1-Türklerde Arkadaşlık
Türklerin târihini 1071 Malazgirt Zaferi ile ve hattâ 1920’de kurulan Cumhuriyet’le başlatanlar kabul etmeseler bile, aziz ve necip milletimiz, kimilerine göre 40.000, kimilerine göre 6000 yıldır târih sahnesindedir. Irak’ın Güneyinde, Güney Mezopotamya’da, yerleşik düzen hayatı yaşayan Sümerlerin Türk olduğu artık genel kabul görmüştür. ‘Sümerler, fî târihinde Ankara’ya geldiler ve Sümerbank’ı kurup gittiler’ diyenler, yerleşik ve üst seviyede medeniyet oluşturmak içiin sonra da banka kurmak için ne kadar zamana ihtiyaç olduğunu nereden bilecekler? Onlar muhtemelen Sümerolog Prof. Dr. Muazzez İlmiye Çığ ismini bile duymamışlardır.
Asya’nın doğusundaki Kadırgan Dağları’ndan, batısındaki Ural Dağları ile Hazar Denizi’ne kadar, kuzeyde Sibirya’dan güneyde Çin, Tibet ve İran’a kadar uzanan bölge, Türklerin ilk anayurdudur. Bu bölgeye coğrafyacılar ‘Orta Asya’ adını verdiler. Buradan üç kıtaya, Avustralya’yı da dâhil edersek dört kıtaya yayılan insanların dostluk ve arkadaşlık ilişkilerinden güç aldıkları şüphesizdir.
Bahtiyar Murat Aras, 13,5 X 21 santim ölçülerindeki 245 sayfalık eserinde bu ilişkinin kökenine iniyor. Kitabın arka kapak yazısında bu kavram hakkında şu bilgiler veriliyor:
Türk kültüründe kan kardeşliğinden başlayarak, musâhip kardeşliğine kadar asırlar boyunca devam eden kardeşleşme törenlerinin sosyolojik, kültürel ve dinî kökleri tek tek incelendiğinde bu uygulamaların bütününe bir anlam kazandırmak mümkün olacaktır. Zira musâhip kardeşliği iki kişi arasında olan basit bir bağlılık akdi değildir. Bu, derin sosyokültürel temelleri olan ve bir milletin hayatiyetini devam ettirmesiyle de alâkası bulunan çok fonksiyonlu bir müessesedir. Ona bu açıdan bakıldığındadır ki ancak bütün olarak Türk millî kültüründe oynadığı fonksiyonu kavramak mümkün olabilecektir.
Musâhipliğin sosyokültürel temellerine inildiğinde Türklerin yaşadıkları coğrafyayla olan münâsebetlerini tahlil etmek gerekmektedir. Pek de verimli olmayan bir bölgede yaşamaları, varlık ve birliklerini devam ettirebilmek için dâima güçlü ve teşkilatlı olmak mecbûriyetinde bulunmaları, onları birbirlerine kuvvetli bağlarla bağlanma ve bunu dâimi kılmaya zorlamıştır. Nitekim Türklerdeki bu sıkı bağlılık ihtiyacı kendisini bir esnaf teşkilâtı olan ahîlikte de göstermiştir. Yâni onlardaki bu kardeşlik teması sosyal, kültürel, siyâsî ve dinî olmak üzere birçok sâik tarafından zarûri kılınmıştır. Dolayısıyla bu müessesenin bilhassa merkezin uzağında yaşayan Alevî-Bektâşiler arasında yaygınlık kazanması sebepsiz değildir. Musâhip kardeşliğine bir törenle dâhil olunması da onun müesseseleşmesini sağlamıştır. Bu müesseseleşme zarûreti onu kan kardeşliği ve benzerlerinden daha ileri bir safhaya taşımıştır. Böylece ulaşılan safha sosyal ve kültürel bütünleşme safhasıdır.
