Ötüken Neşriyat’tan, Hüseyin Nihal Atsız’ın Yazdığı Muhteşem İki Eser 

8

1- Bozkurtların Ölümü, 2-Bozkurtlar Diriliyor

(Birinci Bölüm)

       HÜSEYİN NİHAL ATSIZ: (12 Ocak 1905 – 11 Aralık 1975)

Yirminci asırda Türk milliyetçiliğinin en önemli ismi ve Galip Erdem’in ifadesiyle ‘Türk birliğinin dev inançlı bekleyicisi’ olan Atsız Bey, baba tarafından, deniz subayları yetiştirmiş bir aileden gelmiştir: Büyükbabası Hüseyin Ağa, Gümüşhane’nin Torul kazasının Midi köyünde yerleşik Çiftçioğulları âilesine mensuptu ve askerliğini deniz eri olarak yapmak için geldiği İstanbul’da teskere bırakarak çarkçı kolağalığına kadar yükselmişti. Onun oğlu ve Atsız Bey’in babası olan Mehmed Nâil Bey de güverte binbaşılığına kadar yükselmiş bir deniz subayıydı. Atsız, Mehmed Nâil Bey’in, Trabzonlu Kadıoğulları âilesine mensup Fatma Zehra Hanımla 1903’te gerçekleşen evliliğinden dünyaya gelen üç çocuğun en büyüğü olarak İstanbul’da doğdu. İlkokula, Latin harfleriyle eğitim verilen Kadıköy’deki Fransız Mektebinde başladı. Bu okulun bir yangınla harap olmasından sonra bu defa yine Latin harfleriyle eğitim verilen Alman Mektebine yazdırıldı. Trablusgarp Savaşı yıllarında, Malatya gambotuyla Süveyş’e sığınan babasının yanma gönderildi ve orada yine bir Fransız okulunda tahsiline devam etti. Mehmed Nâil Bey’in İstanbul’a dönmesiyle bu sefer Kasımpaşa’daki Cezayirli Haşan Paşa Okuluna yazdırıldı. Arap harfleriyle eğitime burada başlayan Atsız Bey, ailesinin Kadıköy’e taşınmasıyla tekrar okul değiştirerek Osmanlı İttihad Mektebine gitmeye başlamıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcında Kadıköy Sultanisinin rüştiye kısmına devam eden Atsız, buradan İstanbul Sultanisine geçmiş, onuncu sınıftayken girdiği imtihanda başarılı olarak Darülfünuna kaydolmuş, ardından bir geçiş sınavıyla Tıbbiyeye, orada girdiği başka bir sınavla da 1922’de Askerî Tıbbiyeye girme hakkını kazanmıştır. Yücel Hacaloğlu’dan öğrendiğimize göre; 1921 – 1925 yıllarında haftalık bir mecmua ve bazı günlük gazetelerde ‘H. Nihâl’ ve ‘Askerî Tıbbiye öğrencisi H. Nihâl’ imzalarıyla yazılar yazan Atsız Bey’in, 1917’de İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin maddî desteğiyle çıkarılmaya başlanan, Malta’ya sürülene kadar Ziya Gökalp’ın idâre ettiği Yeni Mecmua’nın, Fâlih Rıfkı (Atay) (1894-1971) yönetiminde neşredilen sayılarından Kasım 1923 târihlisinde, ‘Suallerimiz ve Cevaplar’ sayfasında Hüseyin Nihâl imzasıyla bir mektubu çıkmıştır. Mektuptaki, ifâdelerinden, Türkçülük fikri gibi, temel antitezlerinin de erken dönemlerde tebellür ettiği anlaşılmaktadır. Hüseyin Nihâl, Mesud Süreyya adlı Arap asıllı bir mülâzımın gereksiz yere istediği selâmı vermediği için 4 Mart 1925’te Askerî Tıbbiyeden çıkarılmıştır. Bu yüzden de bazı mektuplarında kendisinden ‘yarı doktor’ olarak bahsetmiştir.

Askerî Tıbbiyeden çıkarıldıktan sonra, Kabataş Lisesinde birkaç ay muallim muavinliği yapan Atsız Bey, daha sonra Denizyollarının bir vapurunda kâtip muavini olarak çalışmış, İstanbul – Mersin arasında birkaç seferde bulunmuştur. 1926da Yüksek Muallim Mektebine ve Darülfünunun Edebiyat Şubesine kaydolan Atsız, buradan Edirneli Nazmi’nin Divanı’nın gramer ve sözlüğü üzerine hazırladığı bitirme teziyle 1930’da mezun olmuş, 25 Ocak 1931de ise Fuad Köprülünün (1890-1966) teşebbüsüyle Türkiyat Enstitüsü’nde asistanlığa başlamıştır. Kısa bir süre sonra, 15 Mayıs 1931de, ilk dergisi olan Atsız Mecmua’yı neşretmeye başlamış; dergide, kimi o sırada şöhretli, kimi ileride kendi sahalarında temâyüz edecek isimlerle, daha ziyâde kültürel ve ılımlı bir Türkçülüğün ilmî çerçevede işlendiği köycü bir bakış açısı hâkim olmuştur.

