Ruh Egzersizleri

194

     Elektrik, ampulün
neresinde? Ampulde bir yer işgal etmiyor!

     Fakat, elektrik
kesilince ampul sönüyor, ışık vermiyor. Ampul ışık verirken de,

     Vermezken de
aynîlik arzediyor. Ne yanarken ampul bir şey kazanıyor,

     Maddesinde bir
artış oluyor; ne de söndüğünde maddesinden bir şey eksiliyor.

     Yani ne yanarken
bir ekleme ve ilave oluyor; ne de söndüğünde,

     Varsa şayet bir
eklenti kaybediyor. Evet ne yandığında, ne de söndüğünde,

     Herhangi bir
eklenti ve bir ilâve kazanmış oluyor.

     Elektrik, ampulde
yer işgal etmiyor. Sadece elektrik ampulde tecellî ediyor,

     Görünür bir hâl
alıyor o kadar.

     Ampulün ışıması,
ampulden kaynaklanmıyor.

     Sadece ışık
ampulde ve ampulden görünüyor ama,

     Bu ışıma ve
aydınlatma ampulden ileri gelmiyor. Ampul kaynaklı değil.

     Sadece elektrik
ampulde görünüyor. Yani ampul elektriğe bir çeşit ekranlık yapıyor.

     Orada tecellî
ederek etrafı aydınlatıyor. Işık ampul sayesinde görünme imkânı buluyor.

     Tıpkı aynada
görünen gibi. Görünen, görünenin kendisi değil, fakat onun aksi ve tecellîsi.

     Kendisi değil,
fakat kendisindendir. O değil ama ondandır. “Heme Ost.” / “Her şey O’dur.”
değil;

     “Heme ez Ost.” /
“Her şey O’ndandır.”

     Ruhu da, bu
örnekten hareketle, bir nebze de olsa anlamaya çalışabiliriz.

     Ruh hâşâ Allah
değil. Ama Allah’tan.

     Allah hakkında
düşündüklerimizi, Ruh için de, düşünebiliriz.

     Hani hepimizin
bildiği bir söylem var ya: “Allah, ne yerdedir, ne de gökte.

     Mekândan münezzeh.
/ Mekânla alâkası yok. Fakat her yerde hâzır ve nâzır.” hükmü;

     Gerçeğin veciz bir
ifadesi olduğu halde, söyleniş tarzı; kimi düşüncesizlere:

     “Canım şuna yok
desene!” gibi hezeyan ve saçma sözler sarfetmelerine cesaret ve imkân veriyor.

     Karşısındakini
güya güç duruma sokacağını umup, gevrek gevrek gülerek, alaylı bir şekilde:

     “Allah nerede?”
diye soranlara, sormak gerek: “Ruhun nerede?” “Başında mı?” “Evet hayır!”

     “Kolunda mı?”
“Evet hayır!” “Bacağında mı?” “Evet hayır!”

     Aslında Ruh;
bedenin her yerinde, aynı anda sırasız olarak tecellî ediyor.

     Yani Ruh; vücudun
her yerinde tecellî ediyor, yansıyor ve görüntü veriyor.

     Fakat kaynak beden
değil. Allah, her şeyin ve herkesin Ruhunu; bedeninde / maddesinde

     Tecellî ettiriyor.
Yansıtıyor ve görüntü verdiriyor.

     Fakat Ruh ve
canlılık maddeye yapışık, bitişik ve onunla yekpâre / tek parça

     Yani bir bütün
hâlinde değil; fakat yekâhenk / uyum içinde bir faaliyet ve görünüş hâli
arzediyor.

     Aynen güneş
doğduğunda, karşısında bulunan her şeyin yüzünü okşaması, her şeyde aksetmesi,

     Her şeyde
yansıması ve her şeyde görüntü vererek;

     Kendisini
göstermesi ve hissettirmesi gibi bir şey.

     İşte yeryüzünde
her şeyde yansıyan, tecelli eden, görünen daha doğrusu kendini gösteren güneş;

     Dünyada ve
dünyadakilerin yüzlerinde yer alıyor, bulunuyor değil;

     Sadece oralarda
tecelli ederek kendini gösteriyor.

     Yani dünyadaki her
ışıma, her parıltı, her aydınlık güneşten, fakat güneş değil.

     O’ndan, fakat o
değil.

     İşte bedene doğan
Ruh’u da, böyle anlayabilir, böyle düşünebilir ve böyle algılayabiliriz.

     Evet her şey “Heme
Ost!” / “Her şey O’dur!” değil.

     Her şey “Heme ez
Ost.” / “Her şey O’ndandır.”

     İşte yeryüzünde
her şeydeki hayat ve canlılık Allah’tan, fakat Allah değil.

     Bunun gibi her
şeydeki canlılık, hayat, hareket; sahip oldukarı Ruh’tan ileri gelmektedir.

     Mahiyetini tam
olarak, lâyıkıyla bilmediğimiz ve asla bilemiyeceğimiz;

     Hakkındaki
bilmenin, ancak bilmemek olduğu,

     Fakat varlığından
zerre kadar şüphenin câiz olmadığı Ruh sayesindedir.       Elektrik, ampulün
neresinde? Ampulde bir yer işgal etmiyor!

