Karakurum şehri tarihimiz için önemli. Bölgede ki gezimizin şimdi ki durağı Orhon ırmağının doğduğu Orhon vadisi ve Hangay dağları. 4×4 bir jiple Orhon ırmağının doğduğu bölgeye yolculuğa çıkıyoruz. Önce Karakurum şehrine hakim Şaman ve Budist mabedlerinin yanı başında Karakurum’da imparatorluk kuran Hunlar’dan Göktürkler’e Moğollardan Uygurlara bölgenin tarihini anlatan büyük bir anıtın bulunduğu tepeye çıkıyoruz. Bu tepeden hem Karakurum şehri ve hem de Orhon ırmağının vadisi muhteşem gözüküyor. Karakurum ve Orhon vdisini doya doya seyrettikten sonra vadiye doğru yolculuğa çıkıyoruz. Orhon ırmağı bize geliyor, biz Orhon ırmağına doğru koşuyoruz. Zaman zaman aracımızdan inerek Orhon ırmağından elimizi yüzümüzü yıkayarak serinliyoruz. Orhon ırmağı nazlı nazlı akıyor. Orhon ırmağının kenarında birçok yaban hayvanına rastlıyoruz. Kartal’ın ördek yavrularına saldırması, küçücük ördek yavrularının Kartallardan kurtulmasının ölüm kalım mücadelelerinin belgesel görüntülerini çekiyoruz. Erkek ve ana ördeğin yavrularına nasılda kol kanat gerdiğinde şahitlik yapıyoruz. Orhon vadisinde ki yaşanan mücadele bu coğrafyada geçmişten bugüne yaşanan insanlık tarihinden hiç de farkı yok. Büyük ve küçükbaş hayvan sürüleri göçer çadırları, Ötüken yaylarına çıkan Moğolların oluşturduğu manzaralar görülmeye değer.
Karakurum bölgesi denizden 2414 metre yüksekliktedir. Bölgenin en yüksek noktası 3539 metre, en düşük 1290 metredir, %70’i el değmemiş boş alandır. Bölge dağ keçileri, kar leoparları, yaban ayıları ve tilkilerin yaşam alanıdır. Tarihi kalıntıları en zengin bölge Karakurum bölgesidir. İlk taş devrinden kalan eserler ile Orhun yazıtları, Bilge Kağan ve Kültigin Anıtlarını bu bölgenin en zengin tarihi mekanları. Bu tarihi kalıntılar bölgenin ekonomik aktivitelerini de yönlendirmekte.
Karakurum UNESCO tarafından, saygıdeğer bir asaletle ve tabiatla uyumlu yaşamlarını asırlardır devam ettiren istikrarlı ve güçlü göçebe kültürünün liderliğinde gelişen ticaret ağı, yönetim, pazarlama, askeri ve dini merkez'” tanımlarıyla DÜNYA KÜLTÜR MİRASI LİSTESİ’ ne alınmıştır. Karakurum 140 yıl boyunca “İpek Yolu” üzerinde duraklama noktası olmuştur.
Orhun nehri Arkhangai yöresinde Khangai Dağlarından çıkarak, Rusya’da Baykal Gölü ne karışan Selenge Nehrine dökülmeden 1124 km kuzeye doğru yükselir. Orhun nehri ülkenin en uzun nehridir. Önemli iki ana kola ayrılır. Bunlar Tuul Nehri ve Tamir nehridir.
Orhon nehri yatağı boyunca iki önemli antik kent insanlık tarihi ile birlikte Türk ve Moğol tarihi için çok önemlidir. Kara Balgas, Uygur imparatorluğuna başkentlik yaparken, Moğol İmparatorluğunun en eski başkenti Karakurum Orhon bölgesindedir. Orhon vadisi boyunca Hun İmparatorluğuna ait mezar kalıntılarına rastlanır. Orhon ırmağında ki 20 metreden dökülen 10 metre genişliğinde şelale görülmeye değer güzelliktedir.
Göktürk İmparatorluğu Bu Coğrafya Da Kurulmuştu
Göktürkler veya Kök-Türkler Orta Asya ve Çin’de yaşamış Türk toplumu. Göktürkler inanç ve düşünce yapılarına göre Göktanrı (Tanrı veya Tengri) tarafından devlet kurma görevinin kendilerine verildiğine inanır ve bu doğrultuda hareket ederlerdi. Bu yüzden kendilerini Göktürk olarak tanımlamışlardır. Türk adı ilk kez Göktürkler dönemine ait Orhun Yazıtları’nda geçmektedir.
