Pabuçlar Dama Atılmalı

17

            Amacım, kimseyi kızdırmak, üzmek değil; sadece “kral çıplak” demek. Hep kendimizi kandırıyoruz: ya körüz ya dalkavuğuz ya yalakayız ya gafiliz … İçimizde o kadar çok hain var ki düşman ihtiyacımızı da gideriyor.

            Konya’da bina çöküyor, insanlar ölüyor; anlaşılıyor ki işin temelinde ihtiras var.  Bolu’da otelde yangın çıkıyor, 78 kişi yanarak ölüyor. Görülüyor ki işin temelinde ihmal ve iltimas var. İhmal, felakete giden yolculuğun ilk adımı.

            İnsanların, ahlak yoksunu muhterislerin ürettiği bozuk düzen tanrılarının suçsuz yere gazabına uğradığını çaresizce seyretmek kahrediyor beni.

             Binaya ağır hasarlı raporu veriliyor, olayla ilgili olarak dokuz kişi tutuklanıyor; ama ikinci günde siyaset erbabı bu olayın üzerinde tepinmeye başlıyor.

            Maden ocakları çöküyor, tren kazaları oluyor, deprem faciaları yaşanıyor; olaylarla ilgili teknik hatalar dillendiriliyor, birkaç kişiye göstermelik ceza veriliyor; ancak katliam nitelikli felaketler devam ediyor.

            Tuz kokmuş. Ahlak, kendisine itibar edilmediğini görünce siyasete de ticarete de eğitime de imara da yargıya da uğramaz olmuş. Ahlakın, baskın değer olmadığı bir toplumda yangın da bitmez, felaket de bitmez, yolsuzluk da bitmez, haksızlık da bitmez.

            Biz böyle değildik, bize ne oldu? Yoksa biz hep böyle miydik? Kendini vatandaşlık bağıyla bu topraklara ait hisseden herkese Türk denir, tanımını bir anayasal nitelik, hak, görev olarak öğrendik, öğretiyoruz, kabulleniyoruz. Uğur Mumcu bir gülmece dergisinden yaptığı alıntıyla Türk vatandaşlığını şöyle tanımlar: “İsviçre medeni kanununa göre evlenen, İtalyan ceza yasasına göre cezalandırılan, Alman ceza mahkemeleri usulü yasasınca yargılanan, Fransız idare hukukuna göre idare edilen ve İslam hukukuna göre gömülen kişidir.”

            Birbirine uymayan, tutarsız şeyler için yamalı bohça deyimi kullanılır. Bu milleti saran bohçanın yamalı olmasından kaynaklanın sistemin sancısını iki asırdır, bilhassa son yüzyıl sürecinde toplumun her uzvunda oldukça yoğun hissediyoruz. Bohçanın bir parçasının adı Alman, bir parçasının adı Fransız, bir parçasının adı İsviçre, bir parçasının adı İtalyan. Bir parçasının adı da İslam; ancak o da akıldaneleri tarafından çekile çekile yaptırım gücünden mahrum bırakılmış. Kaynaştırıcı Türk ruhu da bu hengamede ve parçalı yapı içinde kendine sağlam bir zemin bulamamış.

            Osmanlı’da bozuk ve hileli mal üreten esnafın ayakkabısı, dükkanının damına atılırmış. İşini düzeltene kadar da orada kalırmış. İşini iyi yapmayan esnafı herkes bilirmiş böylece. “Pabucu dama atılmak” deyimi buradan gelir. Oradan buradan getirilen, kesinlikle bize ait olmayan parçalarla inşa edilen sistem, bozuk ürün çıkarıyor. Yanan oteller, çöken binalar ve ocaklar, liyaksız yöneticiler, iltimaslı ilişkiler, rüşvet ve yolsuzluk kokan tercihler, akraba ve siyaset perspektifli atamalar, adaletten ve hakkaniyetten uzak kararlar, vatanseverlik ve sorumluluk duygusundan yoksun yetişen nesiller… bozuk sistemin ürünü. Ürünler dama atılmalı, kim ne anlarsa anlasın, sistem ayakkabısız kalmalı. Bu millet, artık iki değirmen taşı arasında öğütülen buğday olmaktan çıkmalı, çıkarılmalı. Ufalandık, omurgasız un olduk, kendimizi hala dirayetli buğday diye kandırıyoruz.

            Sistem alarm veriyor. Sistem sahipleri ve sistemden otlananlar bunu görmezden geliyor. Sistemin pabucu dama atılmalı. Bir yerden başlanmalı; ama hemen başlanmalı. Allah (C.C) Mutaffifin suresi 1., 2. ve 3. ayetlerinde “Ölçü ve tartıya hile karıştıranların vay hâline! Onlar, insanlardan bir şeyi ölçerek aldıkları zaman tastamam alırlar. Fakat kendileri başkalarına bir şey satarken, eksik ölçüp tartarlar.” buyurur. Hayatın her anında, her mekânında ölçmek ve tartmak esastır. Ölçünün olmadığı yerde ne nizam vardır ne adalet. Adalet, devletin dinidir; toplumların temelidir. Adalet; rüşveti, iltiması, liyakatsizliği, yalakalığı, torpili kovan etkili silahtır.

            “Kurt, dumanlı havayı sever.” denir; bazıları da bulanık suda avlanmayı. “Sular bulanmadan durulmaz.” da denir. Sular, yeterince bulandı, canavar ruhlu muhterisler de yeterince semirdi. Yirmi küsür senedir iktidarda olduğu halde muktedir olamadığını iddia eden siyasi iktidarın da mazeretleri artık bitti. Ya devlet başa ya kuzgun leşe.

            Eskiye harcadığın yamaya yazık, derdi rahmetli annem. Yıkılmadan, aynı yere inşa edilemez yeni bina. Cesur ve kararlı şekilde, pabuçlar dama atılmalı, sahtekâr esnafa “kral çıplak” denmeli.

            Şimdi değilse ne zaman. Deniz bitti.