     Fakat, elektrik
kesilince ampul sönüyor, ışık vermiyor. Ampul ışık verirken de,

     Vermezken de
aynîlik arzediyor. Ne yanarken ampul bir şey kazanıyor,

     Maddesinde bir
artış oluyor; ne de söndüğünde maddesinden bir şey eksiliyor.

     Yani ne yanarken
bir ekleme ve ilave oluyor; ne de söndüğünde,

     Varsa şayet bir
eklenti kaybediyor. Evet ne yandığında, ne de söndüğünde,

     Herhangi bir
eklenti ve bir ilâve kazanmış oluyor.

     Elektrik, ampulde
yer işgal etmiyor. Sadece elektrik ampulde tecellî ediyor,

     Görünür bir hâl
alıyor o kadar.

     Ampulün ışıması,
ampulden kaynaklanmıyor.

     Sadece ışık
ampulde ve ampulden görünüyor ama,

     Bu ışıma ve
aydınlatma ampulden ileri gelmiyor. Ampul kaynaklı değil.

     Sadece elektrik
ampulde görünüyor. Yani ampul elektriğe bir çeşit ekranlık yapıyor.

     Orada tecellî
ederek etrafı aydınlatıyor. Işık ampul sayesinde görünme imkânı buluyor.

     Tıpkı aynada
görünen gibi. Görünen, görünenin kendisi değil, fakat onun aksi ve tecellîsi.

     Kendisi değil,
fakat kendisindendir. O değil ama ondandır. “Heme Ost.” / “Her şey O’dur.”
değil;

     “Heme ez Ost.” /
“Her şey O’ndandır.”

     Ruhu da, bu
örnekten hareketle, bir nebze de olsa anlamaya çalışabiliriz.

     Ruh hâşâ Allah
değil. Ama Allah’tan.

     Allah hakkında
düşündüklerimizi, Ruh için de, düşünebiliriz.

     Hani hepimizin
bildiği bir söylem var ya: “Allah, ne yerdedir, ne de gökte.

     Mekândan münezzeh.
/ Mekânla alâkası yok. Fakat her yerde hâzır ve nâzır.” hükmü;

     Gerçeğin veciz bir
ifadesi olduğu halde, söyleniş tarzı; kimi düşüncesizlere:

     “Canım şuna yok
desene!” gibi hezeyan ve saçma sözler sarfetmelerine cesaret ve imkân veriyor.

     Karşısındakini
güya güç duruma sokacağını umup, gevrek gevrek gülerek, alaylı bir şekilde:

     “Allah nerede?”
diye soranlara, sormak gerek: “Ruhun nerede?” “Başında mı?” “Evet hayır!”

     “Kolunda mı?”
“Evet hayır!” “Bacağında mı?” “Evet hayır!”

     Aslında Ruh;
bedenin her yerinde, aynı anda sırasız olarak tecellî ediyor.

     Yani Ruh; vücudun
her yerinde tecellî ediyor, yansıyor ve görüntü veriyor.

     Fakat kaynak beden
değil. Allah, her şeyin ve herkesin Ruhunu; bedeninde / maddesinde

     Tecellî ettiriyor.
Yansıtıyor ve görüntü verdiriyor.

     Fakat Ruh ve
canlılık maddeye yapışık, bitişik ve onunla yekpâre / tek parça

     Yani bir bütün
hâlinde değil; fakat yekâhenk / uyum içinde bir faaliyet ve görünüş hâli
arzediyor.

     Aynen güneş
doğduğunda, karşısında bulunan her şeyin yüzünü okşaması, her şeyde aksetmesi,

     Her şeyde
yansıması ve her şeyde görüntü vererek;

     Kendisini
göstermesi ve hissettirmesi gibi bir şey.

     İşte yeryüzünde
her şeyde yansıyan, tecelli eden, görünen daha doğrusu kendini gösteren güneş;

     Dünyada ve
dünyadakilerin yüzlerinde yer alıyor, bulunuyor değil;

     Sadece oralarda
tecelli ederek kendini gösteriyor.

     Yani dünyadaki her
ışıma, her parıltı, her aydınlık güneşten, fakat güneş değil.

     O’ndan, fakat o
değil.

     İşte bedene doğan
Ruh’u da, böyle anlayabilir, böyle düşünebilir ve böyle algılayabiliriz.

     Evet her şey “Heme
Ost!” / “Her şey O’dur!” değil.

     Her şey “Heme ez
Ost.” / “Her şey O’ndandır.”

     İşte yeryüzünde
her şeydeki hayat ve canlılık Allah’tan, fakat Allah değil.

     Bunun gibi her
şeydeki canlılık, hayat, hareket; sahip oldukarı Ruh’tan ileri gelmektedir.

     Mahiyetini tam
olarak, lâyıkıyla bilmediğimiz ve asla bilemiyeceğimiz;

     Hakkındaki
bilmenin, ancak bilmemek olduğu,

     Fakat varlığından
zerre kadar şüphenin câiz olmadığı Ruh sayesindedir.
   

Önceki İçerikLiyakat ve Üslup Tarzı
Sonraki İçerik“Namaz (Salât) Müminin Miracıdır ” Kılmamak Darağacı Değildir
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.