Ramazan ayı pek çok güzelliklere sahiptir. Süresi devamınca birbirinden renkli ve değerli olaylara neden olur ve bizleri mutlu eder.
Geleneksel olarak iftar sonrası başlayan Ramazan geceleri yapılan toplantılar, doyumsuz sohbetler, tazelenen hatıralar, anlatılan hikâyeler ve tertip edilen eğlencelerle sürüp gider.
Toplantıların vazgeçilmezleri arasında fıkralarımızın yeri başkadır. Fıkra edebiyatımız olağanüstü zengindir. Konuları itibariyle bize aittir, bizi anlatır. Zaaflarımıza hoşgörüyle hatta gülerek yaklaşmamızı ve bakmamızı sağlar.
Fıkralar her dönemi kapsarlar, dünden bugüne bugünden de yarınlara, nesilden nesile akıp giderler.
Çünkü yaşayan fıkralar bilgi, birikim, cesaret, zekâ, sevginin yanı sıra haksızlığa zarafetle karşı duruşun, olgun ve aydınlık düşüncelerin ürünleridirler.
Bir diğer özellikte, insanların öğrendikleri yeni fıkraları mutlaka başkalarına anlatmak istek ve arzularıdır.
Ramazan ayı boyunca bu mübarek ayla ilgili mutlaka pek çok güzel fıkralar gündemimize gelecek ve paylaşılacaktır. Rahmetli Mahmut Baler (Bal Mahmut)’in bir fıkrasını, kendisini rahmetle anarken sunmak istiyorum.
Ramazan ayının ilk günü, Ağustos ayının en sıcak günlerinden birine rastlar.
Hükümdar hazretleri, emir verir, ava çıkılacaktır. Hazırlıklar tamamlanır. Yola koyulurlar. Av sahasına ulaşırlar. Bütün çabalara rağmen başarısızlıklar, talihsizlikler peş peşe gelir ve av bir türlü gerçekleşmez.
Zaten çok haşin, sert ve asabi huylu hükümdar pek sinirlenir. Sıcak bir yandan, oruç bir yandan etkili olurken buna bir de yorgunluk ve hayal kırıklığı eklenince, hünkâr birden parlar;
“- Buldum” der. “- Sabah saraydan çıkarken kapının önünde duran ihtiyar var ya, işte o bize uğursuzluk getirdi. Yarın sabah yakalayın ve tez başını vurun” diye irâde eder.
Gece boyu pek çok kişi araya girip, “-Hünkârımız, o adam çok değerli ve iyi bir kişidir” diye affını isterlerse de zalim kral sözünden dönmez.
Sabah infaz öncesi, ihtiyara son arzusu sorulduğunda, hükümdara sözü olduğunu ve huzura kabul edilmek istediğini bildirir.
Bilge adamın dileği, hükümdara ulaştırılınca gelsin iznini alırlar.
Cesur, tok sözlü ve nüktedan ihtiyar huzura gelir, saygılarını sunar ve ;
“- Haşmetlim, sabahları siz uyanınca, cariyeleriniz etrafınızda dolanır, sizi giydirir, kahvaltınızı getirirler. Mabeyinciler günlük emirlerinizi alırlar. Silahçıbaşınız, tertemiz silahlarınızı sunar. Yaverleriniz her şeyin hazır olduğunu haber verirler. Seyisler, Kapıcıbaşılar sizi selâmetle uğurlarlar ve işte bütün bu görevlilerden sonra siz beni görürsünüz. Ve bu nedenle de gününüzün kötü geçmesine benim neden olduğum hükmüne varırsınız. “
Güngörmüş ihtiyar sözlerine devam eder;
“- Ben kulunuz ise, tek başıma yaşadığım kulübemden çıkar çıkmaz sizi görürüm. Ve kellemin vurulması emrinizle karşılaşırım. Allah aşkına şimdi uğursuzluk hangimizdedir” der.
Sertliği, asabiliği, haşinliği kadar sözlerdeki inceliğe ve zarafete de değer veren hükümdar, ihtiyarın açık, haklı, mert ve zarif imâsından hoşnut olur.
“-İhtiyar beni yanlış yapmaktan kurtardın” der ve emrini geri alır.