Kadim Türk Yurdu DOĞU TÜRKİSTAN’ı anlattı.
(BİRİNCİ BÖLÜM)
Oğuz Çetinoğlu: Doğu Türkistan’ın kısa bir târihi ile başlayabilir miyiz?
Prof. Dr. Sultan Mahmut Kaşgarlı: Târih içinde Uygur Türkleri kardeş Türk boyları ile beraber Orta Asya ve Doğu Türkistan’da büyük devletler kurmuşlardır. Bunun ilki M.S. 745 yılından 840 yılına kadar devam eden, başşehri Karabalsagun olan büyük Orhun Uygur Kağanlığı, 870 yılından 1036 yılına kadar devam eden Kansu (bugünkü Çin’in Gensu eyâletinde) Uygur Türk Devleti, 850 yılından 1275 yılına kadar devam eden Başkenti Ordubalıg (Cimisar) ve Başbalıg olan Doğu Türkistan’ın Kumul, Turfan, Urumçi, Karaşehir, Kuçar, Aksu vilâyetlerini sınırları içine alan İdikut Uygur Türk Devleti*, 870 yılından 1213 yılına kadar devam eden Uygur ve Karluk Türkleri tarafından kurulan kışlık başşehri Ordu Kent (Kaşgar) ve yazlık başşehri Balasagun olan Karahanlılar devleti, 1514 yılından 1678 yılına kadar devam eden Başşehri Yarkent olan Saidiye Uygur Devleti ve ondan sonra Kurulup 1. Mançu-Çin işgali 1759 yılına kadar devam eden hocalar hâkimiyeti, 1863 yılında Mançu-Çin istilası ve zulmüne karşı halk ayaklanması neticesinde kurulup ikinci Çin istilası 1877 yılına kadar devam eden Yakup Bey önderliğindeki Kaşgarıya devleti gibi devletlerdir.
Çetinoğlu: 20. Yüzyıldan sonraki gelişmelere de göz atabilir miyiz?
Prof. Kaşgarlı: 20. yüzyılda Doğu Türkistan’da Uygur Türklerinin kahramanca mücâdelesi neticesinde iki defa Doğu Türkistan Türklerinin millî devleti kurulmuştur. Bunlardan ilki 1932 yılında Doğu Türkistan Türklerinin Çin istilası ve mezâlimine karşı silahlı mücâdelesiyle 12.11.1933 târihinde Kaşgar’da kurulan Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti, ikincisi ise Çin’in müstemleke ve zulüm siyâsetine karşı Doğu Türkistan’ın Kuzey Bölgesindeki İli, Çevçek ve Altay vilâyetlerinde cereyan eden ayaklanmalar neticesinde 12.11.1994 târihinde Gulca’da kurulup 1950 Kızıl Çin işgaline kadar devam eden Doğu Türkistan Cumhuriyeti’dir.
Doğu Türkistan Türk Devletini Çin, Rus ve İngiliz emperyalizmi nasıl yıkmışsa, 1933 ve 1944 yıllarında kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyetlerini de Rus Komünist-Sovyet hâkimiyeti ile Kızıl Çin hâkimiyeti gizli anlaşma ve işbirliği neticesinde ortadan kaldırmışlardır.
Türklerin eski Anayurdu, Türk kültürü ve medeniyetinin altın beşiği olan Doğu Türkistan ve Uygur Türkleri târih boyunca Çin işgali ve yayılmacılığına karşı büyük mücâdeleler vererek Çin istila kuvvetlerinin Batı Türkistan’a yayılmasını engellemişlerdir. Doğu Türkistan Türkleri bilhassa Uygur Türkleri devlet idâresi geleneği ve kültürü ile Türk devlet geleneği kültürüne mühim katkıda bulunmakla kalmayıp, kardeş Türk Boyları ve Devletlerinin ticârî işlerinin yükselmesi, iktisâdiyatının gelişmesinde etkili rol oynamışlardır.
