Hani hatırlarsak eğer, 31 Ocak 1995 günü saat 09.30 sıralarında, 40 kadar vatandaşımız, Boğaziçi Köprüsü’nü bir süre trafiğe kapatmışlardı. Böylece Rusya’nın Çeçenistan’a askerle müdahalesini ve buna Dünya’nın seyirci ve sessiz kalmasını protesto etmek istemişlerdi. İzinsiz bir gösteri olması ve trafiğin can damarı olan bir yerde trafiği aksattıkları için, tabiatiyle polis tarafından engellenmişlerdi. Bu arada nahoş ve istenmeyen hadise ve olaylar da vuku bulmuş. Hatta bir polisimizin hepimizi üzen aşırı sert davranışına, milletçe şahit olmuştuk. Ve tabii çok da üzülmüştük. Neticede iki polisimiz hemen görevden alınmıştı.
Gönül isterdi ki, böyle müessif / esef verici ve üzücü bir olay; keşke hiç olmasaydı. Madem ki, olmuştur. Ve zaman zaman, istemesek de yine olması mümkündür. Bu durum karşısında polisimize bakışımız nasıl olmalı?
Dikkat ettiysek, televizyon ekranlarında gördüğümüz gibi, o taşkın polisi yine bir polis arkadaşı engellemiş, ona mani olmuştu. Bu da gösteriyor ki, hatayı Polislik Mesleği’ne değil, nasılsa polis kisvesi giymiş olan kişiye vermeli. Varsa bir suç onda aramalı. Şahsın mensup ve bağlı olduğu vasfı itham edip töhmet altında bırakmamalıyız.
Hele Türkiye’mizin terörle kıyasıya mücadele ettiği bir ortamda, namluya açık hedef olacak şekilde, cansiperane görev yapan polisimize karşı tavrımız; çok hayatsal bir önem taşımaktadır. Çünkü, iç huzur ve barış polis ile, polis ise moral ve maneviyatla kaim ve ayaktadır.
Polis’in de kişi olarak hatası olabilir. Tahrik var mı yok mu diye araştırmadan polise fazla yüklenmemeli. Yerli yersiz tenkitte bulunmamalı. Şevkini kıracak söz ve davranışlardan kaçınmalı.Unutmamalı ki, haklı olmak başka, hak yolda olmak daha başka bir şey. Hem haklı hem de hak yolda olmalı. Doğru ve dürüst hareket etmeliyiz.
Bu gibi üzücü olaylar, iç – dış düşmanlarımızın arayıp da bulamayacakları; aleyhimizde tekrar tekrar kullanabilecekleri menfi ve olumsuz örnekler olup, ağızlarında sakız yapacakları bir husustur.
Polislerimiz bunlara meydan vermemek için, ne kadar temkinli, vakur ve dikkatli davranmaları gerektiğini çok iyi idrak etmeli. Vatandaşlar olarak bizler de, istenmeyen durumlarda, lüzumundan fazla mes’eleyi dilimize dolayarak, polisimizin moral ve maneviyatına halel getirmemeye azami gayret göstermeliyiz.
Bunun acı örneklerini yakın geçmişte çok yaşadık. Polisimizi milletin gözünden düşürmek ve dış odaklara yaranmak için, bazı menfi basın organlarında adeta kampanyalar açıldığına yıllarca çok şahit olduk.
Polise saygı göstermeli. Sırasında selam vermeli. Hayırlı nöbetler dilemeli. İnanın içten söyleyeceğiniz bu basit sözler; onun bir kat daha şevke gelmesine sebep olacak; vatan, millet ve devlet yolunda ve bunlar uğrunda, görev yapmanın hazzına bir kat daha varacaktır.
Polisimizin; her an, nereden geleceği meçhul, namert bir kurşuna hedef olacaklarının tedirginliğiyle; yirmi dört saat, nasıl bir stres içinde vazife başında bulunduklarını unutmayalım.
Rahat ve sıcak yataklarımızda mışıl mışıl uyurken, bunu onların görev başında olmalarına borçlu olduğumuzu, bir an bile hatırdan çıkarmayalım.
Bizler polisimizin her şeye rağmen, hislerine hakim olacaklarına, aleyhlerine kullanılacak, milleti üzecek, devleti yaralayacak hareketlerden sakınacaklarına tüm kalbimizle inanıyoruz.