1950 yılından itibaren Amerika Türkiye için ağabey rolüne soyunmuştur. Bu kötü ağabeyliktir. Kendi şahsi çıkarlarını ön planda gören siyasiler de, küçük Amerika oluşturmaktan, Amerika’dan icazet almaya kadar “yabancılardan nasihat alma” yolunu tercih etmişlerdir. “Halbuki hangi istiklal vardır ki, yabancıların nasihatlarıyla, yabancıların planları ile yükselmiş olsun. Tarih böyle bir şey kaydetmemiştir”. O hale gelinmiştir ki Amerika’dan müsaade alınmadan hiçbir iş yapılamaz ve milli güvenlik sistemleri tesis edilemez olmuştur.
Ortadoğu’da ipleri eline geçiren Amerika, kendi güdümünden çıkabileceğini düşündüğü şeriat özlemlilerine de karşıdır. Afganistan, Rusya için kötü deney olduğu gibi Amerika için de kötü deney olmuştur. Amerikan vatandaşı Mısırlı Mursi için de bu nedenle sonradan gerçek niyet ortaya konmuştur. Türkiye’nin kendisi için yakıştırılan ılımlı İslam’dan, dindarlığa dönüşümü de hem Amerika, hem de Avrupa için hoş gelmemektedir.
Irak’ta 1,5 milyon insan öldürüldükten, 2 milyon insan yurdunu kaybettikten, Musul ve Kerkük gibi Türk yurtları Türksüzleştirildikten, Irak’ın tarih ve kültür değerleri yok edildikten, kadın ve kızların iffetleri kirletildikten ve tüm petrolüne batılı şirketlerce el koyulduktan sonra Irak’a sözde demokrasi getirilmiş ve bu demokrasi Irak’ın kuzeyindeki Kürt’lere yaramıştır. Bu demokrasi içinde her gün patlayan bombalarla onlarca insan ve Kerkük/Musul Türk’ü yok edilmektedir.
Büyük Amerikan Projesi kapsamında Arap baharının son ayağı olarak bugün Suriye’de insanlar öldürülüyor, çocuklar aileler perişan oluyor, insanlar yurtlarını terk ediyor ve Suriye’nin milli değerleri ortadan kaldırılıyor. Türkiye bu rezaleti önleyebilecek durumdayken, Türkiye Suriye’ye karşı kışkırtılıyor ve yem yapılmak niyeti ile Suriye felaketinin içine itiliyor. Sonuçta Suriye’ye karşı, taraf olan Türkiye bugün için, en çok zarar gören ülke oluyor. Çünkü Suriye’de Türkiye’ye “cambaza bak” oyunu oynanmıştır.
Olayların hemen başında Suriye karşıtlarına destek olması sağlanmış, bu kargaşa ortamında, başta Barzani olmak üzere PKK PYD KCK, ne kadar Kürt teşkilatı varsa tümünün işbirliği ile Suriye’nin kuzeyinde yeni bir Kürdistan yapılandırılmıştır.Bu yapılanmada Türkiye’den Irak ve Suriye’ye geçen PKK silahlı gücün rolü büyük olmuştur. Türkiye, Irak’tan sonra Suriye’de de oyuna getirilmiştir. Türkiye eli ile kurulan Güney Kürdistan’a şimdi de yine Türkiye sayesinde Batı Kürdistan eklenmiştir. Geriye Kuzey ve Doğu Kürdistan kalmıştır. Türk Devletinin yöneticileri de artık devlet niteliğinde bir Kürdistan’dan söz eder duruma gelmişlerdir. Türk yetkililerin Diyarbakır’da sergiledikleri temsilde rol alan Barzani, Belediye başkanı ve türkücü bu güne kadar her daim Türk’ün ve Türkiye’nin düşmanı olduklarını açıkça ilan etmişler ve ilan etmektedirler. Bir belediye başkanı okul çocuklarının ellerine verdiği Kürdistan bayrakları ile Kuzey Iraktan gelen amcalarını karşılattırıyor ve karşılanan amca bile gözlerine inanamadığını belirtiyor. O belediye başkanı da amcasına Kuzey Kürdistan’a, Amed’e evinize hoş geldiniz diyerek pankartlar açtırıyor. Bizim politikacılarımız ise oy avı peşinde sempati dağıtmaya çalışıyor ama ne aldıran ne de yüz veren var. Şimdi Kürt açılımı, Demokrasi açılımı gibi açılımların Türkiye’yi soktuğu durumu görebiliyor muyuz.
Irak ve Suriye’deki oldu bittiler, Misaki Milliyi de hiçe saymıştır. Musul ve Kerkük hayal olmuştur. Bu bölge Kürt’leri gemi iyice azıya almışlar ve hava durumu yorumlarını aşağıdaki harita üzerinde yapmaktadırlar. Bu ne büyük cesaret ve ihanettir. Sınırlarımızda büyük problem yaşanmaktadır. Bu harita haysiyetli bir devlet için savaş nedenidir.
Buna göre Trabzon’dan Adana’ya çekilen bir hattın doğusu ve daha birçok ülke kısımlarımıza sahiplenilmiştir. Bu harita derhal kaldırtılmalıdır. Türkiye en kısa zamanda sınırlarını yeniden belirlemelidir. Atila’nın dediği gibi “sınırlarda problem varsa sınırların ötesine geçilmelidir”.