BAHTİYAR MURAT ARAS: 26 Ağustos 1969 târihinde Kahramanmaraş’ta doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini Kahramanmaraş’ta tamamladı. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi (İ.Ü.) Eczacılık Fakültesi’ne başladı. 1994 yılından bu yana serbest eczacı olarak çalışmaktadır. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Târih Bölümü’nde ‘Doğu ve Güneydoğu’da Kürt Ayaklanmaları (1908-1939)’ adlı teziyle yüksek lisansını bitirdi. Ocak 2017’de Nevşehir Hacı Bektâş-ı Veli Üniversitesi Târih Anabilim Dalı’nda ‘Pazarcık Türkmen Alevileri’ adlı teziyle doktorasını tamamladı. Türk-İslâm târihi ve Türk kültür târihi üzerine araştırmalarına devam etmektedir. ‘Selçuklu ve Osmanlı’da Din ve Devlet İlişkisi’, ‘İkinci Meşrutiyet Döneminde İttihatçı Basın’, ‘Aleviler Gözünde Sünnilik’, ‘Maraş Alevilerinde Halk İnanmaları’ ‘Selçuklu Devleti’nin Yıkılışında Maraş Bölgesinin Rolü’, ‘Türklerin İslamlaşma Süreci’, ‘İranlı Şiîlerin Safevilere Bakışı’, ‘Musâhip Kardeşliğinin Doğuşunda Şah İsmâil’in Rolü’ adlı makaleleri bulunmaktadır. Türk Ocağı Kahramanmaraş Şubesinde yöneticilik yapmış, Türk kültür târihiyle alâkalı çeşitli seminerler vermiş ve hars heyetinde görev almıştır. Atıcılık trap branşında millî sporcudur. Kahramanmaraşspor yöneticiliği yapmıştır. Galatasaray Spor Kulübü kongre üyesidir. İ. Ü. Sosyoloji Bölümü 3. sınıf öğrencisidir. 2015, 2017, 2019 ve 2021’de dört defa Kahramanmaraş Eczacı Odası başkanı seçilmiştir. Halen bu görevine devam etmektedir. İyi derecede İngilizce bilmektedir. Evli ve beş çocuk babasıdır. |
2-Bir Göç Ne Bırakır Ardında
Edebiyat-Sanat Dergisi Yönetmeni, şâir ve yazar Nâzım Payam, 12 X 19,5 santim ölçülerindeki 215 sayfalık, deneme türündeki eserinin bir sayfalık ‘Sunuş’ yazısında; insanlığın hazin tecellisi ‘Göç’ hakkındaki düşüncelerini sunuyor.
John Steinbeck, Gazap Üzümleri isimli eserinde anlattığı göç mâcerâsı 1930’lu yılların sonunda yaşanmıştı. 1944’te yaşanan Balkan ve Kırım Türklerinin ve Ahıskalı Türklerin göçlerine âit romanlar yazılsa, filmler çevrilse, Gazap Üzümleri, sıradan bir roman hâline dönüşürdü. Günümüzde Doğu Türkistan Türkleri için de aynı sözler söylenebilir.
Türk edebiyatının tanınmış şâirlerinden biri olan Rıza Tevfik Bölükbaşı’nın sürgünde olduğu dönemde yazdığı ‘Uçun Kuşlar Uçun Doğduğum Yere’ başlıklı şiiri de vatan hasretini dillendirdiği için göç şiiri sayılır.
Hakîkatte her insanın yaşadığı mekân gurbet, encâmı göçtür. Bütün insanlar bu hakîkati idrak edebilseler, dünyâmız âsûde bir bahar ülkesine dönüşmüş olurdu.
Şâir ve edip Nâzım Payam’ın eserine dönersek efendim, ‘Bizim Sınırları Türküler Çizer’ başlıklı yazısında ‘Göç’lerin ardında kalanları duygu yüklü kelimelerle anlatıyor:
Nisan ayı başlarındaydı, Türkiye Yazarlar Birliği’nin 40. yılı dolayısıyla düzenlenen ‘Edirne’den Mostar’a Kültür Kervanı’na dâvet edildim. Yola koyulduğumuzda ‘Kültür Kervanına katılan arkadaşlar gezimizle ilgili yazı hazırlayacaklar’ şartına riâyet bâbında Nâzım Payam’ın yazdıkları:
Osmanlı’nın Balkanları fetih yıllarına ve yaklaşık beş yüz elli yıllık egemenliğine giremeyeceğim. Onun Balkanlardaki bayındırlığına şâhit yolları, vakıf eserlerini; hanları, hamamları, konakları gösteremeyeceğim. Hatta yer yer minâreler çevresinde birbirine sığınmış Türk evlerinin mimârî hüznünü hissetmekten kaçınacağım. Yeşil ulu dağların kuşlarıyla, Sinanî köprülerin kemerleriyle ve yönümüzü umursamayıp sürekli yanık bağrımıza doğru akan ırmaklarla devam ettirilebilir ilişki kuramayacağım. Yazık ki Türklüğün nişanı harâbe türbelere, zamana terkedilmiş saat kulelerine, Fâtiha bekleyen kırılmış mezar taşlarına, birkaç sanat eserine üzülmekle kalacağım.