Orta Asya’da Karakurum yakınında Ötüken kentiydi. Devlet başkanlarına «kağan», hakan soyundan olanlara “tigin” derlerdi. Devletin kuruluşunda kağan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan, Afganistan, Çin’in bir kısmı (Doğu Türkistan), Rusya ve Pakistan’ın bir kısmından oluşan bölge ve bölgeyi tanımlamak için kullanılan coğrafi terim.
Orhon bölgesi ve Ötüken diyarında gezimiz tüm hızıyla devam ederken heyecanlanıyoruz. Bu coğrafya Göktürk imparatorluğunun kurulduğu yerler. Belki ilk kez bu coğrafya da belgesel çekilip araştırma yapılıyor. Göktürk imparatorluğunun kurulduğu coğrafya da araştırma yapıp belgesel çekmek bize heyecan veriyor. Göktürkler, saltanatı Avarların elinden alarak devletlerini kurmuşlardı. Bu iki kağan ve onların oğulları zamanında Göktürkler, doğuda Kingan Dağları’ndan batıda Demirkapı’ya kadar bütün Orta Asya’ya egemen oldular. İran Sasani hükümdarı Hüsrev Nuşirevan ile anlaşarak Çin ipek ticaret yollarım ellerine geçirdiler. Türk egemenliğinin batıda yayılmasında ve Batı Türkistan Türkmenleşmesinde önemli rol oynadılar.
VII. yüzyılın ilk çeyreğinde bir durgunluk geçiren Göktürkler, Kutluğ İlteriş Kağan zamanında yeniden canlılık gösterdiler. Ama bu sırada doğudaki Çin tehlikesine, batıdan gelen ve Sasani egemenliğine son veren bir de Arap tehlikesi eklendi.
VIII. yüzyılın başlarında, 706’da Kapağan Kağan komuta ettiği Türk ordusu Çinlileri yenerek Türk devletinin durumunu düzeltirken, batıda Kültigin Kağan ordusuyla Buhara yakınlarına kadar ilerledi (707). Böylece Türkler batıda Araplarla karşı karşıya” geldiler.
Kapağan Kağan 716’da ölünce oğullarıyla yeğenleri Bilge ve Kültigin arasında iktidar mücadelesi başladı. Yeğenler bu savaşı kazandılar ama, ayrılıkçı İstemi Kağan Göktürk Devleti hükümdarı. Göktürk Devletinin (552-745) kurucusu olan Bumin (Bumın) Kağan’ın kardeşidir. Bumin Kağan (552-553), Avarlara isyân ettiğinde İstemi, on boyun başında olarak ona yardım etti. Göktürk Devleti kurulunca Bumin, Doğu Göktürk Hakanı, İstemi de Batı Göktürk Yabgusu oldu. Bum in’in 553 yılında ölümüyle İstemi Büyük Göktürk Kağanı seçildi. 576 tarihinde ölümüne kadar kağanlık yaptı.
Bumin ülkenin doğu kesimini yönetiyordu. Batı kesiminde ise kardeşi İstemi Kağan vardı, ama geleneğe göre o, doğu kağanına bağlıydı.
Türk boyları ve Çinlilerle uzun uzun uğraşmak zorunda kaldılar. Kültigin 731’de, ağabeyi Bilge Kağan ise 734’te öldüler. Geniş bölgeyi elde tutmak iyice güçleşti. Arap baskısına doğuda Moğol baskısı eklenince iç ayrılıkların da etkisiyle Göktürk Devleti 745 yılında son bulmuş ama geride muhteşem izler bırakmıştı. Ne acıdır bu izleri bugüne kadar yeteri derecede araştırılmadığı için Türkiye üniversitelerinde Göktürk devleti ile ilgili ne bir araştırma enstitüsü ne de bir kürsü bulunmamaktadır. Bu yazımız ve belgesellerimiz Türk üniversitelerini harekete geçirir, araştırma merkezleri ve enstitüler kurulmasına vesile oluruz.
