Atatürk Kültür, Dil ve Târih Yüksek Kurumu: (AYK) Başkanlığı yapmış olan Prof. Dr. Sâdık K. Tural’ın telif ettiği Edebiyat Bilimine Katkılar isimli eserinin birinci cildi, 14,5 X 20 santim ölçülerinde sert kapaklı cilt içerisinde 374 sayfadır. Yeniliklerle donatılan 3. Baskısı 2015 yılında okuyucuya sunulmuştu.
Kitapta güçlü bir dirâyetle ele alınan konuların başlıkları:
*Edebiyat Bilimi Kavramı ve Türkiye’deki Durumuna Dâir Notlar
*Târihçinin Edebiyat Dünyâsından Alması Gerekenler veya Metoda Âit Düşünceler
*Gerçek, Hakîkat ve Edebiyat Eserlerinde Gerçek Kavramları Üzerine Bir Deneme
*Edebiyat Biliminin Yöntemleri veya Daha Aydınlık Bir Yol
*Edebiyat Araştırmacılarının Meseleleri Üzerine (Söyleşi)
*Bir Proje yahut H. Ağca Hoca’ya Teşekkür
*Kavramlar ve Terimler Ortak Düşünüşün Anahtarlarıdır
*Edebiyat ve Toplum İlişkisi Üzerine Düşünceler
*Edebiyat Eseri ile Çevre Arasındaki Bağlar
*Hikâye Kavramı ve Hikâyeciliğimiz Üzerine
*Ahmet Kaplan’ın, Hikâye Tahlilleri
*Roman Teorisi Üzerine Düşünceler
*‘Edebiyat Târihi’ Kavramı Etrafında
*Yeni Osmanlılar ve ‘Osmanlıcılık Cereyânı’ Meselesi
*Prof. Dr. M. Kaya Bilgegil, Şâir Şinâsî, Hâl Tercümesi Üzerine Küçük Bir Araştırma
*Kavramlar ve Kişi Adları Dizini
Sadık K. Tural, edebiyat profesörü olmakla birlikte başta sosyoloji, eğitim ve terbiye, ilâhiyat, beşerî ilişkiler, millî kimlik, tasavvuf, felsefe ve târih konularında da söz ve bilgi sâhibidir. Türk dünyâsı ile yakından ilgilidir. ‘Edebiyat Bilimine Katkılar’ isimli eserinin 1. Cildinde bu düşünceyi doğrulayacak sayfalar hayli zengindir.
Eserden tadımlık bir bölüm:
Türk kelimesi en dipteki atanın adı olmalı; başka soylar bu kökenden gelen toplulukların hepsine ya, Türk-Tatar, ya Türk-Moğol demiştir. Bu topluluklar ise, kendilerini, ya bir coğrafyaya, ya bir efsâne kahramanına veya siyâsî birlik kazandıran insanın adına dayalı isim ve unvanlarla adlandırıp, takdim etmişlerdir. Bu benimsemeler ve adlandırmalar, ilkel kimliklerdir. Bu yüzden Türkçe, Türk atanın çeşitli coğrafyalarda yaşamakta olan torunlarının kullandıkları dilin adı olmak yerine, sadece Anadolu Türklüğünün anlaşma ağız ve lehçelerinin ismi olarak tanınmaktadır.
Türk dilli halklar, dünyâ coğrafyasında, 200 milyondan birazdan biraz fazla. Türklerin yerleştiği coğrafyaların içinde 1990 sonrasında sayıları 12’yi bulan bağımsız cumhuriyet oluştu. Bu cumhuriyetlerin yanı başında ise, millî benlik ve kimliklerini arayan çeşitli devletlerin içinde yaşamakta olan Türk kökenli topluluklar bulunmaktadır.
Türk soylu veya Türk dilli hakların târihini, etnolojisini araştırmak gerçekten kolay değildir. Türk arkeolojisi veya Türk etnolojisi henüz bütünüyle bâkir bir alandır.