Elinde bastonu, yol kenarında sessizliğe gömülmüş Müslüman ihtiyarın, pencere perdesini aralayıp bakan ninenin tablosunu çizemeyeceğim. Hele geçtiğimiz câmi ve dernek önlerinde bize el sallayan öz yurdunda gurbete düşürdüğümüz bacıların, kardeşlerin, yeğenlerin yürek uğultulusunu veya Yunus Emre Enstitülerindeki sıcaklığı aktaramayacağım.
………………….
Fakat Osmanlı Devleti’nin bir Balkan devleti oluşunu asla ve kat’a unutmayacağım.
Şimdilik bu bana yeter.
Eserde; Memduh Şevket Esendal, Erkan Oğur, Yusuf Öztürk, Beyhan Kanter, Metin Önal Mengüşoğlu, Fâruk Uysal, Ömer Küçükmehmetoğlu, Tamer Namlı, Suut Kemal Yetkin, Ahmet Tevfik Ozan, Mehmet Âkif Ersoy, Yunus Emre, Dücâne Cündioğlu, Fuzûlî Bayat ve Bizim Külliye Dergisi hakkında yazılar yer alıyor.
‘Bir Kurşuna İki Damla Gözyaşı’, ‘İnsan Nasıl Okunur’, ‘Yazarın Yazdığı, Çevirmenin Çevirdiği’, ‘Yaşamanın Darlığı’, ‘Edebiyatta Başkasını Anlatmak’ ve ‘İnsanı Var Eden Hikâyesidir’ başlıklı yazılar dikkat çekiyor.
NÂZIM PAYAM: 1955 yılında Elazığ’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini aynı ilde tamamladı. Balıkesir Necati Bey Eğitim Enstitüsü Türkçe ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Yurdun çeşitli yörelerinde öğretmenlik yaptı. Türk Edebiyatı, Türk Dili, Kültür Dünyası, Dergâh, Mahalle Mektebi, Ay Vakti ve Harput Çırası gibi kültür-sanat- edebiyat dergilerinde şiir, deneme ve eleştirileri yayımlandı. 2013 yılında ‘Ses ve Yaz’ isimli eseri ESKADER ve Türkiye Yazarlar Birliği tarafından yılın deneme kitabı olarak ödüllendirildi. 1999’dan beri Elazığ’da yayını devam eden sanat-edebiyat dergisi Bizim Külliye’nin genel yayın yönetmenidir. Yayımlanmış Eserleri: *Şehrin Eylül Tarafı (Deneme), *Ses ve Yaz (Deneme), *Ateş Islağı (Şiir), *Sılası Türkçe (Deneme), *Yalnızlık Risâlesi (Şiir), *Hatırlamak Ömrü Uzatıyor (Deneme). |
3-Edebiyatımızda Unutulanlar Ve Kaybedenler 2
Taner Ay, eserinin ‘Takdim’ yazısında, kitabının birinci cildi ile ilgilenenler, hakkında yazanları, kitapla alâkalı röportaj yapanları belirttikten sonra; haftalık ve aylık olarak kitap ekleri veren bir kısım gazetelerde; ‘Edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler’ hakkında tek satır olsa bile bahsedilmediğinden şikâyet ediyor. Bunun sebebinin görmemekten ve duymamaktan kaynaklanmadığını belirtiyor. ‘Onlar, kitabın Ötüken Neşriyat’tan yayınlanmasını, bilinçli ve kasıtlı bir yok saymaya dönüştürmüşlerdi’ dedikten sonra şöyle devam ediyor:
‘Edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler’i yok sayan arkadaşların 80 öncesinin değerleriyle ve söylemleriyle zamanda kaybolduklarını söylemek, onları hafife almak olur. Çünkü bir kısmının okumadıkları ve diyalektik düşünemedikleri muhakkaktır ama, çoğu ‘ideolojik’ görünmelerine rağmen aslında ruhlarını kapitalizme satmış olan simsarlardır. Bildiğiniz gibi, ‘kültür’ denen üst yapının muktedirleri tarafından açılan her ‘büyük’ yayınevi, editörlerden, eleştirmenlerden, gazetecilerden, reklamcılardan, fotoğrafçılardan