıta sahanlığımızda doğal kaynak arama amacıyla yapılacak her türlü faaliyet, ancak ülkemizin iznine tabi olarak yürütülmektedir. Tarafımızca vurgulana geldiği üzere, ülkemiz, hiçbir yabancı ülke, şirket veya geminin deniz yetki alanlarımızda izinsiz olarak hidrokarbon arama faaliyetlerinde bulunmasına, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da hiçbir şekilde fırsat vermeyecektir. Ülkemiz, kıta sahanlığındaki hak ve menfaatlerini korumak için gerekli tedbirleri almaya ve her türlü girişim ile sondaj dâhil faaliyetlerini yürütmeye devam edecektir. Nitekim önümüzdeki yakın dönemde Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığımızda ve ayrıca KKTC‘nin Türk Petrollerine verdiği ruhsat sahalarında sondaj faaliyetlerinin yapılması planlanmaktadır. Bu çerçevede, GKRY’nin vermeye teşebbüs edebileceği hükümsüz ruhsatlara dayanarak Türk kıta sahanlığında herhangi bir hidrokarbon arama çalışması yapılamayacağını belirtiyor ve ihaleye ilgi duyabilecek ülkeleri ve şirketleri, sağduyulu davranmaya ve bölgenin gerçeklerini dikkate alarak hareket etmeye davet ediyoruz”

Yukarıda özetlediğim her iki açıklamanın içeriğinde oldukça kararlı ikazlar yer almaktadır. Kaldı ki, Rumların anlaşma yaptığı petrol şirketlerinin önceki yıllarda bu bölgelerde yapmak istediği araştırmalar nedeniyle Türk donanmasını karşılarında bulduğu da tarihi bir gerçektir. Ancak bu defa sondaj çalışması başlatacak olan şirketin Amerika’ya ait olduğu da unutulmamalıdır!

Geçtiğimiz ay içinde BM Genel Sekreteriyle görüşen tarafların liderleri geçen yıl kesilen müzakere sürecinin yakın bir zamanda başlayabileceği yönünde görüş birliği içinde oldukları mesajını vermişken. Bir iki ay sonra Doğu Akdeniz’de Rumların başlatacağı sondaj çalışmalarının bu süreci olumsuz yönde etkilemesi kaçınılmazdır.

Tam da bu noktada bir kez daha belirtmek gerekirse; Rum tarafının böylesine hukuksuz bir adım atması, onlar için Kıbrıs sorunun çözümüyle ilgili bir konunun olmadığını göstermektedir. Çünkü bu sorun Rum tarafının AB’ye üye olmasıyla çözülmüştür. Şimdi bekledikleri şey, Türkiye’nin ada bağlarının da çözülmesidir…

Rumlar bu süreci de zamana yayarak çözmenin peşindedir. Nasıl olsa uluslararası toplum onları adanın yasal hükümeti olarak tanımaktadır.

Bu nedenle görünen o dur ki; Doğu Akdeniz’de adanın çevresindeki enerji yataklarında sondaj çalışmaları yönünde başta Amerikan kökenli petrol şirketleri olmak üzere, diğer ülke şirketleriyle de anlaşma yapmaktan, daha da önemlisi bu bölgede ateşle oynamaktan çekinmemektedirler…

 

 

Önceki İçerikSaddam’dan Selman’a Amerikan Film Teknolojisi
Sonraki İçerikŞemdinli Günlüğü
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.