Türk dilli yahut soylu halkların göstergeleri dile dayanan iletişim kurmayı da, değer ve davranış aktarımını da öğrenip zihniyet dünyâsına ait genel hükümler verilebilir mi? ‘Evet verilebilir.’ demeliyiz. Öncelikle öğrenilmesi gereken, bu genel hükümleri farklı sayılacak alanlardan toplayıp bilgi birikimi oluşturmaktır. Zihniyet kavramının çerçevesi, kültürel kimlik ve kültürel benliğin toplamıdır. Zihniyete ait benimseyiş ve tepkiler, bir yandan resmî belgelere yansıyan târihin ve târihî bilginin, bir yandan inancın yahut dinî bilginin, bir yandan sanat târihinin ve mimarinin, diğer yandan da, zevkin, kanaatin ve felsefenin göstergelendiği sözlü ve yazılı edebiyat eserlerinin bünyesindeki çok özel bir dünyâdır.
Farklı zamanların, farklı mekânların, farklı siyasî yapıların ürünü olan edebiyat metinleri, çok çeşitli eserlerin bünyesinde yaşayıp gidiyor. Geniş bir coğrafyada farklı mekânlarda, farklı zamanlarda, farklı siyasî yapıların içinde varlığını devam ettirerek benliğini ve kimliğini korumaya çalışan Türk kökenli toplulukların, sevgileri, öfkeleri, hüzünleri, sevinçleri, övünçleri, merhametleri ve nefretleri dile yansıdı, dille ayrı bir iletişim alanı oluştu. Bu eserlerin dünyâsında gerçekten temsil edici ortaklıkların işâretini taşıyıcı güçte olanları, Türk dünyâsının dil medeniyetini, dil servetini, edebiyat hayatını ve edebiyata yansıyan değerler dünyâsını gösterir.
Dil denen çok işlevli, çok yönlü aracın edebî değer sayılan her parçasına ayrı bir duyarlılıkla yaklaşarak edebiyat dünyâmızın ortaklıkları da, târih içindeki değişmeleri de coğrafya, inanç ve yönetim/rejim değişikliklerinin etkileri de ortaya konulmalıydı. Bu ihtiyaçtan yola çıkarak, Türk kökenli toplulukların edebiyat saydığı, edebî değer yüklediği dile ait bütünlüklerin verdiği imkânla Türk adlı toplulukların en derindeki zevk ve zihniyet değerlerine ulaşabilir miydik? Türklük, bir biyolojik benzeşme veya aynılıktan daha çok ve daha öncelikli olarak, zamana ve mekâna vurulan damgalar değil midir? Bu damgaların en önde gelenlerinden birisi, edebiyat sayılan metinlere yansımış bulunan kültürel kimlik göstergesi olan ortak/benzer değer ve davranışlar değil midir? Türk kültür târihini yazma yolunda sağlığını ve ömrünü sebil etmiş olan kültür târihçimiz Bahaeddin Ögel’in eserleri, edebiyat metinleri verileriyle tamamlanamaz mı?
Türk kavramının bir üst kimlik/ad olduğunu ve Türk Dünyâsı kavramlarını târihî realite olarak idrak etme ve ettirmenin yolu nedir? Târihçiler kendilerine düşeni, sanat târihçileri kendi alanlarına girenleri 1995 sonrasındaki bilişmeler ve yardımlaşmalarla ortaklaşılan bilgiler yönünde, yeni bir terkibe dönüştürmeli değil midir?
Bu sorulardan yola çıkarak bir ortak çalışma yürütülemez mi idi? Bunu denemeli idik…
Temel kavramlardan, temel türlerden, temel ifâdelere, zevk yansımalarına kadar, Türk dünyâsı kavramını bir gerçeklik yapan ortaklığın izleri edebiyat ürünlerinde aranmalıydı. Bu arama, bulma yeniden bütünleştirilmesi dikkat, öncelikle Türkiye’de sonra da Türk cumhuriyetlerinde ve dünyâda bir bütünlük içinden görülmeliydi. Bu niyetle yirmi yıl evvel Türk Dünyâsı Ortak Edebiyatı adıyla bir çalışma projesi oluşturmuş ve Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığım sırasında, bu projeyi dört ayrı alt grup hâlinde hayata geçirmek istemiştim.