ve halkla ilişkiler uzmanlarından bazılarını ‘satın alarak’ onlardan kapitalist pazar için bir ‘simsarlar çetesi’ oluşturuyor. Bu simsarların görevi, kapitalist pazara ‘iyi yazar’ veya ‘iyi kitap’ kazandırmak değildir, arza ve talebe göre ‘edebiyat yıldızı’ ve ‘başarılı kitap’ îcat etmektir. Kapitalist pazarda, edebiyat yıldızları ve onların yazdıkları, gündemi ne kadar fazla değiştirip yayıncılarına ne kadar fazla kazandırırsa, o kadar ‘başarılı’ sayılıyor. Simsarların yuvalandıkları gazetelere ve dergilere bir bakın, hiçbirinde üç beş ‘büyük’ yayınevinin dışındaki yayıncıların kitaplarını bulamayacaksınız. Ancak, bizim kapitalist edebiyat pazarımızın bile genellikle ‘Şark işi’ işlediğini de unutmamamız gerekiyor. Pazarın simsarları birer acımasız kapitalist olmalarına rağmen, onların kasım kasım kasılarak ‘ideolojik’ takılmaları yok mu, sâdece yayınevlerini ve yazarları değil, kitapları bile dışarıda bırakmalarının ‘Şark işi’ vesilesi oluyor.
Kapitalist edebiyat pazarının ahlâkî değerleriyle ve vefâsızlığa dayalı kurallarıyla ‘savaş hâlinde’ olduğumuzdan, ‘Edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler’in yeni cildlerini çıkarmaya devam ediyoruz. Bir aksilik çıkmazsa, Edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler, önümüzdeki yıl da üçüncü cildiyle elinizde olacak.
Unutulanlar ve Kaybedenlerin listesi: (Alfabetik sıralama ile)
Abdülhalîm Memdûh, Abidin Behpur Tapaner, Ahmed Vefâ, Celâl Sılay, Coşkun Büktel, Emin Ersoy, Ender Sarıyatı, Hasan Basri Alp, Hilmi Büyükşekerci, İhsan Ünlüer, Kaya Canca, Kemal Râgıp Enson, Mehmet Lütfullah Erişçi, Muzaffer Hacıhasanoğlu, Müstecâbizâde İsmet, Niyazi Akıncıoğlu, Pembe Marmara, Safvet Nezihi, Said Naum Duhanî, Sefer Aytekin, Selâhattin Karakayan, Suphi Taşhan, Süleyman Ali Uluçamgil, Şehâbeddin Süleyman, Zühtü Bayar,
TANER AY: 1957 yılında Bafra’da doğdu. Anne ve babasının eğitimci olmaları sebebiyle ilk ve orta öğrenimini, Kızılcaham, Siirt, Erzincan ve İstanbul gibi il ve ilçelerde tamamladı. Fenerbahçe Lisesi’nden mezûn olduktan sonra hukuk okudu. Otuz beş yıl boyunca bazı kurumlarda cezâ avukatlığı vaptıktan sonra emekli oldu. 1982 yılından başlayarak, Yarın, Edebiyat ’81, Üç Çiçek, Stüdyo İmge, Çalıntı, Düşler, Vapur ve Pathos gibi dergilerde, sinema, müzik ve edebiyat üzerine yazdı. Üç Çiçek ve Çalıntı dergilerinin kurucu ısimlerindendir. Pathos dergisinin yayın kurulunda olup, Kalabalık Cadde’de ve Karar gazetesinde kültür târihine ilişkin yazıları yayımlanıyor. Yazarın, Vesikalık Fotoğraflar, Becerikli Bozguncu Riminili Federico Fellini, Rock ve Şiddet, Metruk Zamana Seyahat, Marsyas’ın Cesetleri, Astigmat Bakışlar, CinemaScope Kadınlar & CinemaScope Erkekler ve Yeşilçam Sokağı Fotoğrafları isimli eserleri bulunmaktadır. |
ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.
İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50
Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: otuken@otuken.com.tr www.otuken.com.tr