Peyâmi Safâ‘nın, romancılığının zirvesine çıktığı eserlerinden biri olan Bir Tereddüdün Romanı, Birinci Dünyâ Savaşı’ndan sonra inanmakla inkâr, ferdî ve sosyal temâyüller, kendi kendini tahrip aşkı ile yaratıcı hırslar ve sevdâlar arasında kalan insanoğlunun tereddüt ve bocalamalarını konu edinmiştir. Roman içinde yazılan roman kurmacası ve Peyâmî Safâ’nın kendi hayatından derin izler taşıyan yapısıyla Bir Tereddüdün Romanı, mütâreke yıllarında ve savaş sonrasında doğan yaşamak yorgunluğu, sosyal değerlerin alt üst oluşu, geçmişle olan bağların kopuşu, ahlâk bunalımı, maddî ve ruhî sefâlet, hiçbir şeye tam olarak bağlanamamak acısı, insanların inanmakla inkâr etmek, yapmakla yıkmak, sevmekle nefret etmek, iyilikle kötülük, isyan etmekle boyun eğmek, ölmekle yaşamak arasında geçirilen tereddütleri üzerine kurulmuştur. (Arka kapak yazısı)
12 X 19,5 santim ölçülerinde 200 sayfalık roman, eserin 37. Baskısı olarak 2023 yılında okuyucuya sunuldu.
Muallâ kendisine çok tavsiye edilen bu kitabı okumakta hâlâ tereddüt ediyordu. Yapraklarını çevirdi. ‘Beni yalnız bırakmayınız!’ diye başlayan bir sâhifenin yukarısından ortalarına doğru gözleri, satırların basamaklarını ikişer üçer atlayarak aşağıya kadar inmişti. Bir kaç yerde hep aynı cümle: ‘Beni yalnız bırakmayınız!’
Gene o sahifelerde can çekişmesine benzeyen bulantılarla karışık baş dönmeleri, titremeler ve baygınlıklar; yarı karanlıklarda avuçlarını yanaklarına kapamış ve dehşete düşmüş kadınlar, başı dizlerinin arasına doğru sarkmış bir adam gölgesi, boğulmalar ve çırpınmalar, beyaz bir savruluş içinde lapalaşan insan kalabalıkları, çanlar, haykırışlar…
Sahifeleri çevirdi. Gözlerine ilişen satırların uyandırdığı parça parça hayalleri birbirine ekliyor ve kitapla kendisi arasındaki yabancılığı azaltmak için mevzuyu biraz kavramaya müsâit, umumî bir fikir edinmeye çalışıyordu. Fakat cüzlerden külle doğru ilk hamlede gitmek isteyen tecessüs birdenbire hızını alamamıştı. Gözleri başka bir sâhifenin ortalarına takıldı:
– ‘Bak! Şu ışıklar birdenbire sönüverse… İşte ölüm!’ Parlak bir güneş ortalığı kesiyordu ve düşündü ki ölüm güneşin negatifidir, onun için geceye benzetiliyor.
Başka bir sahife açtı: ‘… Ölüme ve güneşe, diyor, sâbit bir gözle bakılamaz.’
Hep ölüm. Gözlerini kapadı. Kendi içine çevrilince simsiyah ve çok parlak bir maddeye bakıyor da kamaşıyormuş gibi sıkılan ruhunda, bu kitabı okumak için duyduğu ilk arzunun buruştuğunu hissediyordu.
Sonraki sayfalarda, Muallâ kitabı okumaya kadar verir.
Okuyucu da… Okuma bittiğinde de kitabı elinden bırakamaz. Düşünür… Düşünür… Dakikalarca… Belki de saatlerce. Sonra yeniden ve hiçbir sayfayı, hiçbir satırı atlamadan, tekrar okumayı kararlaştırır.
İyi okumalar efendim…
AYŞE’NİN YILDIZI
Ayşe’nin Yıldızı, 10 Temmuz-4 Ekim 1948 tarihleri arasında Gece Postası gazetesinde 89 bölüm hâlinde yayımlanmıştır. İlginç bir yapıya sâhip roman, Ayşe’nin kocası Kenan’la başlar. Kenan iş için Ankara’ya giderken yanına Ayşe’yi de almıştır. Arabayla seyahat ederlerken önlerinden geçen bir tavşan, şoförün ve Ayşe’nin batıl itikatları yüzünden arabayı istop etmelerine yol açar. Kenan’ın Ankara’ya gitmekte diretmesi ve şoförün otostopla Geyve’ye dönüp başka bir şoför gönderişine kadar Kenan romanın ana erkek karakteridir.