Not: İktibas edilen bölüm içerisindeki; ‘ulaşabilir miydik’ kelimesinin ‘ulaşmalıydık’, ‘damgalar değil midir? ifâdesinin ‘damgalardır’, ‘davranışlar değil midir’ ifâdesinin ‘davranışlardır’, ‘tamamlanamaz mı?’ kelimesinin ‘tamamlanmalıdır’, ‘dönüştürülmek değil midir?’ ifâdesinin ‘dönüştürülmektir’, ‘yürütelemez mi’ ifâdesinin ‘yürütülmelidir’ şeklinde kabul edilmesi, Sayın Tural’ın düşüncelerine aykırı olmasa gerek.
Edebiyat Bilimine Katkılar isimli eserin 2. Cildi, 211 sayfadır. 2023 yılında basılmıştır. Bu ciltte yer alan konuların başlıkları:
*İnsan, Dil Ve Edebiyat İklimi Üzerine
*Edebî Değer Kavramının Arka Planı Üzerine
*Sanatçının İç Dünyası Farklıdır
*Tahkiyeli İfâdenin Adı, Tartışmalı Öğesi
*Filozof, Şâir, Romancı Yüzyılımızın Yeni Velisi Cengiz Bey
*Günerkan Aydoğmuş’un Başarısı
*Çınar Ata’nın Yeni Romanı: Asla Boyun Eğme
*Sohbetler Adlı Eserin Düşündürdükleri
*Deneme Kavramı ve İsmet B. Binatlı’nın Kitabı Üzerine….
*Bir Proje İçin Hüseyin Ağca Hoca’ya Teşekkür
*İki Aydının Anlamlı Çalışması: Bilmeceler
*Kişi Adları Dizini
AKÇAĞ YAYINLARI:
Tuna Caddesi Nu: 8/1 Kızılay Ankara. Telefon: 0.312-4321998 Belgegeçer: 0.312-432 28 52
e-posta: akcag@akcag.com.tr // www.akcağ.com.tr
Prof. Dr. Sadık K. Tural’ın aynı ismi taşıyan eserinin ikinci cildinden seçilmiş bir bölüm:
Cengiz Aytmatov, bir gerçek ediptir. O bilgiyi bilgeliğe, bilgeliği tahkiyeli eserlere yansıtmanın sırlarını öğrenip kullanmış bir klâsiktir. Son elli yılda yazdıklarında Kırgızların hayatını anlatıyor gibi görünse de, öncelikle Türk Dünyâsı’nın, sonra da insanlığın ufuk çizgisinde her zaman karşılaştığımız ve karşılaşacağımız durumlar ve onların yorumlarını anlatan Aytmatov, insanlığın büyük oğullarındandır.
Cengiz Aytmatov, sevmek fiilinin ne olduğunu Gülsarı’da ve Cemile’de anlattı. Bıkıp usanmayan bir sevgi pınarı olan Cengiz Bey’in yüreği, her romanına, her hikâyesine yansıdı. Sevmek, çocuklara delilere ve şarlatanlara göre değildir. Sevmek, fedakârlıktır. Sevmek, acıyla pişmek ve olgunlaşmaktır. O bir aşk destanı yazmanın yirminci yüzyıldaki büyük ustasıdır.
Sevmenin uyandırdığı duyguları, insana yerdiği acıları, şiir denilen bir dünyaya şâirler taşırlar. Cengiz Aytmatov; Cemile, Selvi Boylum ve Gülsarı’da şiirli bir dille fakat hikâye ve romanın imkânlarıyla sevgi destanları yazdı.
