Psikolojimiz: Kavga Çıkaralım da Reyting Artsın

107

Geçen yazım insan sermayemizin ülkeyi terk
edişiyle ilgiliydi ve gerçekten karamsar bir yazıydı. Fakat karamsar yazmakta
haklıyım. Ben hekimleri vurgulamışım. Bunu, yazıya gelen yorumlardan bir kere
daha anladım: Mühendisler de ülkeyi terk ediyordu… Ve rakamlar, öyle benim
saydığım birkaç zirve örneğin çok ötesinde, binlere, yüz binlere ulaşıyordu.
Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü mezunlarının yarısı yurt
dışına gitmiş. Biz ne yapıyoruz? Bu üniversitelerde, sadık adamlarımız rektör
olsun diye uğraşıyoruz. Derdimiz bu!

 

Tek tük güzel haber de var

Anlattığım bulutlu hatta karanlık manzaranın,
tek tük istisnası var. Hani en karanlık bulutların bile gümüş astarları vardır
denir ya…

 

Mesela bilgisayar- internet oyunları
sektöründe Türkiye’de güzel gelişmeler var. Robotikte de… Bunlar hem üniversite
mezunlarından hem de daha öğrenciyken meraklanıp bu konularda çalışan
gençlerden geliyor. Niçin? Niçini şu: Bu ve buna benzer dallarda dışarıya
doğrudan satış mümkün. Bir oyun programı veya bir robot tasarımı maddî değil.

 

Türkiye’nin maddî üretimde yaptığı bir
atılımı var: İHA ve SİHA’lar. Bu bir yenilikçiliktir ve basbayağı başarıdır.
Gerçi bunların da müşterisi devlet ama tek başına bu unsur başarıyı açıklamaya
yetmez. Diyeceksiniz ki, İHA ve SİHA’ların bütün parçaları veya parçaların
çoğu, hele motor gibi kritik olanlar dışarıdan geliyor. Haklı da olursunuz.
Fakat bu, başarıyı sıfırlamaz. Ancak o kritik parçaları da bir an önce en
yüksek verimlilikle içeride imal etmenin yollarını bulmalıyız.

 

İHA- SİHA konusunu aylar önce bana, bir
okuyucum, yenilikçilikten bahseden bir yazımın altına yaptığı yorumla
hatırlatmıştı.

 

Stratejik üretim

Çağımızda imalat, eski önemini kaybetti. Mor
İnek ve Fikir Virüsü kitaplarıyla ünlenen, yazıp çizdikleri gerçekten virütik
bir popülarite kazanan Seth Godin, eski ve yeni iş şartlarını şöyle bir
benzetmeyle anlatıyor: Bir ürünün piyasaya sunulmasında tasarım, imalat ve
pazarlamayı üç organ olarak alın. Tasarımı bir insanın sağ kolu, imalatı
kafası, pazarlamayı da sol kolu gibi düşünün. Eskiden diyor Godin, kollar
aşağıda, kafa yukarıdaydı. Ve şuna benzer bir resim çiziyor: ıIı. Küçük “ı”ları
kollar, büyük I’yı kafa olarak düşünün. İlk küçük ı, tasarımı, büyük I imalatı
ve ikinci küçük ı, pazarlamayı temsil etsin. Üretimin kıt,  üretenin az olduğu dünyada üretmek, müşteriyi
ve ürettiğiniz nesnenin değerlendirilmesini garanti ediyordu. Hani, “Elimi
öpene satarım” dünyasıydı o dünya. Şimdi ortam değişti ve Godin’in adamı
kollarını yukarı kaldırdı. Artık manzara şöyle: IıI. Tasarım çok önemli.
Pazarlama da öyle. İmalatı her yerde yaptırabilirsiniz. iPhone’unuz varsa
arkasını çevirip okuyun: “ABD’de tasarlanmış, Çin’de üretilmiştir.” yazısını
göreceksiniz. Apple, muhteşem bir pazarlama ve güzel bir tasarımdır.

 

Fakat bu, her konuda doğru değil. Hele SİHA
gibi, Altay tankının, hücum helikopterinin motoru gibi stratejik konularda hiç
değil. Bunları bir an önce ve yandaş – muhalif bakmadan, yurt içinde
üretmeliyiz. Onun için de vasıflı mühendislerimizi kaçırmasak iyi olur.

 

Mühendisler ve hekimler ülkesiydik –
yandaşlar ülkesi olduk

Savunma konusundaki malzeme, muhakkak ki
stratejik ve piyasa koşullarına tabi değil. Fakat bir ürünü başka etmenler de
stratejik yapabiliyor. Batı, üretiminin büyük kısmını Asya-Pasifik havzasına
kaydırınca bazı terslikler yaşamaya başladı. Tayvan’da, bir birine komşu iki
bilgisayar belleği (RAM) fabrikası yandığında aylarca bellek fiyatlarının
yanına yaklaşılamadı. Yonga (çip) üretiminde kullanılan reçineyi üreten
fabrikalar, bir tsunamiden sonra devre dışı kalınca çip krizi patladı.
Dolayısıyla bu ürünlerin de stratejik olduğuna karar verildi ve mesela Philips,
Uzak Doğu’ya gönderdiği üretimini tekrar Hollanda’ya taşıdı.

 

Geçen yazıma yorum yapan Turgay ve Mülayim
mahlaslı okuyucularım da, Hollanda’nın teknoloji atılımını bakınız nasıl
yazmışlardı: “[Hollanda’da] Silikon Vadisi’ne benzer bir yer varmış ve de 1000
‘e yakın Türk mühendis orada çalışıyormuş. “ (Turgay).  “Hollanda, dünyanın en büyük çip fabrikasını
kuruyor” (Mülayim).

 

İlber Ortaylı,  epey önce, “Türkiye bir hekimler ülkesidir.
Yakında bir mühendisler ülkesi de olacaktır.” demişti. Olduk da. Fakat şimdi su
tersine akmaya başladı. Mühendissiz, hekimsiz, fakat bol yandaşlı bir ülke olma
yolunda ilerliyoruz.

 

İğneyi kendimize

Nihayet kendime, basına da bir eleştiri
yönelteyim. Nasıl iktidarın vasıflı bilim adamına, hekime, mühendise ihtiyacı
yoksa basınımızın da olumlu haberlere, başarılı gençlere, genç veya yaşlı
yenilikçiliklere dair haberlere ihtiyacı yok. Başarı haberlerine ihtiyacı yok.
Olumlu gelişmeler, katiyen kötülükler kadar yer bulamıyor. Dolayısıyla başarılı
insanların da şevki kırılıyor. Bu bir negatiflik sarmalı ve belki beyin göçünün
ikinci sebebi de bu.

 

Bir akrabamın, Banu Zorlutuna’nın, yönettiği
açık oturum programının arasında, kanal sahibinin onu çağırarak, “Bir kavga
çıkart da reytingimiz artsın.” dediğini hatırladım.

 

Elin adamı, “Ne yapmış?” diye sorarken biz,
“Bizden mi?” diye soruyoruz. Yenilikçinin de ne sizden ne de öbürlerinden olmak
umurunda değil. Ceketini alıp gidiyor. Hakkaniyetli olayım: Karar, bu
eleştiriyi en az hak eden gazete. ( millidusunce.com )