Bundan önceki yazımızın birinci kısmında, seyahatin birinci günü Emir Timur’un Türbesini ziyaret ettiğimizden bahsetmiştim. Bu ziyarete kaldığımız yerden devam ediyorum
Türbeyi gezerken rehberimiz bize duvarda asılı bulunan bir harita gösterdi. Bu haritada Timur’un nereleri fethederek ülkesine katıcağını gösteriliyordu. Bu haritaya göre bütün Anadolu dâhil Osmanlı toprakları İstanbul’a kadar Timur İmparatorluğu’nun sınırları içerisinde gösteriliyordu. Buradan şu anlaşılıyor ki, Şayet Timur’un ömrü yetseymiş demek ki, İstanbul’la kadar gelecekmiş. Tabii ki, Allah’ın takdiri olarak iyi ki, ömrü vefa etmemiş. Bu vesile ile şu hususu ifade edeyim ki, Yıldırım Bayezid Han ile Timur’un Ankara Savaşından sonra Osmanlı içerisinde büyük karışıklıklar meydana gelmiş, bunun neticesi olarak da Osmanlı Cihan İmparatorluğunun kurulmasının en az 50 sene gecikmiş olduğu bilinen bir husustur. 15 seneye yakın bir karışıklıktan sonra malumlarınız olduğu üzere, Mehmet Çelebi ancak,1413 yılında Osmanlı Devletinin birliğini sağlayabilmiştir. (Mekânı Cennet olsun )
Birde, bu arada şu hususu ifade etmek istiyorum ki, o da şudur. Bize okutulan tarih kitaplarında, Ankara Savaşında Timur’a esir düşen Yıldırım Bayezid ‘in Timur tarafından demir bir kafese konularak gezdirildiğini, bu durumu gururuna yediremeyen Yıldırım Hanın ise, Parmağındaki yüzük içerisinde sakladığı zehiri içerek kendini öldürdüğü anlatılır. Fakat rehberin söylediğine göre, Özbek tarihinde böyle bir durumun olmadığı bilakis, Timur’un, Bayezid Hana iyi muamele edip, çok itibar gösterdiği anlatılmakta imiş. İnşallah Özbek Tarihinde yazılanlar doğrudur.
Rehberin bize anlattığına diğer bir husus ise, Timur’un 6 hanımı varmış. Timur Müslüman bir Hükümdar olarak bilindiğine göre, bu durum İslam Dinine uygun olmadığı için bana biraz garip geldi. Bu sebeple de bu hususu rehbere sordum. Fakat pek tatmin edici bir cevap aldım diyemem. Bu hanımlar içerisinde en bilinen ve tanınanı Bibi Hanım imiş. Anlatıldığına göre, Bibi Hanım çok güzel ve zeki bir kadınmış. Bu itibarla, Timur’un aldığı kararlar üzerinde bir hayli etkili olan birisiymiş. Bu hanımı adına Bibi Hanım Camii yaptırılmış. Bu camiyi ziyaret etme imkânımız oldu. Cami çok büyük olup, Muhteşem bir görünüşü var. İçerisinde ayni anda sekiz bin kişi namaz kılma imkânına sahip buluyormuş. Fakat üzülerek ifade edeyim ki, bu muhteşem cami halen ibadete kapalı bulunmaktadır. Öyle ümit ediyorum ki, İnşallah en kısa zamanda ibadete açıldığı haberini duyarız. Zira, Komünist Rusya zamanından beri uzun yıllar Devlet Başkanlığı yapan İslam Kerimov’un ölümünden sonra dini hayat da biraz rahatlama olmuş. İslam Kerimov’un ismi İslam olmasına rağmen maalesef İslamiyet ile uzaktan ve yakından hiç alakası yokmuş. Bu sebeple, halk öldüğüne baya sevinmiş diyebilirim. Bizde artık toprağı bol olsun diyelim. Yaptıkları zulmün hesabını inşallah öbür dünya da verir. Memnuniyetle öğrendiğimize göre, yeni Devlet Başkanının İslami konulara daha müsamahalı olduğu söylenmektedir.