Cengiz Aytmatov, ‘Gün Uzar Yüzyıl Olur’ romanıyla insanın insana, insanın tabiata ve tabiattaki bitkiler ile hayvanların insana hayâ ve sorumluluk düşüncesine bağlı ezelî ve edebî değerlerini, roman ve hikâyeye dönüştürdü.
Türk diline ve dünya dillerine kavramını yerleştiren O’dur. Ak Gemi’den, Kıyamet’e kadar roman ve hikâyelerin hepsi insanı insan olmaya yabancılaşmadan alıkoymanın mesajlarını taşır. ‘Gün Uzar Yüzyıl Olur’ ve ‘Kıyamet’ romanları merak, sevgi, hayâ, başarma ve sorumluluk kavramlarının değerler dünyası hâlinde romana taşınmasıdır. O etnolojik olanı, felsefî olanla bütünleştiren edebî değere dönüştüren filozoftur.
Gerçeğimsi (itibarî) bir dünya kurmak edebiyatın işlevidir: Gerçekler dünyâsının geçmişte ve içinde yaşanan zamanda vücud bulmuş olanlardan seçme ve ayıklamalar yaparak okuyucu veya dinleyicide etki yaratacak bir anlatım kurmaya roman denir. Bilginler, insandaki merak ve başarma duygusunu tatmin edip sorumluluk duygusuna yön verirler. Cengiz Aytmatov gibi büyük yazarlar, roman ve hikâyeleriyle şiir ve tiyatrolarıyla insanda hem sevgi uyandırır hem utanma duygusu hem seviyeli merak hem başarma ve sorumluluk duygusu hem adâlet bilinci… İnsan olmak zordur ve emek ister. Bilginler ve bilgeler ile onların çok özel bir örneğini oluşturan büyük şâirler, roman, hikâye ve piyes yazarları insanlaşmaya katkıda bulunurlar.
Tolgonay, Tanabay, Edigey, Danyar, Cemile, Asel dünyada yaşayan, her yerde karşılaşabileceğiniz kişilerdir. Aytmatov’u okuyup kavrayanlardan merhum Muhtar Avezov kırk yıl evvel şu tespitte bulunmuş: ‘Gerçekten en sevinçli şey Aytmatov’un Kırgız nesrindeki farklılığı insanı tanımasındadır. Kardeş edebiyatlarımızda insan huyu, çoğunlukla kuru sözlerle anlatılır. Bazen yazar kendi kahramanlarına uydurduğu hareketleri, hayalî yorumlarını katar. C. Aytmatov povesti psikolojik, tabii, güzel ve basittir.’ Diyordu. (Literatumaya Gazeta, 23 Ekim 1958)
Cengiz Aytmatov’un romanlarından çokça örnekler vermek, alıntılarla metni uzatmak istemiyorum. Onun eserinin yapı ve anlam tabakalarını şemalaştırmak mümkün ama bu da işi uzatır. Ben ana kavramları bir bilgilendirme yolu, uyandırma yöntemi biçiminde, roman ve hikâye ile tiyatro Yapısına dönüştüren bir bilge, bir veli (şeşen), bir şaman (hayçı, kam), bir dana gibi bize okutan odur. Evet… Cengiz Bey bir bilge, bir veli, bir dana, bir şaman, bir filozoftur.
Aytmatov, atalarından, zamandaş olan millettaşları ile insanlardan utanan bir insan… Adâletsizlik, vicdansızlık, merhametsizlik, şefkatsizlik, muhabbetsizlik, bilgisizlik, câhillik, şehvetperestlik, yoksulluk yüzünden kendinden utanan, zamandaşlarından utanan, en mühimi de daha önceden yaşayan atalarından, toprak altındaki ata-babalarından utanan, onlara karşı sorumluluk duyan insanlardan biri Cengiz Ağa’dır.
