‘’Rezillik ve Kepazelik’’ Öyle mi?

107

Geçtiğimiz hafta içinde K.K.T.C devletinin 34’ncü kuruluşu her yıl olduğu gibi ülkemizde, K.K.T.C de ve dış temsilciliklerinde parlak törenlerle kutlandı.

15 Kasım 1983’ten beri adanın kuzeyinde dimdik ayakta duran bu son Türk devletinin kuruluşuna giden yolda görev alan bir Kıbrıs Gazisi olarak, bende İstanbul’da bu coşkuya ortak oldum.

Bu güzel günde milletçe bir kez daha gururlandık, yakın tarihimize damgasını vuran o zafer yıllarını, Kıbrıs Türk’ünün adadaki varoluş mücadelesinin muhteşem direnişini ama en önemlisi Türk Milletinin ‘Kıbrıs konusuna’ vermiş olduğu önemi bir kez daha hatırladık, büyük bir kıvanç duyduk.

Kıbrıs milli davamıza hizmet eden devlet adamlarımızı, bu uğurda Şehit olan nice kahramanlarımızı minnetle andık.

1974’te Kıbrıs’ta omuz omuza görev yaptığımız Mücahitlerimizle, silah arkadaşlarımızla bir araya geldik; bir kez değil bin kez daha gururlandık.

Şimdi yazımın başlığına gelelim!

Neden tırnak içinde ”Rezillik ve Kepazelik”, son kelimesi de Öyle mi?

Çünkü:

Bu coşkunun/muzun paylaşıldığı tarihte, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde ana muhalefet partisine mensup bir milletvekili bu kutlamaları ‘facebook hesabından’ şu ifadeleriyle eleştirmiş:

”Devletimiz gövde gösterisi yapacak diye çalışanların çıkış saatine 15 Kasım yürüyüşü koymuş. Lefkoşa’da trafik felç… Az önce yanımdaki arabada bir insan fenalaştı. Bir başka arabada ağlayan bir bebek ve çaresiz genç bir anne… Bütün gün, jet uçurup çocukları korkutmanız yetmedi mi? Rezillik ve kepazelik”

Ardından da;

”15 Kasım günü neyinize yetmedi? Ne hakkınız var insanları yollarda perişan etmeye? Hasta var, yaşlı var, çocuk var. Yettiniz” diyerek böylesi bir yorumda bulunmuş…

Bir devletin kuruluş günü etkinlikleriyle ilgili bu tür yorumlar yapılabilir mi?

‘Rezillik ve Kepazelik’ TDK da belirtildiği gibi kelime anlamları itibariyle; ‘Niteliksizlik, değersizlik, utanmazlık, gülünçlük, maskaralık” anlamlarını içeren, çağrıştıran; hiç de hoş olmayan sıfatlardır.

Etkinliklerini bu denli ağır eleştiren bu milletvekili için; umarım 15 Kasım günü önemli bir tarihtir.

Ama bir milletvekili; K.K.T.C’nin 34’ncü kuruluş yıldönümü etkinliklerini; ”rezillik ve kepazelik” diyerek eleştirebiliyorsa eğer!

Ben de yurttaşı olmaktan gurur duyduğum K.K.T.C devletinin, kuruluşuna giden yolda görev alan bir Kıbrıs Gazisi olarak bu onur gününün etkinlikleriyle ilgili düşüncelerimi açıklamak isterim.

Öncelikle K.K.T.C’nin kuruluş yıldönümü etkinliklerini; ”rezillik ve kepazelik” tanımlamalarıyla nitelendirdiği için bu milletvekilini şiddetle kınıyorum.

Evet, 14 Kasım akşamüzeri Lefkoşa’da K.K.T.C’nin 34’ncü kuruluş yıl dönümü etkinlikleri çerçevesinde bir kutlama yürüyüşü yapılmış, ardından da fener alayı düzenlenmiştir.

Ama bu tür kutlamalar ilk kez yapılmamaktadır ki.

Bu milletvekilinin mensup olduğu parti de K.K.T.C de iktidarda iken aynı törenler yapılmış, uçaklarımız K.K.T.C semalarında uçmuştur.

Üstüne üstlük bu yorumları yapan vekilin oy aldığı bölgede toplanan binlerce Kıbrıs Türk’ü, bu uçuşları yapan ‘‘Türk Yıldızlarımızı” gururla seyretmiştir, seyretmeye de devam etmektedir.

Hiç şüphesiz İnsanların fikirlerini özgürce açıklaması en doğal hakkıdır, onların kendi tercihidir. Tam da bu noktada merakımı çeken bir husus vardır o da;  17 Mayıs 2017 Çarşamba günü yine Lefkoşa’da yapılan 4’ncü LGBT yürüyüşü etkinliği sırasında ulaşımda yaşanan aksaklık/tıkanıklık nedeniyle bu feminist vekilimiz benzer bir tepkiyi göstermiş midir?

Göstermemiş ise; bu ikircikli tercihi nedendir?

Ancak her ne olursa olsun; devletinin meclisinde ”ülkesinin, milletinin yüksek menfaatleri uğruna çalışacağına dair yemin eden, üstelik bu meclisten maaş alan bir milletvekilinin bu yorumları yaparken daha dikkatli olması gerekmez mi?