Registan Meydanı ( Kumlu Alan ) Semerkant’ın en büyük meydanlarından birisi olarak bilinmektedir. BU meydana Timur’un büyük ve oldukça yüksek bir heykelini yapmışlar. Bu meydanda ayrıca bizim lise yıllarında edebiyat kitaplarında okuduğumuz Ali Şir Nevai’nin heykeli de bulunmaktadır. Yine bu meydanda bulunan ve 1391—-1449 yıllar arasında yaşamış olan, Uluğ Bey Rasathanesi ve Medresesini ziyaret ettik. Uluğ Bey’in gök bilimleri ile alakalı olarak yapmış olduğu bazı çalışmaların kalıntılarını görme imkânını bulduk. Böylece Batı Âleminin gök bilimi erinden hiçbir surette haberi dahi yok iken, Uluğ Beyin daha o yıllarda bu husus ile alakalı çok mühim çalışmalar yaptığını anlamış olduk. Tarihçiler her nedense, Hem Öz be öz Türk, hem de Müslüman olan Uluğ Bey’in bu çalışmalarından hiç surette bahsetmemektedir.
Bu ziyaretten sonra vakit bir hayli ilerlemiş olduğu için Mubora Opa Milli Evinde öğle yemeği yenildi. Arkasından bir cami de öğle namazını kılıp, biraz dinlendikten sonra tekrar ziyaretlere başladık. Öğleden sonra Şirdar ve Kökeldaş (Üvey Kardeş) Medreseleri ziyaret edildi. Bu ziyaretten sonra Siyap Pazarında alışveriş yapıldı. Bu pazarda bol miktarda baharat çeşitleri ile muhtelif kuruyemiş satılıyordu. Fiatlarda oldukça uygundu. Burada bütün arkadaşlar bir hayli alış veriş yaptılar. Bu arada akşam olduğu için Florencia Restoranda akşam yemeği yedik.
Gezinin 2. günü sabah kahvaltısını müteakip, eşyalarımızı Buhara’ya göndermek üzere otelin salonuna bıraktıktan sonra, kaldığımız yerden geziye devam ettik.. Bu defa Şahı Zinde Türbesi, Hz. Hızır Camini gezdikten sonra öğle yemeğini şehrin en güzel lokantası olan Semerkant Restoranda yedik.
Öğleden sonra büyük Hadis Âlimi İmam Buhari’nin Türbesini ziyaret ettik. Türbe çok güzel yapılmış olup, her milletten olmak üzere, oldukça kalabalık bir ziyaretçisinin olduğunu gördük. Bize verilen bilgiye göre İmam Buhari Miladi 810 yılında Buhara da dünyaya gelmiş. Asıl adı Muhammed Bin İsmail El Buhari imiş. Babası küçük yaşta öldüğü için annesi tarafından büyütülmüş. Hadis ilmiyle 11 yaşında ilgilenmeye başlamış. Hafızası çok güçlü olan İmam Buhari 15 yaşında 70 bin hadis ezberlemiş. En mühim eseri olan Sahih-i Buhari Kur’an dan sonra en güvenilir kaynak olarak bilinmektedir. Buhari bu kaynak eserini 600 bin hadis arasından seçtiği yaklaşık 8000 ne yakın hadisle meydana getirmiş. İmam Buharı Miladi 869 yılında Semerkant’ta vefat etmiş ve buraya defnedilmiş. Allah rahmet eylesin, Allah cümlemizi şefaatlerine nail eylesin. Amin….
Bundan sonra. İslamiyet de çok önemli bir yeri olan Ebu Mansur Maturidi’nin Türbesini ziyaret ettik. Burada da kalabalık ziyaretçi grupları vardı. Verilen bilgiye göre Maturidi Miladi 853 yılında Semerkant da doğmuş. İlimde çok iyi yetişen Maturidi, çeşitli kitaplar yazmak ve talebe yetiştirmek suretiyle, Ehl-i Sünnet İtikadının yayılmasında büyük hizmeti olmuş.. Ehl-i Sünnet Vel Cemaatin Kelam ilmindeki önde gelen iki zattan birisi olduğu ifade edildi. Bunlardan birisi Hanefi diğeri de Şafidir Hanefi olan Maturidi, Şafi olan ise, Ebul Hasan El Eş’ari dir, Her ikisinin de bidat ve dalalet fırkalarına karşı Ehli Sünnet İtikadını savunduklarını, ancak aralarında ilmi bakımından bazı içtihat farklılıkları olduğunu fakat, esasta herhangi bir fark bulunmadığını önceden bazılarını bilmemize rağmen, bilgimizi tazelemiş olduk. Maturidi Miladi 944 yılında Semerkant da vefat etmiş. Allah hepimizi şefaatine nail eylesin. Âmin.
Bu ziyaretten sonra Semerkant da ki, programımız hayırlısı ile tamamlanmış oldu. Akşam yemeğini Oazis Garden Restoran da yedikten sonra saat 21.oo de hızlı tren ile Buhara’ya gitmek üzere hareket ettik. ( DEVAM EDECEK )