Uygur İmparatorluğunun Başkenti Karabalgasa Gidiyoruz
Orhon vadisi ve Ötüken diyarında ki gezimizin şimdi ki durağı, Orhon ırmağının yakınında yemyeşil dağ eteği yamacında DURVULCUN Uygur anıt mezarı. Bu anıt mezardan çok önemli bulgular ortaya çıkmış. Çin ve Moğol üniversiteleri tarafından bu bölge de bilimsel kazılar yapılıyor. Kazı alanının bulunduğu yerde çekimler yapıyoruz. Bölge çok geniş bir alanı kapsıyor. Henüz araştırma ve açıklamalar yapılmamış. Bu bölge de çekimler yapıp yetkililerden bilgiler aldıktan sonra, Orhon ovasında kurulmuş, Uygur imparatorluğuna başkentlik yapmış, tarihi Karabalgas şehrine yöneliyoruz. Şehrin kalıntıları ve surları uzaktan saray gibi gözüküyor. Arapça şehirli anlamına gelen medeniyetin karşılığı olan Türkçe Uygar sözlüğüne adını veren Uygur Türklerinin başkenti Karabalgas’a yaklaştıkça heyecanımız artıyor. Surların büyüklüğü ve yüksekliği şehrin önemini gösteriyor. Surun üstüne çıkarak ilim, kültür ve medeniyete beşiklik etmiş Karabalgas’ın harabe ve perişan hali karşısında üzülüyorum. İhtişamlı Karabalgas şehrinde geriye sadece harabe şehir ve sur kalıntıları kalmış. Surlar etrafı ve şehir içinde araçla dolaşarak çekim yapıyor, Karabalgas şehrine el sallayıp veda ederken Karabalgas’ın Uygur Türk tarihinde ki ihtişamlı geçmişini düşünüyorum.
745-840 yılları arasında Orhun ve Selenge Vadileri’nin yerli kavimleri olan Uygur Türkleri üçüncü büyük Türk devletini kurarlar. Başkentleri ise Karabalgasun’du. Fuad Köprülü Uygurların; İskit, İrani ve Türk unsurlarında mürekkep, fakat Türkleşmiş bir ırkı karışım olduğunu, sekizinci yüzyılın ortalarına kadar Buda dinine mensup olup bundan sonra Hıristiyanlık, Zerdüstlük ve Gnostisizmin bağdaşmasından doğan Manihaizm dinini kabul ettiklerini ve dokuzuncu yüzyılda Kırgızlar tarafından yıkıldıklarını dile getirir.
Uygurlar minyatürde, kağıt ve mum yapma tekniklerinde, altın, gümüş ve demir işletmeciliğinde, çömlek yapımında, marangozluk, halıcılık gibi sanatlarda oldukça gelişmişlerdi.
Türk dilinde ilk defa yazılı bir Türk edebiyatı meydana getirdiler. Uygurlar döneminde Türkçe, devletin bürokrasi dili haline gelmiş ve yazışmalar Uygur harfleriyle Türkçe olarak yapılmıştır. Yine Sanskritçeden, Çinceden Türkçeye kitaplar çevrilmiştir.
Uygurlar memleketin birçok yerinde Mani mabetleri kuruyorlar. Bu mabetler aynı zamanda bir kütüphane ve bu dine mensup olanlar beyaz elbise ve beyaz başlık giyiniyorlar.
Türk dilinin gelişmesinde bir dönüm noktası olan Uygur dili ve yazısı Karahanlılar döneminde altın devrini yaşadı ve Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig eserinde en olgun ifadesini buldu.
Bu tespitler Horasan coğrafyasında ciddi araştırmalar yapan ve Asya’nın kandilleri adlı kitabı ile kültür tarihimize önemli hizmeti olmuş Halime TOROS hanımefendiye ait. Karabalgas veya Kara Balgasun şehrini ilk kez belgeselleştiren ve burada araştırma yapan Türk Gazetecisi ve televizyon programcısı olmanın haklı gururu ile Orhon vadisi ve Ötüken diyarına veda ederek Moğolistan’ın başkenti Ulanbatur’a doğru sabah güneşinin ilk ışıkları ile yola çıkıyoruz. Güneşin altın sarısı ışıkları Karakurum şehri ve Ötüken diyarı ile Orhon vadisinde muhteşem güzellik sunuyor.
Yolumuz üzerinde Ulanbatur yakınlarında ki bir başka kültür coğrafyamıza çıkıyoruz. Burası başkent Ulanbatur yakınlarında ki Göktürk imparatorluğuna ait kültür havzası, Burası aynı zamanda doğal bitkiler ve yaban hayvanları milli parkı. Toprak yoldan bir hayli ilerleyerek milli park merkezine gidip, buradan yerli bir rehber alarak, tuz ve Moğolların Tuul nehrinin bulunduğu bölgeye derin vadiden geçerek iniyoruz. Bu vadi çok önemli.
Göktürk Anıt Mezar Taşları
Bu vadi doğal flora ve faunasının yanında 1991 den bu yana türü yeniden ve yeni iklimde üretilmekte olan (TAKHİ) Przevvalski vahşi atları ile Türk mezarları ve heykellerinin bulunduğu arkeoloji bölgesi.