”Facebook” hesabından devletinin kuruluş yıldönümü etkinlikleriyle ilgili kullandığı o iki kelimeyi, kendi fikridir/yorumudur diye geçiştirmek mümkün müdür?

Basına düşen haberlere göre Lefkoşa Milletvekili Doğuş Derya olduğu belirtilen kadın milletvekilinin aslında ‘ kendi face’ hesabından yapmış olduğu yorumları pek de yadırgamamak gerekir!

Çünkü kendisini ‘feminist’ olarak tanımlayan bu milletvekilinin 4 yıl önce, Ağustos 2013 tarihinde K.K.T.C Meclisinde devletinin anayasası gereğince yapması gereken yemini ‘erkek egemen’ bulduğu için reddettiği, K.K.T.C Meclisinde kendi vicdanına uygun olduğunu ifade ettiği aşağıdaki yemini yaptığı o tarihli basın haberlerinde mevcuttur:

“Kıbrıs ülkesinde yaşayan her bireyin; Dili, dini, ırkı, doğum yeri, sınıfı, yaşı, fiziksel durumu, cinsiyeti veya cinsel yönelimi dolayısıyla ayrımcılığa maruz kalmaması için çalışacağıma, emeğin sömürülmediği adil ve eşit bir düzen yaratmak için uğraşacağıma, çatışma ve şiddet kültürünün yerine barış ve uzlaşı değerlerinin yerleşmesi için çaba göstereceğime, demokrasi, sosyal hukuk devleti ilkeleri ve insan hak ve özgürlüklerine bağlı kalacağıma; federal bir Kıbrıs kurma ülküsünden vazgeçmeyeceğime insanlık onurum üzerine ant içerim.”(kendi vicdanına göre okuduğu ”Kıbrıs ülkesinde yaşayan her bireyin” (Sanki GKRY’de yaşayanların da temsilcisiymiş gibi kendi yemin metnini K.K.T.C meclisinde okuduktan sonra meclis sıraları karışmış, oturuma bir süre ara verilmiş ama daha sonra kürsüye gelen bu vekil; ‘bu vicdan meselesi ama’ yeminimi yapacağım diyerek, anayasaya uygun yemin metnini okumuştur.)

Aslında bu milletvekilinin 2013 Ağustosunda KKTC meclisinde okumuş olduğu kendi yemin metniyle, 14-15 Kasım 2017 tarihinde ‘facebook’ hesabındaki yorumları değerlendirildiğinde; temsil etmiş olduğu zihniyete uygun davrandığını ifade etmek doğru bir tespit olacaktır.

Çünkü bu zihniyetin ruhani lideri de; önce Başbakan, sonrasında K.K.T.C Cumhurbaşkanı olduğu süreçlerde ama özellikle ”Annan Planının” Kıbrıs Türk Halkına kabul ettirilebilmek adına onca vaatlerde bulunulduğu o dönemde:

”Egemenlik uğruna ölünecek Leyla değildir” derken; adadaki çözüm için ”Tek egemenlik, Tek Kimlik, Tek halk” dayatmasını yapan Rum lideriyle birlikte ”Birleşik Kıbrıs’ı” hedeflememiş miydi?

Ancak günümüzde Kıbrıs müzakerelerinin sonucu ortadadır.

İktidarlar, siyasiler gelip geçicidir. Önemli olan Kıbrıs Türk Halkının adadaki geleceğiyle ilgili ne karar vereceği önemlidir.

K.K.T.C’de 7 Ocak 2018’de erken seçim vardır. Adanın yarı buçuğunu temsil eden GKRY’de de Şubat 2018’de başkanlık seçimi yapılacaktır.

Dolayısıyla seçim zamanı yaklaştıkça iç siyasete, oy çevrelerine odaklı benzer söylemler yapılacaktır, bundan önce de yapılmıştır…

Tabii ki, dilin kemiği yoktur!

Ama toplumun böylesine büyük bir coşkuyu yaşandığı özel bir günde yapılan bu yorumlar/söylemler o gazi topraklarda yaşayan vatandaşlarımızın ahir çoğunluğunu üzdüğü gibi Kıbrıs konusunun hassasiyetini bilen yurttaşlarımızı da çok üzmüştür.

Temennimiz; muhalefette de olsa bu zihniyet temsilcilerinin de, kamuoyuna yapmış oldukları açıklamalarına dikkat etmeleridir.

Neredeyse yarım asırdan fazla Kıbrıs’ta çözümü engelleyen Rum tarafıyla ”federal bir Kıbrıs kurma ülküsünden” vazgeçmeyenler:

Gündeme yönelik değerlendirmeleri, çözüme odaklı kimi önerileri;  ”Bazı horozlar kendi öttü diye güneş doğdu zannediyor” diyerek küçümseyebilirler!

Ancak onlarda, ”Federal Birleşik Kıbrıs” hayalini kurarlarken; ”Olmayacak duaya şimdiden âmin dememelidirler”

 

 

Önceki İçerikReza’letin İkinci Perdesi
Sonraki İçerikTarım Politikamız
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.