Çetinoğlu: Doğu Türkistan’ın coğrafi konumuna da göz atabilir miyiz?
Prof. Kaşgarlı: Bilindiği gibi Doğu Türkistan Asya’daki târihî İpek Yolu’nun merkezinde yer almaktadır. Bu yol deniz yollarının açılmasından önceki Eski Dünya’nın Doğu ve Batı arasında ticâret, kültür ve medeniyet alışverişini sağlayan üç önemli ticâret yolundan biri idi. Bu yol Çin’den başlamakta, Türkistan’ı boydan boya geçerek İran üzerinden İstanbul’a oradan da Adalar Denizi ve Akdeniz yoluyla İtalya’ya ulaşmakta idi. Bu sebeple Doğu Türkistan Doğu-Batı arasındaki ticârî münâsebetlerde köprü vazifesi yaparak, diğer Türk ülkelerinin ticâret ve iktisâdiyatının gelişmesinde de önemli rol oynamıştır.
Uygur Türkleri eski zamanlardan başlayarak üç büyük eski kültür (Eski Çin kültürü, eski Hint kültürü, eski Grek (Yunan) kültürü), üç büyük din; (Buda dini, Hıristiyan dini, İslâm dini); üç büyük dil âilesi; (Ural-Altay, Çin-Tibet, Hint-Avrupa dil âilesi); üç büyük iktisadî sektörün; hayvancılık, ziraatçılık ve İpek yolu ticâretinin birbiriyle temas hâlinde bulunduğu bölgelerde yer alması sebebiyle Türk dünyâsı kültürü ve medeniyetine ve insanlık âlemi medeniyetine önemli katkılarda bulunmuştur. Doğu Türkistan ve Uygur Türkleri geliştirdiği zengin kültürleriyle Türk Kültürü ve Medeniyet târihinde çok önemli yer tutmaktadır.
Çetinoğlu: Doğu Türkistan’ın kültür ve medeniyetle alâkalı yönü hakkında da bilgi lütfeder misiniz?
Prof. Kaşgarlı: Doğu Türkistan Türkleri târihî gelişme seyri içinde kurduğu devletlerin istikrara kavuşması, ticârî işlerinin yoğunlaşması, ekonomisinin gelişmesine paralel olarak kültür ve medeniyet bakımından da yükselme ve gelişme göstermişlerdir.
Uygurlar kültür ve medeniyet bakımından devamlı kendi kültür geleneklerini muhâfaza etmekle beraber, başka milletlerin kültür ve medeniyetlerinden müspet yenilikleri kabul etmek suretiyle kendisini yenilemeye ve yükseltmeye çok önem vermişlerdir. Bu durum, Uygur kültür ve medeniyetinin zenginliği ve gelişmeye açıklığının bir göstergesidir.
Uygur Türklerinin kültür ve medeniyeti özellikle 8-13. yüzyıllar arasında yüksek gelişme göstermiştir. İkinci Köktürk Devletinin yıkılışından sonra târih sahnesine çıkarak 745 yılında kurulup 840 yılına kadar devam eden Uygur Kağanlığı döneminde Türk kültüründe bazı değişmeler ve gelişmeler oldu. Uygur Kağanı Böğü Kağan’ın 762 yılında Çin’e yaptığı seferden sonra Mani Dinini* kabul ederek bu dini Uygur Devletinde yaygınlaşırdı. Uygur Türkleri Mani Dininin etkisiyle göçebe hayattan vaz geçerek şehir hayatına adım atmaya başladı. Karabalsagun şehrini kurmak suretiyle devletin merkezini Ötüken’den Karabalsagun şehrine taşıdılar.
Çetinoğlu: 840 yılında Orhun Uygur Kağanlığı târih sahnesinden çekildi. Sonrasında ne gibi değişiklikler yaşandı?
