Patlamaya Hazır Bomba: Vakıflar Kanunu

113

İşbu yazı TBMM’de görüşülen bir yasayı, yeni Vakıflar Yasası’nı protesto etmekten çok Lozan’ın ve Misak-ı Milli sınırlarımızın vazgeçilmezliğini işaretlemek için yazılmıştır.


Zira değiştirilmek istenen, Lozan Antlaşması ve Atatürk Döneminde çıkarılan 2762 sayılı Vakıflar Yasası’dır. Malumunuz; azınlık vakıfları Lozan’da mütekabiliyet esasına göre düzenlenmiştir. Batı Trakya Türkleri daha müftülerini bile seçemezken ve Türk kelimesiyle dernek bile kuramazken biz yeni kanunla azınlık vakıflarının her yönüyle önünü açıyoruz.


10. Cumhurbaşkanınca veto edildiği halde Hükümetin bu konudaki ısrarcılığını ve yasanın çıkması konusundaki azami gayretinin arkasındaki nedenlerin AB ve ABD’nin ısrarlı talepleri olduğunu tahmin ediyoruz. Ülkemizin geleceğini ipotek altına alan ve hükümranlık haklarını tartışmalı hale getirebilecek böylesi bir düzenlemenin hiçbir tarihsel gerekçesi yoktur. Kamuoyu Başörtüsü ile meşgul edilirken asıl tehlike halktan gizlenmiştir.


Sevr‘i adeta geri getiren Vakıflar Yasası ile ilgili Tasarı metnine baktığımızda şu ibretlik gerçeklerle karşılaşmaktayız:



  • Yabancıların misyonerlik faaliyetlerine kurumsal bir kimlik kazandırılmaktadır.
  • Hiçbir makam ve mevkiden izin almadan; mal edinmeleri, Uluslararası işbirliği yapabilmeleri, istedikleri üst kuruluşa üye olmaları sağlanmıştır.
  • Vakıflar yabancı kuruluşlardan yardım alabilecektir. Türk kuruluşu sayıldıkları için sınırsız mülk edinebileceklerdir.
  • En önemli konulardan biri ise vakıflar arasında mal değişiminin önünün açılmasıdır. Azınlık Vakfı olarak tanımlanmış olan 161 vakfın bu anlamda neler yapabileceğini, ne denli güçlü hale gelebileceğini izaha bile gerek yoktur.
  • Vakıfların malları haczedilemeyecek ve kamulaştırılamayacak, yöneticileri sadece mahkemelerce görevden alınabilecektir.
  • Akıl almaz bir diğer husus ise yabancıların vakıflarda görev alabilmelerinin önünün açılmasıdır.

Acaba tüm bunlar Fener Rum Patrikhanesi’nin ekümeniklik hayallerini gerçekleştirmesi için mi yapılmaktadır? Vakıflar yasası bu şekilde yürürlüğe girdiği takdirde Türkiye’de vakıf kurmak isteyen yabancıların pek çoğu da küresel sermayenin önde gelen isimleri olacaktır. Yunan ve Rum lobisinin kışkırtıcı faaliyetleri artarak sürerken, İstanbul’u başkent olarak her zeminde dillendiren Yunanistan’a, bu talebini gerçekleştirmesi için davetiye mi çıkarılmaktadır?


Bu yasa ile Gökçeada ve Bozcaada’nın Yunanistan’a bağlanmasına zemin mi hazırlanmaktadır? Yıllardır Türk Milleti Ayasofya’nın Cami olarak açılmasını arzularken, Rum ve Yunan lobisi Ayasofya’nın kiliseye çevrilmesi için imza toplayarak dilekçelerini AB’ye göndermektedir.


İadesi istenen 2500’ün üstündeki mülkün değeri 150 trilyon YTL civarındadır. Şu ana kadar 364 mülk iade edilmiştir. Sadece İstanbul Sur içi’nde 297 adet gayrimenkulün iadesi istenmektedir. Yani II. Vatikan olma yönünde Patrik Barthlemeos’un önü açılmıştır.


Azınlık vakıflarının üzerinde hak talep ettiği binlerce mülk arasında Ayasofya ve Fatih Camii de bulunuyor.


Amma velakin bizler; milli direnç unsurları olarak İstanbul’un Konstantinopolis olmasına izin vermeyeceğiz. Ve Misak-ı Milli sevdamızdan asla vazgeçmeyeceğiz.