Ramazan ve İnfak (Zekat-Sadaka) – 2

99

5. Zekât, sadaka ve infak varlıklı insanların kibir ve gurura kapılarak zayıf ve güçsüzlere kötülük yapmalarına mani olurken, muhtaçların da varlıklı kimselere karşı kin ve hased gibi yanlış düşüncelere kapılmasını engeller. Böylece toplumun fertlerini birbirine sevgi ve kardeşlik duygularıyla bağlar, zengin-fakir kaynaşmasını temin ederek toplumsal huzuru sağlar. Bu yönüyle zekât, farklı seviyelerdeki insanlar arasında kurulan bir kardeşlik köprüsüdür.

Görüldüğü gibi zekât ve sadaka verenlerin kazancı, alanlardan daha büyüktür. En büyük kazanç ise ebedî huzur yurdu olan cennettir. Zira zekât, mü’minlerin cennete girmesine vesiledir. Kur’an-ı Kerim’de; Allah’ın kendisine ihsan ettiği servetin zekâtını veren mü’minlerin kurtuluşa ereceği ve Firdevs cennetlerine girecekleri haber verilmektedir. (Mü’minûn, 23/1-11)

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) kendisine gelerek; “Ey Allah’ın Resûlü! Bana bir ibadet tavsiye ediniz ki, ben onu yapınca cennete gireyim” diyen birisine; “Allah’a ibadet edersin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın, farz olan (beş vakit) namazı kılar, farz olan zekâtı verir ve Ramazan orucunu tutarsın. (Böyle yaparsan cennete gidersin)” buyurarak, zekât vermenin cennete girme sebebi olduğunu bildirmiştir. (Buharî, Zekât, 1; Müslim, İman, 4)

Zekât ve sadaka vermenin dünyevî ve uhrevî birçok faydası bulunduğu gibi; Allah’ın verdiği serveti cimrilik yaparak yoksul ve muhtaç kimselere vermemenin de vebali bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele. O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılacak da onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak ve “İşte bu, kendiniz için biriktirip sakladığınız şeylerdir. Haydi, tadın bakalım biriktirip sakladıklarınızı!” denilecek.” (Tevbe, 9/34-35)

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de bir hadis-i şerifinde zekâtını vermeyenlerin ahirette karşılaşacakları acıklı durumu şöyle açıklamıştır:  “Allah Teâlâ bir kimseye mal verir o da, bunun zekâtını ödemezse, bu mal kıyamet günü oldukça zehirli büyük bir yılan halinde karşısına çıkarılır. Yanaklarının üzerinde (gazap ve zehirinin şiddetini gösteren) iki siyah nokta vardır. O gün bu azgın yılan, mal sahibinin boynuna dolanıp (ağzını kapatacak şekilde) adamın iki yanağından şiddetle ısırır ve  “Ben senin (dünyada çok sevdiğin) malınım, ben senin hazinenim” der. Resûlullah (s.a.s.) sözlerine delil olarak şu ayet-i kerimeyi okudu: “Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır! O kendileri için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Al-i İmran, 3/180) (Buharî, Zekât, 3; Tirmizî, Tefsir, 3/3012)

Resûlullah (s.a.s.) Efendimiz, zekâtın toplumda ağır bir yük olarak görülmeye başlandığı ve zamanla tamamen ihmal edildiğinde, insanların başına bir kısım belaların geleceğini haber vermiştir. (Tirmizî, Fiten, 38) Bir defasında da şöyle buyurmuştur: “Mallarının zekâtını vermekten kaçınan her millet, mutlaka yağmurdan mahrum bırakılır ve hayvanları olmasa, onlara yağmur yağdırılmaz.” (İbn Mâce, Fiten, 22)

Yani zekât terkedildiğinde, toplumdan bereket kaldırılır. Yağan yağmur ve verilen rızıklar da ibadette beli bükülmüş kullar, masumlar ve hayvanlar hürmetine ihsan edilir. Zamanla toplum düzeni sarsılarak zenginle fakir arasında derin uçurumlar meydana gelir. Bu durum pek çok insanı kötülüklere sevkeder. Neticede ne zenginin ne de fakirin huzuru kalır. [KAYA, Murat , Ebedî Yol Haritası İslam, sh. 345]

Zekât, fitre ve diğer sadakalarımızla infak seferberliği içerisine girerek en yakınlarımızdan başlamak üzere çevremizdeki ve yeryüzündeki tüm biçare insanların imdadına koşmak, hem dinî, hem de insanî bir görevimizdir. Zira dinimiz, bütün mü’minleri kardeş ilan etmiş, onları tek bir vücut gibi kabul etmiş ve Müslümanların birbirlerinin dertleri ile ilgilenmelerini imanın gereği saymıştır.

O halde; “Herhangi birinize ölüm gelip de, “Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!” demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın.” (Münâfikûn, 63/10) ayetinde belirtilen bedbaht kimseler gibi hesap günü pişmanlık yaşamamak için, Allah’ın bizlere ihsan ettiği şeylerden, O’nun rızası doğrultusunda ihtiyaç sahiplerine infakta bulunmalıyız.