Prof. Kaşgarlı: Uygurlar Kansu, Turfan, Yedisu ve Tarım havzasına göç ederek oralardaki soydaşlarıyla birleşerek şehirleşme kültürünü devam ettirdiler. Başbalık, İdikut, Balasagun, Kaşgar gibi birçok şehir ve kültür merkezlerini kurup geliştirdiler. Türk milletinin yerleşik hayata geçme ve şehirleşme kültürünün gelişmesinde Uygur Türkleri öncelik yapmış ve önemli rol oynamışlardır. Türk târihinde şehir kuran ilk Türkler Uygurlardır. Dil ve edebiyat bakımından Türk kültür târihinde Uygur Türklerinin müstesna bir yeri vardır.
Köktürk devresinden sonra Türk Dili ve Edebiyatı târihinde İdikut Uygur* devresi başlamıştır. Budizm, Maniheizm ve Nasturi Hristiyanlığın bir arada yaşadığı İdikut Uygur Türk Devletinde dil, edebiyat, sanat ve ilimde yeni gelişmeler meydana gelmiştir. Uygurlar başka milletlerin gelişmiş medeniyet ve kültürüne her zaman kendisini açık tutmuşlardır. Çin, Hint, İran, Arap, Bizans kültür ve medeniyetlerinden birçok yenilikler kabul etmiş ve bunları kendi kültürleriyle bütünleştirmişlerdir. Bununla beraber, komşu milletlerin kültür ve medeniyetlerine de katkılarda bulundu. Yâni Uygurlar hem doğu hem batı kültür ve medeniyetlerinden birçok faydalı unsurları kabul etmişler ve kendi medeniyet ve kültürlerinden bazı unsurları onlara kabul ettirmişlerdir. İdikut Uygur Devleti içerisinde Uygur Türk Dili ve Edebiyatı, Uygur sanatı ve Uygur Türk yayıncılığı büyük gelişmeler göstermiştir.
Çetinoğlu: Uygur Türkleri hangi alfabeyi kullanıyordu?
Prof. Kaşgarlı: Göktürk yazısından sonra Sogdların* alfabesinden faydalanarak Uygurlar tarafından meydana getirilen Uygur alfabesi Türk alfabe târihinde önemli rol oynamıştır. Uygur devresindeki Maniheizm, Budizm metinleri ve Karahanlı İslâmî eserlerinin bir kısmı bu alfabe ile yazılmıştır. Eski Uygur alfabesi iyice geliştirilmiş halde bütün Türk boyları tarafından kullanılmıştır. Moğollar Uygur Devleti’ne son vermekle berâber onların kuvvetli kültürüne tâbi olarak Uygur yazısını kabul etmişler, Uygur kâtipleri ve devlet adamları bütün sivil idâreye hâkim olmuştur. Timur’un tüzüğü ve Altınordu Yarlıkları hep Uygur yazısı ile yazılmıştır. 15. yüzyıl sonuna kadar resmî ve devletlerarası yazışmalarda, paralar üzerinde Uygur yazısı devam etmiştir.
Son yüzyıl içerisinde Uygur İdikut Devleti’nin merkezi İdikut (ve Yargul), şehir içi harâbelerinde yapılan arkeolojik kazılar sonucunda, bu eski Türk kültürünü belirten ve Uygur dili ile edebiyatını ortaya koyan emsalsiz yazılı eser ve eser parçaları da elde edilmiştir. 840. yılında Başkenti Karabalsagun’un Kırgızlar’ın eline geçmesinden sonra Uygurların büyük bir kısmı Tanrı Dağları’nın kuzeydoğu bölgesinde yer alan Turfan havzası ile Tarım havzasına göç etmişlerdir.
Çetinoğlu: İdikut Uygur Devleti kuruluşu hakkında kısa da olsa bilgi lütfetmeniz mümkün mü?