Tuz (Tuul) Nehri’nin kuzey batı kıtasında 88 km. batısındadır. 34 heykel 525 Balbal mezar taşının bulunduğu bu bölgede ki anıtlar Göktürk kahramanlarına adanmış. Mezar kompleksi görülmeye değer. Burada belgesel görüntüler çekip rehberimizden ve ekibimizde ki bilim adamlarından bilgiler alıyoruz. Rehberin verdiği bilgiye göre, Göktürk devleti bu civarda kurulmuş. Vadinin etrafı İngut dağları ile çevrili. Bulunduğumuz bu bölge dünyanın Büyük Sahra Çölünden sonra ikinci büyük çölü olan Gobi Çölü’nünde başlangıç noktası. Bu bölge de bulunan Türk Kahramanlarına adanmış mezar kompleksleri büyük bir kısmı müzelere taşınmış. Mevcut yerlerin ve taşların görüntülerini çekip, rehberimiz ve ekibimizle Türk ve Moğol şarkıları ile veda ediyoruz.
Artık Ulanbatur’a yaklaşıyoruz. Vadilerden, dağlardan ve bozkırlardan geçerken Türk tarihi yine gözlerimin önünde canlanıyor ve kendimi Türk Tarihinin muhteşem geçmişine doğru yola çıkıyorum. Türkler için bir dönüm noktası Göktürk Devleti yıkılınca Çinliler bütün Türk yurdunu ele geçirmek istedi. Emevi Devleti’nin ortadan kalkmasını da fırsat bilen Çin, batıya yöneldi. 751 yılında Araplarla Çinliler Talas Irmağı boylarında karşı karşıya geldi. Talas Savaşı’nda Çin Ordusu karşısında zorlanan Müslümanların yardımına Türk süvarileri yetişti. Türk süvarileri karşısında neye uğradığını şaşıran Çinliler Talaş Savaşı’nda ağır bir yenilgiye uğradı, sonra Müslümanlar, Türklerin yüksek ahlakını, idarecilik ve savaştaki üstün meziyetlerini yakından tanıma imkanı buldular. İki millet arasından kaynaşma oldu. İslam’ı kendilerine yakın gören Türkler kitleler halinde İslam dinine girdiler.
Türkler İslam Ordularında…
Çok sayıda Türk, İslam ordusunda görev aldı. Zamanla Türk askerleri, ordu ve yönetimde söz sahibi oldu. Ve bin yıla yakın bir süre İslâmiyet’in bayraktarlığını yaptı. Cihana huzur, barış ve adalet dağıttı. Türkler, Asya steplerinden Avrupa içlerine kadar uzanan bölgelerde büyük ve uzun ömürlü devletler kurdu. Kurulan her devlette İslam dininin ortaya koyduğu ilkeler ile Türk töre ve yaşayışı birbirine uyduğu ve birbirini tamamladığı için Türkler milli kimliklerini hiçbir zaman kaybetmediler. Büyük devletler, muhteşem medeniyetler kurdular.
Uygur Devleti’nin yıkılmasından sonra Karahanlı Devleti kuruldu. Kararanlılar İslamiyeti benimseyen ilk Türk devletiydi. Orta Asya bozkırlarında ilahi sesin duyulduğu bu ilk Müslüman Türk devleti oldu. Türk kültür ve medeniyet tarihini anlayabilmek için Moğolistan’ı gezmek ve anlamak gerekiyor. Bugün Moğollarda birçok kültürleri ile Türklere benziyor. Moğol dili de Türk dili gibi Ural-Altay dil gurubundan. Moğolistan’ın genel kültürü ile araştırma yapıp bilgi sahibi olmaya çalışıyoruz.
Moğollarda Toplumsal Hayat
Moğol kültüründe Tibet Budizminden başka en etkili ikinci özellik göçebe yaşama olan bağdır. Zaman içinde küçük değişim göstermiş olsa da nefes kesen manzarasıyla bozkırın ayrılmaz eşidir. Göçebe yaşam tarzı, en sıcak misafirperverlik ve sıcak karşılamayla şekillenmiştir. Göçerler yabancıya sunulan hoş karşılamanın gelecekte kesinlikle dönüşü olacağına inanırlar. Cengiz Han’a duyulan saygı ve dillerden düşmeyen Cengiz Han söylemleri hayatın ayrılmaz parçasıdır.
Moğol Mutfağı
Moğollarda en büyük ve en önemli öğün sabah kahvaltısı ve akşam yemeğidir. Yiyecekler; yüzde yüz doğal ve ekolojik ürünlerden yapılır. Coğrafi özellikleri nedeniyle tarım imkânı çok kısıtlı olan Moğolistan da beslenme et ve süt ürünleri tüketilmesi esasına göre düzenlenmiştir. Khorkhog -keçi etinin semaver benzeri bir kapta sıcak taşlar üzerinde pişirilmesi, buuz (etli mantı), ve tsuvan -yağda kızartılmış et- en bilinenleridir.
