7.7 C
Kocaeli
Pazartesi, Aralık 1, 2025

Pinokyo

Siyasiler bir gün şöyle, ertesi gün böyle söyler. Sık sık bir önceki söylediklerinin aksini söylerler. Ya ahlak? Ne ahlakı. Hepimiz biliriz ki bir ticarette bir de siyasette ahlak olmaz. Ahlaklı olmaya çalışırsanız ne ticaret yapabilirsiniz ne de siyaset.

Böyle mi gerçekten? Bütün dünyada da böyle mi? İşin doğrusu bunun tam tersidir. Dünyada yanar döner siyasetçinin siyasette kalması mümkün değildir. Döndüğü anda kendisinden hesap sorulur ve siyasetteki hayatı biter.
Ticarette de öyledir. İş dünyasında yaşayabilmek için hem müşterilerinizin hem de birlikte iş yaptığınız başka iş insanlarının size güvenmesi gerekir. Yoksa o dünyada da yaşayamazsınız.

Siyasetçi ve iş insanı çıplaktır. Bu mesleklerin dışındaki kişilere göre daha bir göz önündedir. O yüzden kendini ortalama insandan daha sıkı kontrol eder. Dürüstlükten sapma, döneklik, sözünde durmama toplum içinde yaşayan herkesin başına iş açar ama siyasi ile iş insanı için ölümcüldür.

Biz farklı mıyız?

Evet dünyada bizdeki gibi değil. Bizde dünyadan farklı. Bu fark bizim siyasetimizin ve iş dünyamızın düzeyini aşağı çekiyor. Siyaset ve iş ahlakımızın düzeyini de. Peki bizim farkımız ne? Niçin aksıyoruz. Bizim insanımıza döneklik ve yalan söyleme cesaretini veren ne? Bizim toplumumuz yabancılarınkinden farklı mı?

İlk akla gelen sebep onlarda ve bizde hesap sorma ve hesap verme düzeneklerinin farkı. Siyasi döneklik ettiğinde, saçmaladığında, yalan söylediğinde birileri ona “Ne oluyor?” diye sorar. Kulağına fısıltıyla değil, ülke kanunları çerçevesinde hesap sorar. Bu hesap soruş basında bangır bangır yazılır, söylenir. İş adamının başına da gelmedik kalmaz. Kanun peşine düşer. Daha etkili ve önemlisi, piyasadaki itibarı tahrip olur ve biter.

Siyaset için demokrasilerde ilk kontrol mekanizması siyasi partilerdir. Parti lideri veya parti yönetimi, fikir tutarsızlığı veya yalan gibi büyük günahlara saptığı anda yakasına ilk yapışan kendi parti teşkilatıdır. Buna parti içi demokrasi deyiniz isterseniz.

Şimdi geri çekilip soralım: Bunun dışında bir dünya mümkün mü? Mümkünse nasıl?

Niçin farklıyız?

Şöyle: Eğer lider/yönetim partiden güçlüyse parti onu denetleyemez. Parti üyeleri, partinin milletvekilleri o mevkilere kendi çaba ve itibarlarıyla değil de liderlerinin onları seçmesi, liderin lütfu sayesinde gelmişlerse seslerini çıkaramazlar. Verebilecekleri tek tepki alkıştır. Hem de ayağa kalkarak alkış. Eğer “lider” yalnız partisinin içinde değil, iktidar mevkiinde de denetimden ve denge unsurlarından varesteyse, o “Ne oluyor?” diye soracak sesleri de kısar, yasaklar. Cesaret edip soran Gulag’a sürülür. SSCB ile birlikte Gulag da bitti mi diyorsunuz? Otoriter rejimler sürdükçe Gulaglar bitmez. Suret değiştirir.

İşte böyle ortamlarda bir gün önce söylediğinin bir gün sonra tersini söyleyebilirsin. Kim tutar seni? Sonra siz çark ettikçe rakibiniz de çark eder. Onu kontrol eden de yoktur. Böylece siyaset ciddi tartışmaların değerlendirmelerin yapıldığı bir alan olmaktan çıkar, seyircilerin “Acaba bugün ne olmuş?” diye heyecanla izledikleri bir pembe dizi hâline gelir. “Bugün ne demiş? Ne demiş?”, “Peki öteki ne demiş?”, “Vay vay vay!”

Bu ortamda sözün değeri düşer. Laf enflasyonu vardır. Her şey söylenir, yarın tersi de söylenir. Konuşanlar laf enflasyonunun farkındadır. Sözlerinin artık dinlenmediğini hissederler. Çare diye seslerini yükseltirler. Biri sesini yükseltince öteki de yükseltir. Enflasyon böyle bir şey… Hani maçta ön sıra ayağa kalkınca onun arkasındaki sıraların da kalkmak zorunda kalması gibi. Bir bağırınca öbürü de bağırır. Biri hakaret ederse öbürü de eder. Bu keşmekeş karakolda değil de mahkemede biter. Yine de bağırış çağırış devam edecektir.