Prof. Kaşgarlı: Turfan havzasına göç eden Uygurlar, eskiden oralarda yaşamakta olan soydaşları ile kaynaşarak İdikut Uygur Devletini kurmuşlardır.
Çetinoğlu: İdikut Uygur Türklerinden günümüze intikal eden izler, eserler var mı?
Prof. Kaşgarlı: Var. Eski Uygur yazısıyla yazılan ve günümüze intikal eden eserlerin sayısı toplam olarak 800 parçayı aşmaktadır. Bu eserler içinde Budizm ve Maniheizm Dini ile ilgili şiirler, hikâyeler ve dramalar bulunmaktadır. Bu eserlerin en mühimleri: Oğuzname, Altunyaruk, Çaştani İlig Beg, İki Tiginin Hikâyesi, Büyük Maymun Patmaralı, 27 perdeli drama vardır. Maniheizm muhitinde güzel manzum eserler yazan Uygur Türk şâirlerinden birisi Aprınçur Tigin’dir. Bu şâir Türk yazılı edebiyat târihinde mühim yer tutmaktadır. Çünkü yazılı edebiyatımızda şâiri belli olan ilk şiirler ona âittir. Bununla birlikte târihî vesikalarda Budist Uygur Türk şâirlerinden Kiki, Pratya Şiri, Çinaşiri, Çisuin Tutung, Asıg Tutııng, Şıng Sun Şıla isimleri zikredilmektedir.
Çetinoğlu: Karahanlılar dönemi eserlerinden de vardır mutlaka…
Prof. Karahan: Evet. Karahanlılar döneminde Uygur Türk kültürü, Uygur Türk edebiyatı altın devrini yaşamıştı. Karahanlı hükümdarı Sultan Satuk Buğra Han’ın 935 yılında inanç olarak İslâmiyeti seçmesi ve İslâm dinini devlet dini olarak kabul etmesi ve Karahanlılar Devletinde yaygınlaştırması ilk Türk İslâm edebiyatının doğuşuna yol açmıştır.
Karahanlı devresinde Hakaniye Türkçesiyle veya Kaşgar Türkçesiyle âlim şâir Yusuf Has Hacib’in 1069 yılında Karahanlı hükümdarı Tavgaç Buğra Han’a takdim ettiği ve Türk Devlet felsefesi ve geleneğini ortaya koyan devlet kurma bilgisi sayılan eseri Kutadgu Bilig Destanı, Kaşgarlı Mahmud’un 1075 yılında tamamlayıp Abbasi Halifesi Ebul Kasım Abdullah Muktedi Bi Emrullah’a sunduğu ilk Türk Dil Sözlüğü, Türk kültür hazinesi Dîvânü Lügati’t-Türk’ü, Yüknekli Edip Ahmet’in dörtlüklerle yazılmış didaktik destanı Atabetii’l Hakayık yazılmıştır. Bu nâdir eserler yalnız dil bakımından çok önemli eserler olmakla kalmayıp, edebiyat bakımından da çok değerli eserlerdir. Bu kıymetli eserler ondan sonraki devir Türk Dili ve Edebiyatının gelişmesine büyük etki yapan âbide eserlerdir.
Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan; ‘Uygurlar Türkler arasında biraz kuvvetli, kültür bakımından hayli yüksek olduğundan onların dili diğer Türkler için yazı dili olarak vazife görmüştür’ diyor. Uygur Türkçesinin Türk kültürü içerisindeki yeri hakkında Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu şu haklı görüşlerini ileri sürmüştür: ‘5. yüzyıldan başlayarak önceleri yalnız kendi boyları, sonraları ise diğer Türk kavimleri ile birlikte siyâsî bütünlük ve birlik hâline gelen Eski Uygur Türklerinin Orta Asya dil ve kültürünün gelişmesinde önemli rolleri olmuştur. Hele Orta Asya’nın çok zayıf kültür döneminde Türk dil kültürünü ayakta tutan yine de bu Uygurlar olmuştur.’
