Cumhuriyet Bayramı’na, Ulusal Egemenlik Bayramı’na, Zafer Bayramı’na niçin bu isimler verilmiştir? Bunu hiç düşündük mü? Bu bayramları isimlendirirken bir sebep-sonuç ilişkisi gözetmişiz. Bayramlara, tören yapıldığı için “tören”, yürüyüş yapıldığı için “yürüyüş”, konuşmalar yapıldığı için “söylev”, askeri teçhizat gösterime sunulduğu için “top tüfek” bayramı isimlerini verebilirdik. Demek ki bayramlarımızı biz şekil yönünden değil, mana yönünden değerlendiriyoruz ve adlandırıyoruz. Doğrusu da bu. Şekil, bir araç; onu yücelten, mana. Kelimeler ve eylemler de mana ile derinleşiyor.
Ülkemizde bayrama isim verme konusu bir türlü halledilemedi. Kimine göre Ramazan Bayramı’nı, kimine göre Şeker Bayramı’nı kutluyoruz. Kelimeler, insanların dünya görüşlerine göre anlam kazanır. Her kelime herkeste aynı etkiyi, aynı çağrışımı yapmaz. Sizi düşündüren, ağlatan bir kelime, bir başkasında aynı yankıyı vermez. Kelimelere anlam katan, ruh veren; kişinin duyarlılığı, yaşam tarzı, bilgi birikimi, olaylara yaklaşımıdır. Bende hiçbir değişikliğe yol açmayan “limon” kelimesinin bir arkadaşımda titremeye sebep olduğunu hatırlıyorum.
Ramazan ile bayram arasında bir sebep-sonuç, şeker ile bayram arasında da bir parça-bütün ilişkisi var. Bu bayrama “şeker” isminin verilmesinin gerekçesinde şunu öğreniyorum: Kişiler, özellikle çocuklar bayramda ellerinde torba ile şeker toplarlar ve onu yerlermiş, bunun için adı, Şeker Bayramı olmuş. Şimdi düşünüyorum, bu bayramda çocuklara şeker yerine mendil veya misket verilseydi bayramın adı “mendil bayramı” veya “misket bayramı” mı olacaktı? Sizi bilmem; ama bu yaklaşım bana hem içerik hem izah hem samimiyet açısından komik geliyor. Çocuklar bayramda ip atlıyor, seksek oynuyor; isterseniz bayrama bu isimleri verelim. Daha iyi olur; çünkü daha enerjik bir yaklaşım.
Şeker Bayramı diyenler, diyelim ki, işi çocuklar açısından halletti. Biz büyükler ne yapacağız? Şeker toplamadığımıza göre buna ne isim vereceğiz? Şeker toplamaya mı çıksak acaba? Bu da ayrı bir yazı konusu. Medyadan öğrendiğimize göre, bayramlar dolayısıyla iç turizm bir hayli hareketleniyormuş. Bir isim daha önerebilirim: İç Turizm Bayramı. Bu da sonuç-sebep ilişkisi olur.
Bayramlar, sevinç günü ise, bunun, eylemin sonunda yaşanması daha uygundur. Cumhuriyet’in ilandan sonra Cumhuriyet Bayramı gibi. Bazılarının Şeker Bayramı dediği bayram, zorunlu ibadetlerimizden olan Ramazanın sonunda yaşandığı için, Ramazan Bayramı denmesi akla yatkındır. Ramazan ayında tutulan orucun gereğini yerine getirenler açısından da böyle isimlendirmek doğrudur. Oruç ibadetini yapanlar, Allah’ın emri doğrultusunda aç kaldılar, birtakım temel zevklerinden, ihtiyaçlarından feragat ettiler, içe doğru bir derinlik ve dinginlik yaşadılar, dolayısıyla onların yaşadıkları bu iklimi en iyi anlatacak sözcük oruçtur, ramazandır. Bu bayramın adı da Ramazan Bayramı olmalıdır. Oruç Bayramı diyenlerin var olduğunu da eklemek etmek isterim.
Amacım, kimseyi suçlamak, yargılamak değil. Herkesin dini kendisine. Allah cennetin anahtarını bu dünyada hiç kimseye vermemiş. Yalnız şunu gözlüyorum: “Şeker Bayramı” tamlamasını ısrarla kullananlar, ramazan ayını, oruç ibadetini hakkıyla değerlendiremeyenler arasından çıkıyor. Bu kelimelerin kullanımındaki tercih, kişileri laik-antilaik kamplaşmasına kadar götürebiliyor. Bu tartışmada, laikliği din olarak kabul eden baskıcı zihniyetlerin şirretliği çekilmez olabiliyor ve bir karşı cepheyi doğuruyor. Olguları isimlendirmekte seçilen sözcükler, kişileri yansıtan bir ayna vazifesi görüyor. “Söyle bana arkadaşını, söyleyeyim sana kim olduğunu.” misali, söyle bana tercih ettiğin sözcüğü, söyleyeyim sana kaç okka çağdaş veya laik olduğunu. Ne kadar tuhaf işlerle uğraşıyoruz, değil mi? Bu tuhaf zihniyet, bizi daha kaç asır yoracak?
Kim ne derse desin. Şeker sizin olsun, ramazanı, orucu bana verin. Bayramınız, bayram olsun!