Fakat gelen yeni şoför de herhangi biri değildir. Tayfur, Ayşe’nin eski sevgilisidir. Kenan’la evlenmeden önce büyük aşk yaşadığı, yaşı yaşına denk bir genç adam. Verdikleri mola esnasında Kenan’ın arabadan uzaklaşmasını fırsat bilip Ayşe’yi arabayla birlikte kaçırır Tayfur. Ve böylece Kenan geride kalır, ana erkek karakterliği Tayfur’a kaptırır. Kısa bir süre de ana erkek karakterin Tayfur olduğunu sanırız.
Ta ki Tayfur, Kenan’ı öldürene kadar. Böylece biri mezarı, diğeri hapsi boylarken neredeyse romanın ortasında ana erkek karakterimizle tanışırız. Bu, Ayşe’nin savunmasını da üstlenecek olan Avukat Muhlis’tir.
Peyâmi Safâ okuyucunun özdeşim kurduğu, hikâyeyi birlikte tâkip ettiği karakterini öldürtmüş, onun yerini alabileceğini düşündüğümüz diğer bir karakteri de hapse attırarak oyundan çıkartmıştır. Bu iki erkek yerine tek bir erkek sokmuştur romana. Peki, Avukat Muhlis, Kenan ve Tayfur’un yapamadığını yaparak Ayşe’yi elde etmeyi başarabilecek midir?
Ayşe’nin Yıldızı, Peyâmi Safâ’nın en ilgi çekici kurguya sâhip, olayların bir adım sonrasını asla kestiremeyeceğiniz, sürprizlerle dolu romanlarından biri. (Arka kapak yazısı)
PEYAMİ SAFÂ (2 Nisan 1899-15 Haziran 1961) İstanbul’un Fatih ilçesi, Lâleli yakınlarındaki Gedikpaşa semtinde doğdu. Babası Şâir İsmail Safâ, annesi Server Bedia Hanım’dır. Bir buçuk yaşındayken babası Sivas’ta vefat etti. İlköğrenimine Gedikpaşa’da Menbaül-İrfan Mektebi’nde başladı. Eğitimi devam ederken dokuz yaşında, sağ kolunda ortaya çıkan kemik veremi yüzünden uzun bir hastalık dönemi geçirdi (1908). 1910’da başladığı Vefa İdadisi’ni (Lisesini) bu hastalık ve geçim darlığı sebebiyle bırakmak zorunda kaldı. Bir Mekteplinin Hatıratı / Karanlıklar Kralı (1913) adlı ilk kitabını Vefa İdadisindeki öğrenciliği sırasında yazdı. Tiyatro eğitimi almak için Darülbedayi imtihanlarına girdi, kazandı, ancak devam edemedi. (1914) Posta-Telgraf Nezâretinde göreve başladı. Ardından Boğaziçi’ndeki Rehber-i İttihad Mektebi’ne öğretmen olarak girdi. (1917) Bu dönemde Fağfur, Servet-i Fünûn ve İctihad mecmuâlarında yazdı. Bir süre Düyun-ı Umumiye İdâresi’nde çalıştı. (1918) Ağabeyi İlhami Safâ ile birlikte Yirminci Asır gazetesini çıkardı (1919). Yirminci Asır kapandıktan sonra Tercüman-ı Hakikat ve Tasvir-i Efkâr (1922), Cumhuriyet’in ilânının ardından Son Telgraf Son Saat ve Son Posta gazetelerinde çalıştı. 1924 yılında Server Bedi takma adıyla meşhur Cingöz Recai tipini yarattı. Halil Lutfi (Dördüncü) ile birlikte Büyük Yol adlı bir gazete çıkardı (1925). Aynı tarihlerde hem Server Bedi hem Peyâmi Safâ imzasıyla Cumhuriyet’te yazdı. Bu gazeteyle ilişkisini fıkra yazarı ve edebiyat sayfası yöneticisi olarak aralıklarla devam etti. (1928-1940) Resimli Ay ve Hareket dergilerinde yazdı. Ağabeyi İlhami Safâ ile birlikte Hafta dergisini çıkardı. (1935) Hafta’nın ardından Kültür Haftası’nı yayınladı. Cumhuriyet’ten sonra Yeni Mecmua, Tasvir-i Efkâr, Çınaraltı, Büyük Doğu, Vakit ve Ulus gazetesinde yazdı. (1949-1953) Bursa’dan milletvekili adayı oldu ancak seçimi kazanamadı (1950). Peyâmi Safâ bir süre sonra Türk Düşüncesi dergisini yayımlamaya başladı (Aralık 1953) ve Milliyet gazetesi yazı kadrosunda yer aldı. (1 Ekim 1954) Ardından Tercüman’â geçti (Mart 1959). Büyük Doğu’da ve Havadis gazetesinde yazdı. (21 Temmuz 1960) Düşünen Adam dergisinde (5 Ocak 1961) ve Son Havadis gazetesinde (10 Mart 1961) yazmaya başladı. 