Çetinoğlu: Diğer sanatlar hakkında neler söylemek istersiniz?
Prof. Kaşgarlı: Uygur Türklerinin resim sanatı Budizm, Maniheizm ve İslâmlık olmak üzere üç din çerçevesi içindeki eserleri içine almaktadır. Eski Türk resim sanatının asıl temsilcileri sanata çok istidatlı olan Uygur Türkleri idi. Eski Uygur şehir harabelerinde bulunan sekiz ve dokuzuncu yüzyıllardan kalma Budist ve Maniheist duvar resimleri ile minyatürler Türk resminin bu güne kadar bilinen en eski örnekleridir. Bu resimlerde râhipler, müzisyenler tasvir edilmektedir. Uygurların Budist resim sanatının en mühim âbideleri Turfan Murtuk civarındaki Bezeklik* ve Kuçar Binev mağaralarında bulunmaktadır. Bunların mühim bir kısmı 20. yüzyılın başlarında A. Von Le Gog başkanlığındaki Alman arkeologları tarafından Almanya’ya götürülen Uygur duvar resimleri olup, şimdi Berlin arkeoloji müzesinde sergilenmektedir.
Karahanlılar devresinden sonra Uygur Türklerinde İslâmiyet’e ait resim sanatında büyük gelişmeler kaydedilmiştir. Uygurlarda yayıncılık matbaa teknolojisinde iyice gelişmiş idi. Uygurların kitapları kâğıt üzerine yazılıp basılıyorlardı. Bu kâğıtlar Çin kâğıdından farklı idi. Târihî vesikalardan Uygurların kendi kâğıt imalâtlarının olduğu bilinmektedir. Uygurların yazı âleti kamış kalemdi. Daha ehemmiyetsiz yazılar Çin fırçası ile yazılırdı. Târihte Budist metinlere ihtiyaç fazla olduğundan baskı da kullanılırdı. Uygur Türkleri 9. ve 10. Yüzyıllarda Çinlilerin blok baskı çoğaltma tekniğinden farklı bir baskı sanatı bulmuşlar, sert ağaçtan tek tek hareketli Uygur harfleri ile kitap basmayı ilk olarak gerçekleştirmişlerdir. Bize kadar gelen kitap ve kâğıda yazılmış en eski belgeler Uygur Türklerine aittir.
Çetinoğlu: Uygur Türklerinin müzik alanındaki çalışmaları da biliniyor…
Prof. Kaşgarlı: Uygur Türklerinin vatanı Doğu Türkistan târihte ‘şarkı, dans mekânı’ olarak ün yapmıştır. Uygurlarda 8-17. yüzyıllar arasında müzik ve dans büyük gelişme göstermiştir. Uygurların saz çeşitleri zengindi ve musikileri başka Türk boyları ile birlikte Çin, İran, Arap gibi başka milletleri de etkilemiştir. Uygur Türklerinin mûsikîsi içinde klasik 12 makamın ayrıca yeri vardır. Uygur makamı Uygur Türklerinin asırlar boyu devam ede gelen sosyal çalışmalarının mânevî ürünüdür. Uygur mûsikîsinde 12 makam klâsik bir yapıya, açık müzikal bir özelliğe, mükemmel müzikal bir bünyeye, zengin ses tonuna sâhip olan bir müzik sözlüğüdür. 12 makam Türk müzik kültüründe ve dünya müzik târihinde önemli bir yer tutmaktadır. Uygur Türklerinin uzun zamandan beri sürüp gelen millî târihini, hayat tarzını ve başından geçen zor ve neşeli günlerini müzikal bir dille ifâde eden büyük bir müzik sözlüğüdür. 12 makamın gelişmesinde Saidiye Uygur Türk Devleti*’nin hükümdarı Abdülraşit Han ile şâir, musikişinas Kadirhan Yarkendî ve şâire Amannisa Hanımefendilerin katkıları önemli rol oynamıştır.
