Oruç Reis’in Leventlerinden Osman’ın Şehit Olmadan Önce Eşine Yazdığı Mektup

110

Barbaros Hayrettin Paşa’nın ağabeyi Oruç Reis, Türk denizcilik tarihinin en büyük denizcilerinden biridir. Kazandığı zaferlerle şöhreti, Doğu Akdeniz den, Batı Akdeniz’e kadar yayılmıştı. İspanyolların kuzey Afrika da Araplara karşı uyguladığı baskı ve zulmü bertaraf edip, Cezayir de ilk defa Türk devletini kurdu ve kendisini Cezayir hükümdarı ilan etti. Arap kabile şeyhleri ve diğer ileri gelenler, Oruç Reis’e biat etti.(1517) Kuzey Afrika da İslam dininin istikbalini sağladı. 48 yaşında İspanyollara karşı verdiği savaşta şehit düştü. Hiç evlenmedi. Ömrü hep denizlerde mücadele ile geçti.

Oruç Reis, son derece cömert, aynı zamanda çok merhametli idi. İşinde çok ciddi ve sertti. Hata yapanı affetmezdi. Zeki ve cesurdu.

Oruç Reis’in gemilerinde Anadolu’dan getirdiği Türk leventler bulunurdu. Berberi ve Arap askerleri ise, geri hizmetinde kullanırdı. Bunlar denizcilikten anlamadıkları gibi, cesaret ve disiplin vasıfları da zayıftı. Giriştiği fetihlerde hep Türk leventleri yanında idi. Şehit olan leventlerin yerine yeniden Anadolu’dan tekrar getirtiyordu. Ayrıca Oruç Reis’in şöhretini duyan cesur ve maceracı Anadolu denizcileri de gelip ona katılıyorlardı. Leventler ona güvenir, inanır ve son nefeslerini verene kadar savaşırlardı.

İşte bu leventlerden biride Osman idi. Düşmanlarla yapılan deniz savaşında, güverteye düşen şarapnel parçasının isabeti sonucu Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu. Onun şehit olduğunu ve eşine yazılmış ancak gönderilmemiş bir mektubu bulunduğunu, Oruç Reis’e bildirdiler.

Reis, leventlerden ayrılıp, kamarasına çekildi. Elleri titreyerek mektubu açtı ve okumaya başladı:

“Her an şehid olma arzusuyla Akdeniz sularına gelen bir levent Osman’ın tertemiz yavuklusuna mektubudur:

Nazlı Hanım, geçenlerde mektubun bana ulaştı. Mektubun gelmediğini söyleyince zülfüne seher yelini bağlayıp gönderdiğini yazmışsın. Doğrusu bunu okuyunca gönlümdeki sazda inleyen telleri de zülfüne bağlamış oldun, şimdi o tellere hakim olan eller de yine senin ellerin.

Ter kokusuyla süslü yanakların alından, bir miktar da balından gözyaşınla şerbet eylemiş, mürekkep yapmışsın. Sonra da kalem yerine kirpiğinle yazıp yollamışsın. Biliyor musun, ben hasretlik nedir bilmezken bu kadar şeyler yazamazdım; fakat buraları sana tarif edemem. Daha doğrusu kendim de tam anlamıyorum. Buradaki arkadaşlarımızın her birinin dertli olduğu bir şeyleri var; fakat yaşamadan onlara kavuşmak mümkün değilken herkes kafirlerle karşılaşmak için can atıyor. En fazla garibime giden de leventlerin düşman gemisine rampa ederek kılıç kılıca gelmeye çok istekli oluşlarıdır.

Nazlı’m, mübarek geceler de kandil kandil beratların, petek petek balların, sepet sepet çiçeklerin, demet demet burçakların, salkım salkım üzümlerin, büklüm büklüm peynirlerin olsun. Bu mektubu sana yazarken elbette gönül boş değildi, mektuptaki benekler için ben derim, özden gelen yaşlardır. Sazın teline vuran için belki de sözden gelen yaşlardır. Belki sana göre de yürekteki közden gelen yaşlardır. Senden bir ricam var, açmadan derilmiş bir gül gibi üzerime cemreler düşerek beyazlara sarılıp kefenlenecek olursam, sakın ağlamayasın. Biz elbette ki gönül türkülerini tanımayan dudakların sahibi değiliz, senin bir tek bakışınla on gamzeyi yaralı kalbime sapladığın zamanları hiç unutabilmiş değilim; ama kader, ne diyelim.

Şehit olduğum haberini alırsan, sakın saçını başını yolma, iki damla gözyaşı kafi, şunu da bil ki ölenle ölünmez derler, hakikaten de doğru söylerler. Nitekim bizim kucağımızda can veren nice arkadaşımız oldu. İnandık ki onlar din, vatan, namus, şeref yolunda gaza bayraklarını dalgalandırırken öldüler. Onlar gittikten sonra da hayat yürüdü, hiçbir iş yerde kalmadı. Eğer benim de şehadetim haberini alırsan, münasip biriyle evlen, eğer oğulların olur da yapabilirsen, birinin adını Osman koy, elverirse onu da Akdeniz’e gönder.

Mektubuma burada son verirken, seni Allah’a emanet ediyorum. Beni dualarından eksik etme.”(1)

Reis bu mektubu okuduktan sonra gözyaşlarını tutamayıp hüngür hüngür ağladı.

1-Denizler Fatihi-Barbaros Hayreddin Paşa-Ebubekir Subaşı-Mavi Lale Yay.-İst.2009-S.139-140