Oruç Nedir?

106

On bir ayın sultanı,”insanları irşad için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur’ân”‘ın kendisinde indirildiği (Bakara, 185) Ramazan ayını misafir etmekteyiz.

Cenab-ı Hak bu mübarek ayı hakkıyla idrak etmemizi nasip eylesin.

Ramazan ayı bereket ve rahmet ayıdır.

Hem maddî hem de manevî anlamda bereket ve rahmeti yaşadığımız bu aydaöne çıkan ibadet ise şüphesiz oruçtur. Kurâ’n-ı Kerîm’de buyrulduğuna göre bu ibadet insanlık tarihinde çok köklü bir yere sahiptir: “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki takvaya erersiniz.” (Bakara,183)

Acaba orucun bu kadar köklü bir ibadet olmasını nasıl anlamak gerekir?

Farklı şekilde soracak olursak, nedir oruç?

Oruç öncelikle bir teslimiyettir.

Başka bir ifadeyle Allah’a teslimiyetin en güzel biçimlerinden biridir. Zira Allah’a teslim olmaktan ve O’nun rızasını gözetmekten başka hangi güç insana kendi iradesiyle kendisini bazı temel ihtiyaçlarından mahrum bıraktırabilir?

Oruç bir arınmadır.

Öyle ki insan oruç tutarak hem bedenini fazlalıklarından arındırır hem de ruhunu. Hatta bu ikisi birbirini destekler. Çünkü bedenin başta yemek gibi aşırılığa kaçabilen faaliyetlerinden uzak tutulması, bir taraftan bu aşırılıkların neden olduğu zararların ortadan kalkmasına vesile olurken, diğer taraftan insanın maddî ihtiyaçlarının kısıtlanması ile manevî tarafına daha fazla odaklanmasına zemin hazırlar. İnsan bir anlamda “kendiyle” başbaşa kalma imkânı bulur. Dolayısıyla oruç aynı zamanda maddî ve manevî sağlığın reçetelerinden biridir.

Oruç bir irade eğitimidir.

Çünkü vücudunuzun isteğine ve ihtiyacına rağmen kendinizi bir takım nimetlerden uzak tutmanız, iradenizin kuvvetlenmesi anlamına da gelir. Aynı zamanda “eline, beline, diline” hakim olmayı gerektiren bir ibadettir ki bunlar iradenin gücünü gerektiren üç temel alandır. İradesine hakim olamayan insanın ise olgunlaşmasından ve kendini gerçekleştirmesinden, yani kemale ermesinden bahsedilemez. Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Meryem’e tavsiye edilen “susma” orucunda olduğu gibi (Meryem, 26),orucun çeşitleri dahi insanın iradesine hakimiyetini temsil etmektedir.

Oruç bir empati eğitimidir.

Yani insanın kendini başkalarının yerine koyabilme yetisini geliştirir. Çünkü bilindiği üzere oruç tutarken insan, her gün içinde bulunduğu çeşitli nimetlere erişme imkânı bulamayanların haliniidrak etme şansını yakalar. Oruç, atalarımızın söylediği gibi “tok olanın, aç olanın halinden anlamasını” sağlar. Böylelikle toplumsal dayanışmayı arttırır. Zira bir insanın bir başka insanın derdine derman olabilmesi, öncelikle onun sıkıntısını anlayabilmesine bağlıdır.

Oruç aynı zamanda bir sosyalleşme eğitimidir.

Yukarıda ele aldığımız tüm özellikler toplumsal bir biçimde yaşanır ve paylaşılır. Bu nedenledir ki Ramazan ayında gerek ibadet gerekse bu ayda artan sosyal dayanışma faaliyetleri bireysel olmaktan çok toplumsal bir yapı arzeder.

Dolayısıyla oruç sosyal bütünleşme eğitimidir.

İftar sofraları bu bütünleşmenin en güzel ifadelerinden biridir. Gerek aile bireylerinin, gerekse akrabaların ve dostların hatta bir mahallenin ve şehrin bir masa etrafında ortak bir ruhla birleşmesi sosyal bütünleşme örneği değil de nedir?

İnsanlık tarihinde oruç ibadetinin bu kadar köklü bir yere sahip olmasının nedeni bahsi geçen değerlerle sanırım daha iyi anlaşılmaktadır.

Ancak insanlık ve özellikle Müslümanlar bu değerleri ne kadar yaşamaktadır?

İşte burası tartışılır.

Unutmamak gerekir ki ibadetlerin insanın gelişimine katkısı, sadece şekilden ibaret kalmamaları, taşıdıkları değerlerin de içselleştirilmesi, yaşanması ve gelecek nesillere aktarılmasıyla gerçekleşecektir.

Bu yapılamadığı takdirde, bahsi geçen değerleri tek bir ibadetle dahi yaşama ve yaşatma imkânı bulunan Müslümanların bugün düştükleri durum kaçınılmaz olacaktır.

Bu vesile ile Ramazan’ımız hayırlı olsun ve hayır getirsin inşallah…