Ayların sultanı Ramazan-ı şerif, Kur’an ve oruç ayı olmasının yanında aynı zamanda yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma ayıdır. Çünkü bu ayda tutulan oruç, insanın şefkat ve merhamet duygularını geliştirir; açlık ve susuzluk çeken, çeşitli ihtiyaçlar içinde kıvranan fakir ve yoksulların halini anlamayı sağlar. Diğer taraftan Hz. Peygamber (s.a.s.), Ramazan ayında verilen sadakaların daha faziletli olduğunu haber vermiştir. (Tirmizî, Zekât, 28) Bundan dolayı mü’minler Ramazan ayında ihtiyaç sahibi din kardeşlerini daha fazla görüp gözetirler, sadakalarını artırırlar, daha fazla infak etmek için adeta birbirleriyle yarışırlar.
Allah Resûlü (s.a.s.), Ramazan ayında diğer ibadetleri gibi iyilik ve hayırlarını da artırır, elinde ne varsa yoksullara dağıtırdı. İbn-i Abbas (r.a.), “Esen rahmet rüzgârlarından daha cömert davranırdı” (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy,5,6 Savm,7) sözleriyle O’nun cömertliğinin Ramazan’da zirve noktaya ulaştığını söylemiştir. Ashab-ı kiram da, Ramazan ayı yaklaştığında hazırlıklara başlarlar, muhtaçlara vermek üzere zekât ve sadakalarını ayırırlardı. Zekât, Ramazan’a mahsus bir ibadet olmamakla beraber, faziletinden dolayı bu ayda mallarının zekâtını vermeye gayret ederlerdi.
Müslüman sahip olduğu mal, mülk ve servetin gerçek sahibinin Allahu Teâlâ olduğunu bilmeli ve O’nun emanet olarak verdiği bu servetten ihtiyaç sahiplerine infak etmelidir. Fakir, yetim ve yoksulları görüp gözetmeli, elindeki imkânlardan muhtaçlara infakta bulunmalıdır. Bu vasıflara ulaşanlar Kur’an-ı Kerim’de, Allah’a karşı gelmekten sakınan (takva sahibi) mü’minlerin arasında zikredilmiştir. (Bakara, 2/2-3) İnfakın Allah katında büyük değeri bulunmaktadır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de genel olarak iyiliklerin sevabı bire on olarak gösterildiği halde, Allah yolunda yapılan infakın sevabının bire yedi yüz olduğu bildirilmiştir. (Bakara, 2/261) Ancak bu yardımın başa kakmadan ve gönül incitmeden yapılması gerekmektedir. (Bakara, 2/262-263)
İnfak, hem farz olan zekâtı hem de gönüllü olarak verilen sadaka ve yapılan her çeşit hayrı kapsamaktadır. Allah’ın hoşnutluğunu kazanma amacıyla yapılan infak, insanın dünya ve ahiret mutluluğuna vesile olduğu gibi topluma da birçok fayda sağlamaktadır. Zekât ve sadakanın ferdî ve toplumsal pek çok faydasından bazılarını şöyle sıralayabiliriz.
1. Zekât, insanı bazı kalbî hastalık ve kötülüklerden arındırır, malın temizlenmesini temin eder. Zekât, zenginin zimmetinde bulunan muhtaç ve yoksulun hakkıdır. (Zâriyât, 51/19) Zekâtını veren kimse bu hakkı yerine getirmiş ve malını temizlemiş olur. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka (zekât) al…” (Tevbe, 9/103)
2. Zekât ve sadaka, malı bereketlendirir ve çoğalmasını sağlar. Kur’an-ı Kerim’de: “Allah yolunda her ne harcarsanız Allah onun yerine başkasını verir. O rızık verenlerin en hayırlısıdır” (Sebe, 34/39) buyurulmuştur. Zekât vermek, infakta bulunmak Allah’ın verdiği nimetlere karşı şükrün bir ifadesidir.. Kişinin bu şekilde malını O’nun rızası doğrultusunda harcayarak şükrünü ifa etmesi malın artmasına sebep olur. Allahu Teâlâ; “Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir” (İbrahim, 14/7) buyurarak, mü’minleri müjdelemektedir.
Yine bir hadis-i kudsîde Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur: “Ey kulum, sen yoksullara sadaka ver ki, ben de sana vereyim.” (Müslim, Zekât, 11) Hz. Peygamber (s.a.s.) de meleklerin zekâtını verenlerin mallarının artırılması, vermeyenlerin de mallarının yok olması için Allah’a dua ettiklerini bildirmiştir. (Buharî, Zekât, 27; Müslim, Zekât, 17)
3. Zekât ve sadaka, mal sahibinin gönlünü arıtır, kişiyi cimrilik ve hasislikten kurtarır. İnsanın kendisine ve çevresine zarar veren kötü huylardan birisi de cimriliktir. Zekât insanın bu sevilmeyen huydan kurtulmasını ve ahlâken yükselmesini sağlar. Nitekim Cenâb-ı Hak, “Eli sıkı olma” (İsrâ, 17/29) buyurarak, mü’minleri cimrilikten sakındırmış, nefsinin cimriliğinden korunanların kurtuluşa ereceğini bildirmiştir. (Tegâbun, 64/16)
4. Zekât ve sadaka, insandaki mal biriktirme hırsını giderir, kişinin dünyaya meylini azaltır. Her şeyin fazlası zararlı olduğu gibi, mala karşı aşırı düşkünlük de zararlıdır. Çünkü bu durumdaki bir insan kazanç temin etmede helal-haram sınırlarını gözetemez; meşru yahut gayr-ı meşrû yollardan malını çoğaltmaya çalışır. İşte zekât ve sadaka sayesinde Müslüman, mülkün gerçek sahibinin Yüce Allah olduğunun ve Allah’ın verdiği malı yine O’nun istediği şekilde sarfetmesi gerektiğinin şuuruna varır.
(Haftaya devam edecek)