Avrupa 18. yüzyıldan sonra Rönesans, Reform hareketleri ve coğrafi keşiflerin kazandırdığı zenginliklerle büyük bir ivme ile kalkınmaya başladı. Osmanlı Devleti bu gelişmelere ayak uyduramadığı için geri kaldı. Bu gerilemenin sebeplerini araştıran iktidar sahipleri ve aydınlar ülkenin Batılılaşması gerektiği fikrini kabul ettiler.
Bizim gibi ülkelerin, Avrupa ülkelerinde, Amerika Birleşik Devletleri’nde bilim, teknoloji, ekonomi, politika, kültür ve sanat alanlarındaki gelişmeleri gerek taklit ederek gerekse özümseyerek almalarına Batılılaşma (Garplılaşma/ Westernization) deniyor.
Türkiye Tanzimat döneminden bu yana Batılılaşma (Garplılaşma) çabası içinde. Gerek Osmanlı ve gerekse Cumhuriyet döneminde bu doğrultuda çok çeşitli reformlar gerçekleştirildi.
Bu makalenin başlığını rahmetli Prof. Dr. Mümtaz Turhan’ın “Garplılaşmanın Neresindeyiz?” isimli kitabından ilhamla attım. Çünkü son yıllarda artık Türkiye’nin yönünün Batı’ya değil Ortadoğu’ya yöneldiği iddia ediliyor. AKP iktidarı döneminde, zihniyetimizin ve yönetim tarzımızın Ortadoğululaşmakta olduğu yönünde bir algı oluştu.
Bu süreci tanımlayanlar, “politik kutuplaşma, otoriter yönetim eğilimleri, dini referansların artan şekilde siyasete taşınması ve demokratik standartların gerilemesi” gibi ölçütlere dikkat çekiyor.
Böyle bir süreci ne ölçüde yaşadığımızı anlamak için kavramların içeriğini hatırlamamız gerekir.
*********************************
Batılılaşmak- Ortadoğululaşmak
Ortadoğululaşmak, ülkenin ya da toplumun siyasi, kültürel ve sosyal yapılarının Ortadoğu bölgesine özgü özelliklerle şekillenmesi demek. BATILILAŞMA ise kültürel ve siyasi yapının Batı’nın geliştirdiği değerler, kurumlar ve kurallarla yapılandırılması anlamına geliyor.
Prof. Dr. Mümtaz Turhan “Batı medeniyetinin ana unsurları bilim, teknik, insan haklarını teminat altına alan hukuk ve hürriyettir. Hakiki Batılılık bu prensiplere bağlılıktır” diye tanımlıyor.
Prof. Dr. Mümtaz Turhan Türkiye’nin Batı medeniyetinden ilham alarak kendine özgü bir modernleşme yolunu bulması gerektiğini vurgulayan bir bilim adamıydı. Fakat, “tarihi ve kültürel değerlerimizi koruyarak modernleşirken aynı zamanda Batı medeniyetinden öğrenmemiz ve bunları kendimize uyarlamamız gerekir” düşüncesinde idi. Bu yüzden Batılılaşma sürecinin sadece teknolojik ve ekonomik alanda değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel alanda da gerçekleşmesi gerektiğini savunuyordu.
Türkiye çeşitli sorunları da olsa, bu alanda gerçekten ciddi mesafe almış bir ülke. Gelişmiş Batı devletleri ve toplumları seviyesinin hayli altında olsak da Ortadoğu ve diğer az gelişmiş ülkelerle kıyaslanınca aramızda ciddi fark olduğu hemen görülebiliyor.
Ortadoğululaşma kavramı, genellikle modernleşme, sekülerleşme ve demokratikleşme süreçlerinden uzaklaşarak, daha otoriter, dini ve geleneksel değerlere dayalı bir yapıya dönüşmeyi ifade ediyor.
Yukarıdaki kavram ve ölçülerin ışığında, “Türkiye’nin Batılılaşmak yerine Ortadoğululaşma sürecine girdiğini söylemek mümkündür sanıyorum.
*********************************
Siyaset ve Yönetim Anlayışında Değişim
Herkes kendisine sorabilir: Türkiye’nin siyaset ve yönetim anlayışı ne ölçüde Ortadoğu ülkelerine benzemektedir? Kuvvetler ayrılığı olan bir demokrasi var mıdır? Seçimler önceden belirlenmiş kurallara göre ve yarışan herkese eşit şartlarda yapılmakta, milli iradenin tam tecellisi için gereken demokratik şartlar sağlanmakta mıdır?