Peki, çare ne? Çare sebeplerde gizli. Parti içi demokrasi. Partilerin parti hâline gelmesi. Herkese açıktan hesap sorulan ve sorumlunun açıkça hesap verdiği ortam. Buna genel olarak demokrasi diyorlar ama biz bu kelimeyi başka anlamlarda kullanmaya başladık. Bu da yaşadığımız başka bir kopma.

Ah Pinokyo ah

Sıkıldınız mı? Ben sıkıldım. Çok tatlı şeyler değil yazdıklarım. Hadi biraz daha latif bir son yazayım. Pinokyo’yu tanır mısınız? Benim gençliğimde tanımayan yoktu ama son zamanlarda ne kitabından ne filminden bahsediliyor. Kısaca özetleyeyim.

Pinokyo, İtalyan yazar Carlo Collodi’nin 1883 tarihli romanında yarattığı bir edebiyat karakteri. Kitapta, marangoz Geppetto’nun yaptığı ahşap kukla. Romandan sonra Walt Disney’in filmi olmuş ve asıl ondan sonra şöhrete ermiş.

Pinokyo’nun konumuzla ne ilgisi var? Çok ilgisi var. Şöyle ki Pinokyo’nun yalan söylemesi çok zor. Hatta yalan söylemesi aptalca aslında. Çünkü her yalanda burnu biraz uzuyor. Yalancılığı sürdürürse upuzun burunlu bir kuklaya dönüşüyor.

Şimdi hayal edin. İnsanlar da böyle olsa. Her yalanda burunları biraz uzasa. Haydi bir ilave: Daha önce söyledikleriyle çelişen bir laf ettiklerinde da kulakları az uzasa. Düşünün televizyonun akşam haberlerine nasıl koşardık! “Ne dedi, ne dedi?” diye mi? Hayır. “Bugün neye benzemiş?” diye koşardık.

İskender Öksüz
İskender Öksüz
İskender Öksüz 14 Eylül 1945 tarihinde İzmir'de dünyaya gelmiştir. 1966 yılında Ege Üniversitesi Kimya-Fizik Bölümü'nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun yurtdışı bursuyla ABD'de Yale Üniversitesi'ne kabul edilmiş, burada, Oktay Sinanoğlu'nun danışmanlığında, 1968'de yüksek lisansını 1969'da da doktora derecesini almıştır. İskender Öksüz 1968-1979 yılları arasında; Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde bölüm başkanlığı, rektör yardımcılığı ve rektör vekilliği görevlerinde bulunmuştur. Yine aynı yıllarda senato üyeliği (ADMMA), Türkiye Atom Enerji Komisyonu 7. Dönem üyeliği, Atom enerjisi konusunda bakan danışmanlığı ve Töre-Devlet Yayınevi yöneticiliği yapmıştır. Öksüz, 1981-1987 yılları arasında, Suudi Arabistan'da bulunan University of Petroleum and Minerals'da akademik ve idari görevler, bilgisayar destekli öğretim koordinatörü, yeni öğretim üyesi seçimi ve terfi komitesi üyeliği yapmıştır. 1987 yılından itibaren sağlık, bilişim ve eğitim sektörlerinde çeşitli firmalarda üst düzey yöneticilik yapan Öksüz, çeşitli şirketlerde yönetim kurulu üyeliği, genel müdürlük ve holding genel koordinatörlüğü yaptı. İskender Öksüz 2012 yılında Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümünden emekli oldu. Otuzun üstünde bilimsel yayını yedi yüzün üzerinde atıfı bulunan Öksüz, KÜBİTEM (Kültür, Bilim ve Teknik Merkezi) kuruculuğu, Türk Ocağı Hars Heyeti ve Yönetim Kurulu üyeliği, Millî Düşünce Merkezi Yönetim Kurulu üyeliği; Töre, Devlet, Bozkurt, Türk Yurdu dergilerinde makale ve başka yazıları yayımladı. Üniversiteler de dâhil olmak üzere çeşitli platformlarda konferans, söyleşi ve röportajlarda bulundu.[5][6] Ayrıca Son Havadis, Yeni Ufuk ve Ayyıldız gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Karar gazetesinde köşe yazarlığına devam etmektedir. İskender Öksüz, 5 Mayıs 2021 tarihinde vefat eden ünlü romancı Emine Işınsu ile evliydi. Eserleri[7] Millet ve Milliyetçilik Bilim, Din ve Türkçülük Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi Türk'üm Özür Dilerim Niçin Geri Kaldık? Çin Dünyayı Ele Mi Geçiriyor? (Konuralp Ercilasun ile birlikte)

Seçtiklerimiz

spot_img