Atsız, Temmuz 1932’de toplanan ve dâvetli listesinde adı olduğu hâlde katılmadığı Birinci Türk Târih Kongresi’nde savunulan resmî târih tezine karşı ilmî itirazlarını belirttiği için bilhassa Dr. Reşit Galip’in (1893-1934) hücumuna uğrayan hocası Zeki Velidi Togan’ın lehine, aralarında Pertev Naili Boratav’ın (1907-1998) da bulunduğu diğer yedi arkadaşıyla birlikte, Galip’e bir protesto telgrafı çekmiş ve muhalif olarak mimlenmesine yol açan bu tavrı, Reşit Galip’in Maarif Vekili olduğu sırada, Atsız Mecmuanın 25 Eylül 1932 târihli son (17) sayısında yayınladığı, Darülfünun hocalarının yetersizlikleri, câhillikleri ve esersizliklerini sert bir dille eleştirdiği bir yazısının da tuz biber olmasıyla, 13 Mart 1933’te Darülfünundan atılmasına yol açmıştır. Birkaç hafta sonra Orhan Şaik’le birlikte Malatya Ortaokuluna Türkçe öğretmeni olarak tâyin edilmiş, orada yaklaşık dört ay bulunduktan sonra edebiyat öğretmeni vazifesiyle Edirne Lisesine tâyin edilmiştir.

Edirne’de görevli olduğu yılların bir hâtırası: Bir yaz tâtilinde, arkadaşlarıyla, asıl maksatları İstanbul’dan yürümek olduğu hâlde, yeterli vakitleri bulunmadığından, Sirkeciden kalkan Selâmet vapuruna binip Çanakkale’ye ve oradan motorla Kilitbahir’e çıkıp yaya olarak bütün savaş alanlarını dolaştıkları bir Çanakkale gezisidir. Bu geziye dâir hikâyesini, 1933’te ‘Çanakkale’ye Yürüyüş’ adıyla bastırmıştır. Edirne’de, Türkçülük yolundaki ikinci yayın çabası olarak, 5 Kasım 1933 târihinden itibâren 16 Temmuz 1934’e kadar dokuz sayı yayınlanacak ve yine resmî târih tezine dönük sert polemiklere giriştiği için, Vekâlet emrine alınarak öğretmenlikten uzaklaştırılmasına yol açacak ve bir süre sonra da kapatılan Orhun dergisini çıkarttı. Aynı zamanda bu dergide, 1935 yılında yayınlanan, Türk Târihi Üzerinde Toplamalar adlı eserini tefrika etmeye başladı. Böylece, kendi târih tezini, daha önce Rıza Nur ve Mükrimin Halil (Yinanç) (1900-1961) tarafından kısmen ortaya konulmuş olan umûmî bir bakış açısıyla sistemleştirmeye başladı. Ona göre Türk târihi, resmî tezin hilafına, pek çok hnedan eliyle kurulmuş devletlerden değil, Doğu ve Batı Türkeli’ne hâkim olan pek çok hânedan tarafından yönetilmiş iki devletten müteşekkildi ve hanedanları değil, devleti esas alarak anlatılmalıydı.

Daha sonra çeşitli okullarda fasılalarla öğretmenlik yapan Atsız, 1937’de Tahsin Demiray’ın Ateş – Çocuklar İçin dergisinde, pek çok nesli etkileyecek ve Türkçülük yoluna girmelerini sağlayacak olan, Birinci Göktürk Kağanlığının çöküşünü ve Türklerin Kür Şad liderliğinde bağımsızlık için isyan edişini destansı bir dille anlatacağı Bozkurtların Ölümü adlı romanını tefrika etmeye başladı; fakat yayın yarım kaldı. Tamamlanması ve kitap olarak neşri, 1946 yılında gerçekleştirilebildi. Çok ilgi gören romanın, 1949’da ‘Bozkurtlar Diriliyor’ adıyla devamı neşredildi. Burada da ikinci Göktürk Kağanhğı’nın elli yıllık aradan sonra Kutluk Şad tarafından diriltilmesi anlatıldı. Ayrıca 1940 yılı içinde, 900’üncü Yıldönümü adlı risâlesi ile Sabahattin Ali’nin ‘İçimizdeki Şeytan’ romanına karşı yazdığı ‘İçimizdeki Şeytanlar’ adlı risâlesi ve Türk Edebiyatı Târihi adlı küçük hacimli eserlerini yayımlamıştır.