Son yıllarda Türkiye’de toplumsal değerler ve kültürel yapı ne yönde değişti? Bütün bireylerin eşit olduğu, vatandaşlık esasına dayalı toplum yapısı var mıdır? Yoksa siyasi erk üzerinde cemaat, tarikat, aşiret, büyük sermaye gibi resmi olmayan organizasyonların etki oranı yüksek midir?
Demokratik kurumların işleyişi nasıl etkilenmiştir? Özellikle CB Sistemine girdikten sonra yargı ne kadar bağımsız ve tarafsız? TBMM’nin etkinliği yok denecek mertebeye düştü mü? Merkez Bankası, TÜİK, BDDK gibi Batı’da bağımsız olan kurumlar Türkiye’de tek adamın iradesine bağımlı mı?
Kurumlar yasadan kaynaklanan görev ve yetkilerini kullanma için her durumda siyasi iradeden talimat mı bekliyor? Orman yangınına giden itfaiye, depremde görevli kurtarma ekipleri “Sayın CB talimatı ile” mi gidiyor?
*********************************
Ortadoğulu Zihniyetine Doğru
Toplumumuza ve devletimize hakim olan ZİHNİYETTE ne yönde değişim var?
Acaba Batılı toplumlarda olduğu gibi bireycilik, özgür düşünce ve eleştirel yaklaşımlar ön planda mı? Yoksa Ortadoğu toplumlarında olduğu gibi kadercilik ve cemaat/ aşiret/ topluluk odaklı düşünce yapısı mı hakim olmaya başladı?
Batılı ülkelerde şeffaflık, hesap verebilirlik ve hukukun üstünlüğü temel alınırken, Ortadoğu’da otoriter yönetim tarzları ve kişisel liderliğin ön plana çıktığını biliyoruz. Türkiye’de yönetim anlayışında hangi anlayış hakim?
Ortadoğu toplumlarında kadercilik ve liderlere sorgusuz itaat yaygındır. Batılı toplumlarda ise bireyler daha aktif bir rol üstlenir ve liderlerin kararlarını eleştirme eğilimindedir. Liderlerin yaptıklarını sorgulayabiliyor muyuz? Yoksa “benim partim, liderim yaptıysa bir bildiği vardır” mı diyoruz? Verdiği sözleri tutmayan, halkına yalan söyleyen yönetici ve siyasetçilere hesap sorabiliyor muyuz?
Devleti yönetenleri, iktidar ve güç sahiplerini eleştirebiliyor muyuz? Özellikle Cumhurbaşkanına hakaret davaları neden bu kadar çok? Neden vatandaşlarımızın çoğu sosyal medyada muhalif paylaşımlara yorum yapmaktan ve hatta beğen tuşuna basmaktan korkuyorlar?
Batı’da demokratik süreçlere toplumun geniş kesimleri katılır. Ortadoğu’da bu süreçler genellikle daha sınırlıdır ve seçimler sıklıkla formalite niteliği taşır. Türkiye’de sivil toplumun demokratik süreçlere katılımı çok yetersiz. Bağımsız ve güçlü STK sayısı neden yok denecek kadar az?
Bu sorulara vereceğiniz cevaplar, “Ortadoğululaşmanın Neresindeyiz?” sorusunun da cevaplarıdır.
****
Batı demokrasilerinde esas olan halkın iradesini icra etmek ve halkın refahını sağlamaktır. Ortadoğu’da halkın iradesinin önemi yoktur. Türkiye’de ise demokrasi “halk adına karar verecek nitelikte olanların siyasetine, görünürde halkın rızasını almak” seviyesinde.
Batılılaşmış olsak, halka sormadan kapalı kapılar ardında yürütülen “süreçlerle” dünyanın en kanlı narko- terör örgütü elebaşına ve ekibine af çıkarmaya çalışmaya cesaret edilemezdi.
Ortadoğululaşmasak, bir yandan yolsuzluk ve kayırmalarla aksırıncaya kadar kamu malı yiyenler varken, açlık sınırı altında asgari ücret ve onun da altında emekli maaşları belirlenemezdi. Halk meydanlara çıkar, yöneticiler halkın içine çıkamazdı.