15 Haziran 1961 tarihinde Çiftehavuzlar’da vefat etti ve Edirnekapı Mezarlığı’nda toprağa verildi. Peyâmi Safâ’nın 1914-1961 yılları arasında gerçek ismiyle ve Server Bedi, Çömez, Serazad, Safiye Peyman, Bedia Servet gibi takma adlarla yazdığı süreli yayınlar şunlardır: Gazete: Büyük Yol, Cumhuriyet, Havadis, Milliyet, Son Havadis, Son Posta, Son Telgraf, Tan, Tasvir, Tasvîr-i Efkâr, Tercüman, Tercümân-ı Hakikat, Ulus, Vakit, Yirminci Asır. Dergi: Aydabir, Aydede, Bozkurt, Büyük Doğu, Çınaraltı, Düşünen Adam, Edebiyat Gazetesi, Fağfur, Hafta, Hareket, Hayat, Heray, İctihad, İslâm Mecmuası, Kültür Haftası, Resimli Ay, Resimli Şark, Seksoloji, Servet-i Fünûn, Türk Dili, Türk Düşüncesi, Türk Yurdu, Türklük, Yedigün, Yeni Çağ, Yeni İstiklâl, Yeni Mecmua, Yeni Türk Mecmuası. Hikâyeleri 1-Gençliğimiz (1922) 2-Siyah Beyaz Hikâyeler (1923) 3-Ateş Böcekleri (1925) 4-İstanbul Hikâyeleri (târihsiz) 5-Hikâyeler. İlk Defa Bütün Hikâyeleri Bir Arada (1980) Asrın Hikâyeleri’yle Siyah Beyaz Hikâyeler, Ateş Böcekleri ve Resimli Ay mecmuasının 1930 yılında verdiği Resimli Hikâyeler ilâvesindeki hikâyeler Halil Açıkgöz tarafından bir araya getirilmiştir. Romanları. 1-Sözde Kızlar (1922) 2-Şimşek (1923) 3-Mahşer (1924) 4-Bir Akşamdı (1924) 5- Canan (1925) 6-Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930) 7-Fâtih-Harbiye (1931) 8-Bir Tereddüdün Romanı (1933) 9-Matmazel Noraliya’nın Koltuğu (1949) 10-Yalnızız (1951) 11-Biz İnsanlar (1959) Peyâmi Safâ’nın ayrıca Gün Doğuyor adlı bir piyesi yayımlanmıştır (1937) Ayrıca Server Bedi takma adıyla çok sayıda roman ve hikâye kitabı yayımlamış, tefrika etmiştir. Bu eserler de Ötüken Neşriyat tarafından Server Bedi Külliyatı başlığı altında 2018 yılından itibâren yayımlanmaya başlamıştır. Fikrî Eserleri: 1-Türk İnkılâbına Bakışlar (1938) 2-Felsefi Buhran (1939) 3-Millet ve İnsan (1943) İkinci baskısı Nasyonalizm adıyla yapılmıştır (1961) 4-Mâhutlar (1959) 5-Sosyalizm (1961) 6- Mistisizm (1961) 7-Doğu-Batı Sentezi (1962) 8-Kızıl Çocuğa Mektuplar (1971) Yukarıdaki üç eseri ayrıca Nasyonalizm-Sosyalizm-Mistisizm adıyla bir arada basılmıştır (1975) Büyük Avrupa Anketi (1938) adlı eseri Peyâmi Safâ’nın 1936 yılında çıktığı Avrupa seyahatini anlatır. Peyâmi Safâ’nın çeşitli gazete ve dergilerdeki yazılarından seçmeler konularına göre tasnif edilerek ‘Objektif’ adı altında basılmıştır: Osmanlıca, Türkçe, Uydurmaca (1970); Sanat, Edebiyat, Tenkit (1971); Sosyalizm Marksizm Komünizm (1971); Din, İnkılâp, İrtica (1971); Kadın, Aşk, Aile (1973); Yazarlar, Sanatçılar, Meşhurlar (1976); Eğitim, Gençlik, Üniversite (1976); Yirminci Asır, Avrupa ve Biz (1976). Peyâmi Safâ, Cumhuriyet Mekteplerine Millet Alfabesi (1929), Cumhuriyet Mekteplerine Kıraat (I-IV, 1929), Yeni Talebe Mektupları (1930), Büyük Mektep Numuneleri (1932), Türk Grameri (1941), Dil Bilgisi (1942), Türkçe İzahlı Fransız Grameri (1948) gibi ders kitapları da kaleme almıştır. |
HAKKINDA YAZILANLAR
Onu hesaba katmadan Türk edebiyat ve düşünce târihi yazılamaz