Misak-ı Millî, milli yemindir. Türk kurtuluş savaşının ana maddelerinden biridir. Atatürk tarafından hazırlanıp, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve 28 Ocak 1920 de son Osmanlı Mebusan Meclisinde kabul edilerek 17 Şubat 1920 de dünyaya ilan edilmiştir. Misak-ı Milli sınırları, I. Dünya savaşını sonuçlandıran barış anlaşmasında Türkiye’nin kabul ettiği asgari sınırlardır. Hatay, bu çerçevede 1939 yılında Fransızların elinden alınarak Türkiye’ye katılmıştır. Üzerine milletçe yemin edilmiş diğer kısımlar hakkında Türk’ler dışında herkes söz sahibi durumuna gelmiştir. Yeni Osmanlıcılar da bilmeliler ki, bu sınırlar üzerine Padişah da dahil tüm Osmanlı devleti yemin vermiştir. Yemin yerine getirilmelidir. Türkiye sorunsuz pısırık bir politika izledikçe, çevremizdeki kemirgenler büyük bir hızla yurdumuzu da kemirerek yutacaklardır.
Suriye yeni bir Afganistan haline getirilmiştir. Suriye’ye yerleşen ve din maskesi ile hareket eden radikal terör örgütleri, yeni bir düzen içinde kendi kanunlarını uygulama alanına koymuşlardır. Batılılar bu tür hareketleri kasıtlı olarak “İslami Terör Örgütü” çerçevesinde yorumlayarak, dinimize sataşma fırsatı bulmaktadırlar.
İran’ın nükleer enerji konusunda Amerika ve batıya karşı direnişi şahsiyetli bir politikanın ürünüdür. Türkiye, İran’a karşı da Amerika paralelinde siyaset üretmeye çalışmış, İran’la arası bozulmuştur. Bugün İran’a karşı tutumunu değiştiren Amerika’nın yanı sıra Türkiye de İran’a gülücükler sergilemeye başlamıştır. Türkiye’nin oluşturması gereken Türkiye-İran-Suriye ittifakı yerine bu iki dost, kardeş ve nüfusunun büyük bir kısmı Türk olan ülkelerle aramız açılmıştır. Başlangıçta Suriye’ye körükle giden, Türkiye’yi de bu ateşin odunu olarak kullanmak isteyen ABD ve AB geri adım atmışlardır. Şimdi Amerikalı yetkililer, “Suriye’yi bu durumdan kurtaracak olan yine Esat’tır” demeye başlamışlardır. Türkiye’nin bundan sonraki onurlu siyasi davranış şekli merak konusudur. Burada da herhalde Amerikan gülücüklerine paralel bir tutum sergilenecektir.
2013 yılı içinde Türkiye Ortadoğu’yu kaybetmiştir. Artık Arap ülkelerinde Türk bayrakları dalgalanmamaktadır. Türk büyükelçileri artık Suriye, Mısır ve İsrail’de yoktur.
Kuzey Afrika Müslüman ülkelerinde de batı ne dedi ise o uygulanmıştır. Kıbrıs çıkarmamızda Türkiye’nin tek dostu Kaddafi’nin linç edilişine seyirci kalınmış, hatta linççiler desteklenmiştir.
Amerika hiçbir zaman Türkiye’ye gerçek dost olmamıştır. Siyasilerimizin bir kısmı ile çıkarları doğrultusunda işbirliği görüntüsü sergilemeye çalışmışlardır. Eş başkan, stratejik ortaklık gibi avutmalar ardından Türkiye’yi bölen haritalar servis etmişlerdir. Amerika’nın dini kesim ve cemaat ilişkileri de bu bağlamda geçicidir. Onlardan da istediğini alacak, istediğini yaptıracaktır. Amerika’nın gerçek amacı haçlılara önderlik ederek, İslam’ı yok etmektir. Hele hele bağımsız, ekonomisi gelişmiş, ağır sanayini kurmuş bir Türkiye hiçbir şekilde Amerika tarafından hazmedilemez.
Jonson’un mektubundan, Türk askerinin başına çuval geçirmeye varan çizgide ve Türk ordusunun bugün düşürüldüğü durum içinde Amerika’nın sergilediği dostluk ortadadır. Başta, darbe yapması hiçbir şekilde mümkün olmayacak deniz kuvvetlerinin 300 amiral ve subayı ile kara ve hava kuvvetlerinin yetişmiş elemanları tutukludur. Bir general veya Amiral 25 yılda yetişmektedir. Bu yetişenler bilgi birikimlerini bir sonrakine aktararak, bilgi görgü ve muharebe güçlerini geliştirirler. Türk ordusu çökertilmiştir. Son amaç Atatürk’ün Türk milletinin ruhundan silinmesidir. Bu da ancak bu milletin tümünün imhası ile mümkündür.
Bu milletin kaderine hükmedecek insanlar; gelin 250 yıldır batılıların (İslam’ın bayraktarı olan) Türklüğü ve Türkiye’yi yok etme planları ile sindire sindire uyutarak, beyinlerimize ve zihinlerimize monte etmiş oldukları tüm yazılımları silelim. Türk milletini onlarca düzmece yakıştırmalarla sayısız kutuplara ayıran plan ve projeleri yok edelim. Yüce milletimizin dostunu düşmanını yeniden belirleyelim. Dünya üzerinde kendimize yeni bir yer edinelim. Yepyeni bir sayfa açalım ve bu sayfayı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ile başlatalım.
Sonsuz selam, sevgi ve saygılarımla.