Atsız, Boğaziçi Lisesi’nde Türkçe öğretmeniyken, daha önce Edirne’de çıkardığı Orhun’u, kaldığı yerden, yâni onuncu sayıdan itibâren tekrar neşretmeye başlamış, bu dergi de 1 Ekim 1943 ila 1 Nisan 1944 arasında yedi sayı yayınlanabilmiştir. Mart – Nisan 1944’te Millî Eğitimdeki komünist faaliyetleri ifşa edip sorumluları istifaya çağırdığı ve Başbakan Şükrü Saraçoğlu’na hitâben kaleme aldığı meşhur açık mektupları sonrasında derginin yayını durdurulmuş; öğretmenliğine son verilmesi dışında, itham ettiği Sabahattin Ali’nin kendisine açtığı dava, 3 Mayıs 1944’te Ankara’da milliyetçi gençliğin sonradan Türkçüler Günü olarak anılacak nümâyişlerini ve adlî târihimize ‘Irkçılık – Turancılık Dâvâsı’ adıyla geçecek yargılamaları doğurmuştur. Bu dâvâdan sonra uzun müddet işsiz kalan ve Türkiye Yayınevinde çalışan Atsız, bu dönemde, muahhar baskılarda genişleyecek olan şiirlerini ‘Yolların Sonu’ (1946) adlı kitapta toplamış; Osmanh Târihleri 1 adlı derlemenin içinde, Ahmedî’nin, ‘Dâstan ve Tevârih-i Mülük-i Âl-i Osman’, Şükrullah’ın ‘Behçetü’t-Tevârih’ ve Âşıkpaşaoğlu’nun ‘Tevârih-i Âl-i Osman’ adlı Osmanlı târih yazıcılığının erken metinlerini neşretmiştir.

Atsız, Darülfünundaki sınıf arkadaşlarından Tahsin Banguoğlu’nun Millî Eğitim Bakanı olmasıyla 1949 Temmuzunda Süleymaniye Kütüphanesi’ne uzman olarak tâyin ve bir yılı biraz aşkın zaman sonra Haydarpaşa Lisesi Edebiyat öğretmenliğine tayin edilmiş; fakat bir Türkçüler Günü ihtifali dolayısıyla 4 Mayıs 1952’de Ankara’da verdiği ‘Devletimizin Kuruluşu’ başlıklı konferansta, millî târihe ilişkin kanaatlerini Türkçü bir bakışla anlatmasından rahatsız olan basının tezviratıyla öğretmenlikten ‘muvakkaten’ alınıp tekrar Süleymaniye Kütüphanesinde görevlendirilmiş, bu ‘muvakkat’ vazifesi emekli olacağı 1969 yılma kadar on yedi sene sürmüştür. Atsız, Süleymaniye Kütüphanesinde görevli olduğu yıllarda, çeşitli makalelerinden derleyerek Türk Ülküsü (1956) adlı kitabını yayımlamış, 1958de önce Akşam Gazetesi’nde tefrika edilip aynı yıl kitaplaştırılan ve Fetret dönemimize dâir acıklı bir şehzâde öyküsü olan ‘Deli Kurt’ romanını neşretmiş, Ömer Fâruk Akün’ün verdiği bilgiye göre, 1936’da bir sahafta görüp istinsah ettiği ve daha sonra aslı Berline götürülerek İkinci Dünya Savaşı’nın dağdağası içinde kaybolan, Bayburtlu Osman’ın ‘Tevârih-i Cedîd-i Mirât-ı Cihân’ (1961) adlı eserini, ayrıca Birgili Mehmed (1966), Mustafa Âlî (1967) ve Ebussuud Efendi’nin (1968) bibliyografyalarını hazırlamıştır.

Atsız’ın çıkardığı son Türkçü dergi, 1964 – 1975 yılları arasında 143 sayı yayınlanan Ötüken dergisidir. 1972de, son romanı olan ve daha önce ismini müstear olarak kullandığı; hayatı, kendi hayatıyla büyük oranda örtüşen Selim Pusat adlı askerlikten atılma bir monarşist subayın etrafında gelişen sembolik ve tenasühi bir öyküyü anlattığı ‘Ruh Adam’ı yayımlar.

Atsız, Türkçülük târihinin en önemli önderidir. Bu sebeple Altan Deliorman Bey, kendisi hakkında kaleme aldığı kitabında, cenazesinden bahsederken haklı olarak ‘musalla taşında yatanın Atsız değil, Türk milliyetçiliğinin bir devri’ olduğunu ifâde etmiştir. Büyük Türkçünün ebediyete intikalinin üzerinden çok yıl geçmiş olmasına rağmen yarattığı romantizmin ve edebî kuvvetinin her yeni kuşağı etkilemeyi devam ettirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunda, şüphesiz bir ömür boyu sarsılmaz bir inançla ve yüksek bir ahlâkî salabetle savunduğu fikirlerden inhiraf etmemiş olmasının; kendisini hiçe sayarak milletinin geçmişinde, hâlinde ve geleceğinde fenafillah derecesinde benliğini eriterek varlığını gerçek anlamda ona adamış olmasının payı büyüktür.

(Devam Edecek)

Önceki İçerikNedir Bu Kürt Sorunu?
Sonraki İçerikÜmit Özdağ Değil Türk Milleti İçeri Tıkılmıştır!
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.