12 makam 36 kısımdan ibâret olup 71 ezgi, 240 ses tonuna sâhiptir, süresi 24 saattir. Bir makamın bu kadar büyük hacimde olması hiç görülmemiştir. 12 makam çeşitli Türk boylarının makam ve mûskîsini de etkilemiştir. Uygur Türk kültürü diliyle, edebiyatıyla, güzel sanatlarıyla, dans ve müziğiyle başka milletlerin gelişmiş kültürleri ile kendi soydaşlarının kültürlerinden yararlı unsurları kabul ederek ve kendisinden başkalarına birçok şeyler kabul ettirerek târihî gelişmesini devam ettire gelmiştir. Uygurlar Türk âleminin medenî gelişmesinde en önemli roller oynamış milletlerden biridir.
*Mani Dini: ‘Maniheizm’ olarak da anılır. Üçüncü yüzyılda Pers İmparatorluğu içinde, ‘Peygamberlerin Mührü’ yâni ‘son peygamber’ olduğuna inanılan Mani tarafından kurulmuş ve kısa sürede hızla geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Bu dinin önemli mukaddes metinlerinden biri Arzhang’dı. Bu kelime ‘Değerli’ anlamına gelir. ‘Resim Kitabı’ olarak da bilinir, Maniheizm’in mukaddes kitaplarından biridir. Mani dini en parlak dönemini 8. yüzyılda Uygur Devleti’nin millî dini olarak ilan edilmesi ile yaşadı. Mani kelimesi eski Türkçe ‘Mengü’ ve Çağatay Türkçesinde ‘Tanrı’ demektir.
*İdikut Uygur Devleti: Türkçe metinlerde ‘Koçu’ veya ‘Koço’ şeklinde geçen bu isim, bugünkü Doğu Türkistan’daki Turfan şehrinin eski adıdır. Kaşgarlı Mahmud Dîvânu Lügeti’t-Türk isimli eserinde: ‘Koçu Uygur şehirlerinden biridir. Orada bulunan bütün şehirlere bu ad verilir’ diyerek bazı araştırmacıların iddia ettiği gibi bu ismin Çinceden gelme değil bir Türkçe isim olduğunu belirtmektedir. Devletin ilk kuruluşu MÖ: 3. yüzyıldadır. Kesintili ve uzun târihi vardır. Ayrı bir kitabın konusu olacak kadar önemli ve çok sayıda olaylar ihtiva etmektedir.
*Saidiye Uygur Türk Devleti: Yarkend Hanlığı veya Kaşgar Hanlığı olarak da isimlendirilen Saidiye Hanlığı günümüzde Çin’in batı toprakları olan Çin Türkistanı veya Sinkiang (Sincan, ġincan) denilen bölgede kurulmuş, 1514-1762 yılları arasında hüküm sürmüştür.
*Soğdlar: Orta Asya’da yaşamış İranî bir kavimdir. Yaşadıkları bölgeye de ‘Sogdianoi’ denilirdi. Bu bölge Mâverâü-n’Nehr olarak da anılan Amu Derya ve Sir Derya nehirleri arasında kalan bölgedir.
*bezeklik: ‘Bin Buda Mağaraları olarak da anılır. Doğu Türkistan’ın Turfan ve Piçan şehirleri arasında yer alan ve 5. yüzyıldan 14. yüzyıla tarihlenen Budist grotto*lardan oluşan bir komplekstir. Mağaralar kuzeydoğu Taklamakan Çölü’nde, Karahoca antik kalıntılarının da bulunduğu Yanan Dağları’nın Mutou Vadisi’nde yer alır. *Grotto: Modern, târihî veya târih öncesi dönemlerde insanlar tarafından ortak olarak kullanılmış tabiî veya yapay mağara çeşididir.
(DEVAM EDECEK)