KAFAJANS YAYINLARI: Süleyman Hacıabdullahoğlu Caddesi Nu: 37/2 Çankaya, Ankara Telefon: 0.312-447 17 77 www.kafajans.com.tr
Prof. Dr. SADIK K. TURAL 07.07.1946 târihinde Kırıkkale’de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini doğduğu şehirde tamamladı. Fark derslerini vererek Samsun İlk Öğretmen Okulu’nu bitirdi. Dil Târih ve Coğrafya Fakültesi’nde başladığı Yüksek Öğrenimini Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde pekiyi derece ile tamamladı. Millî Eğitim Bakanlığı Yayımlar Genel Müdürlüğü’nde çalıştı. Ocak 1972’de, Hacettepe Üniversitesinde, önce okutman, sonra asistan oldu. 1978 yılında edebiyat doktoru, Mart 1983’te doçent, Ağustos 1988’de profesör unvanlarını kullanmaya hak kazandı. Hacettepe, Gazi, Selçuk, Abant İzzet Baysal Üniversitelerinde lisans, yüksek lisans ve doktora dersleri verdi; bitirme, master ve doktora tezleri yönetti. 1984-1988 yılları arasında, Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Müsteşarlığı’nda kültür planlamacısı olarak görev yaptı. İLESAM adlı meslek kuruluşunun Bakanlar Kurulu kararı ile kurucular kurulunda, sonraki genel kurullarda ise, yönetim kurulunda seçimle yer aldı; denetim ve haysiyet kurullarında da seçilerek görev yaptı. Türkiye ile çeşitli devletler arasındaki kültür anlaşmalarında DPT temsilcisi olarak yer aldı. 1989’da, 10 ay Almanya’da ‘Türk Çocuklarında Kültürel Kimlik Meseleleri’ projesinde başkan olarak çalıştı. Kültür Bakanlığı’nın yayın komisyonlarında üye olarak bulundu. Eylül 1993’te Atatürk Yüksek Kurumu’na bağlı, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığına atandı. Mayıs 1996’da UNESCO Millî Komisyonu üyeliğine seçildi, iş yoğunluğundan, 2004’te istifa etti. Eylül 2000 târihinde Atatürk Kültür Dil ve Târih Yüksek Kurumu Başkanlığına atandı; Nisan 2009 târihinde kendisi yurt dışındayken, ilgili devlet bakanının teklifiyle bu görevinden alındı ve yirmi gün sonra atandığı Başbakanlık Müşavirliğinden 1 Mart 2011 târihinde emekli oldu. Çeşitli yerli, yabancı kuruluş ve devletlerin ödül, madalya, teşekkür, plaket ve beratına lâyık görüldü. Manas’ın 1000’inci yılı münâsebetiyle, Türkiye ve Bişkek’te yapılan bilimlik toplantılardaki Türk Heyeti Başkanlığı ve kutlamalardaki diğer katkıları sebebiyle “Kırgızistan Devlet Ödülü” (1995) ile Kırgızistan Bilimler Akademisi üyeliğine layık görüldü. Oluşturulmasını ve başkanlığını üstlendiği 33 cilt olarak planladığı, 31 cildi basılan Türk Dünyâsı Ortak Edebiyatı projesi aracılığıyla, Türk dünyâsında edebiyat biliminin zenginleşmesine hizmetlerinden dolayı ‘Kazakistan Devlet Ödülü’ne ve ‘Akademiker Kültür Profesörü’ (1996) unvanına, Cengiz Aytmatov Akademisi ve Türkmenistan Bilimler Akademisi üyeliğine lâyık görüldü. Dünyâda 130 yıldır yapılagelen ICANAS (Şarkiyatçılar) toplantısının 38.’sini Türkiye’de gerçekleştirdi; diğer yandan, ICANAS Bilim Kurulu Üyeliği’ne seçilen ilk Türk bilim insanı oldu. Bu büyük toplantının bildirileri 33 cilt olarak yayımlandı. Sadık Tural, 16.600 adet kitap ile 11.100 adet süreli yayından oluşan kütüphanesini, adını taşıyacağı taahhüdüne dayanarak Çankırı Karatekin Üniversitesi’ne bağışladı. Sadık Tural, Almanca bilmekte olup, evli ve bir evlât babasıdır. |