Peyâmi Safâ’nın, üslûpçu bir yazar ve her romanında yeni bir teknik deneyen bir romancı olarak edebiyatımızda çok önemli bir yeri vardır. Bakış açısı ve merkez yansıtıcı gibi bazı roman tekniklerinde ilk defa büyük başarıyla uygulamış ve psikolojik tahlillerde yüksek bir seviyeyi yakalamıştır. Türkçeyi en güzel kullanan yazarlardan biri olduğu su götürmez. Peyâmi Safâ’yı hesaba katmadan Türk edebiyatı ve Türk düşünce tarihi yazılamaz. Peyâmi Safâ kadar çok yazmış bir yazarın Avrupa ülkelerinden birinde yahut Amerika’da maddî problem yaşaması düşünülemez. Tam tespit edilebildiği takdirde, Peyâmi Safâ bibliyografyasındaki kitap, sayısının beş yüze yaklaşacağını sanıyorum; bu, büyük ihtimalle henüz kınlamamış bir rekordur. 1960’tan sonra bir süre işsiz kalmış, basının büyük bir kesimi üzerine gelirken, genç dostlarının, Millî Birlik Komitesi’nin ağır baskılarına rağmen çıkardığı gazete ve dergilerde tutunmaya çalışmıştır. Dokuzuncu Hâriciye Koğuşu, Fâtih-Harbiye, Matmazel Noraliya’nın Koltuğu isimli romanları, Büyük Avrupa Anketi, Türk İnkılabına Bakışlar ve Doğu-Batı Sentezi isimli fikrî eserleri, ayrıca fıkralarından seçmeleri ihtiva eden sekiz kitaplık Objektif serisi mutlaka okunmalıdır. Bu eserler okunarak Peyâmi Safâ’nın edebî kimliği, fikir adamlığı ve gazeteciliği hakkında sarih fikir edinmek mümkündür. BEŞİR AYVAZOĞLU
Onun gibi yazarlar, her okunuşta tıkanmış düşüncenin kanalını yeniden açar
Ölümünün 52. yıldönümü vesilesiyle kitaplığımdaki Peyâmi Safâ kitaplarını çıkartıp bir göz attım. En sonuncusunu I984’te satın almışım. Sayfa kenarları aldığım notlarla dolu. Gençliğimin bu düşünce ve okuma ile dolu hâli beni umutlandırdı, orta yaşlılığım da gençliğime lâyık olmalı, daha çok, daha derinleşerek okumalıyım diye düşündüm. Bir şey daha düşündüm. En son aşağı yukarı on yıl önce okuduğum Peyami Safa’ları tekrar okumalıyım. Çünkü Peyami Safa gibi yazarlar, her okunuşta tıkanmış bir düşüncenin kanalını yeniden açarlar. Peyami Safa’nm romanlarının her biri zihnimde derin izler bırakmıştır. Ama gençlik romantizmiyle olsa gerek, Bir Tereddüdün Romanı’nı ayrı bir yere koydum o zamanlar. Bugünden baktığımda Biz İnsanlar’ın ve özellikle Yalnızız’ın hayatı ve var olmayı önemseyen okurlar için değerli bir kaynak olduğunu düşünüyorum. AYFER TUNÇ
Didaktizmden kaçtığı eserlerinde gerçek romancıdır
Feyami Safa’dan okuduğum ilk roman, ‘Cingöz Recai’ serisinden Esrarlı Köşk idi. Sanırım ortaokul ikideydim. Sonra Kaybolan Adam’ı ve Cinğöz Kafeste’yi okudum. Tabîi o zaman bunları yazanın Peyami Safa olduğunu bilmiyordum. Kendi imzasıyla kaleme aldığı romanların tamamına yakınını okudum. Ne yalan söyleyeyim, Peyami Safa’yı temsil etme noktasında genel kabul gören Fatih-Harbiye, Matmazel Noralya’nın Koltuğu, Sözde Kızlar, Yalnızız gibi romanlarına pek ısınamadım. Bu romanları ‘tez’ini fazlaca belli eden, didaktizme kayan, yaratıcılıktan uzak romanlar olarak algılamışımdır. Bundan kurtulduğu yerlerde görünür gerçek romancı. Merak eden okurlara, Peyami Safa’dan Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Biz İnsanlar ve Bir Tereddüdün Romanını önerebilirim. Doğrusu romancı olarak gerçek Peyami Safa’nın da bu üç romanda kendini gösterdiğine inanırım. BAKİ ASİLTÜRK
(İktibastır)