Tipik göçer Moğol ailesi yetiştirdikleri hayvanlardan haftada ortalama 2 koyun tüketir. Ana yemekleri keçi-koyun-kuzu eti ile yapılır. Et nadiren ızgara yapılır. Genellikle haşlanıp yağı ile birlikte tüketilir. Buğday kıymetli olduğu için un nadiren ve özenli kullanılır. Soğuk hava ve zorlu yaşam şartlarına direnmek için beslenme minimum sebze, maksimum yağ ve daha da fazla et prensibine göredir ve yemekler çok doyurucudur.
Geleneksel Moğolistan barbeküsünü tatma şansınız sadece bu ülke sınırlarında gerçekleşebilir. Yemek, bire bir ölçüdeki su ve sütün içine atılan çay yapraklarının bir miktar tuz ile karıştırılarak kaynatılması prensibiyle elde edilen ” ÇAYLI SÜT ” ile birlikte yenir.
Dilerseniz çayınızı küçük taslarda tereyağı ya da kaymak ile de karıştırarak içebilirsiniz.
Çay dışında her yerde kesinlikle karşılaşacağınız bir başka içecek Türklerin
geleneksel içkisi KIMIZ’DIR. Moğolca ayrag denen Kımız, taze sağılmış at sütünün inek derisinden bir torbaya konup süzülmesi ve sık sık karıştırılması ile yapılır. Hafif ekşi ayran tadında bir içecek olan Kımız’da düşük oranda alkol oluşur. Öyle ki kımız içip sarhoş olabilmek pek mümkün değildir. 2 litre taze Kımızda ancak bir şişe biradaki kadar alkol oluşur. Kımız Şamanlar tarafından ayrıca ilaç olarak da kullanılır.
Turist kamplarında geleneksel kımız, yoğurt ve krema tatlarını da deneyebilirsiniz.
Moğolistan’da kurutulmuş peynir de et kadar çok tüketilir. Kurutulmuş peynir besleyici olması, kolayca yapılması, yaparken ve saklarken soğutma gerektirmemesi nedeniyle bölge için ideal bir yiyecektir. Bazı kurutulmuş peynir cinsleri kemik kadar sert olabilir. Moğollar kurutulmuş peynirleri kuru tüketmenin yanında bir süre süt içinde bekleterek de tüketirler.
Bildiğiniz üzere turumuza tüm yemekler dâhildir. Şehirdeki yemekler Avrupa, Asya ve Moğol mutfağına ait olacaktır. Ger kamplarımızda sunulan kahvaltı ve akşam yemekleri batı ve Moğol yemeklerinin bir karışımı olarak hazırlanacaktır. Kişi başı günlük 2X 0.5 Lt içme suyu acente tarafından temin edilecektir.
Moğolistan’da İslam Medeniyeti
Moğolistan’a gelipte İslam medeniyeti ile araştırma yapmadan dönmek olur mu? Biz de İslam medeniyeti ile ilgili burada araştırma yapıyoruz. 3 milyon nüfuslu Moğolistan’da 300 bine yakın Müslüman yaşıyor. Moğolistan’ da ki Müslümanlar ve İslam medeniyeti ile ilgili bilgiyi Moğolistan İslam Federasyonu Başkanı Batırberk Hadis beyden alıyoruz. Türkiye’den gönüllü bu bölgelere giden ve Müslümanlara dini bilgi veren Moğolistan İslam Kültürleri Merkezi Birliği 300 civarında yatılı talebe okutuyor. Batırberk Hadis beyin verdiği bilgiye göre Ulanbatur’da dört Camii var. Moğolistan genelinde 45 camii bulunuyor. Müslümanlar daha çok Çin’in Doğu Türkistan sınırında ki Bayan Ölgey şehrinde yaşıyor. Devlet dine müdahele etmiyor. Ayrıca Batırberk Hadis bey Moğolistan Cumhurbaşkanın da danışmanlığını yapıyor. Batırberk Hadis beyin ifadesine göre, Ulanbatur’da Cengiz Han’dan 800 yıl sonra büyük bir Camii yapılıyor. Camiinin Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkelerinin desteği ile yapıldığını öğreniyoruz. Ve camiinin görüntülerini çekiyoruz.
Moğolistan İslam Federasyonu Genel Başkan danışmanı Muzaffer beyden bilgiler alıyor. Bölge de yapılan İslami hizmetler ve Kur’an eğitimi hakkında ki çalışmalar hakkında açıklamalar yapıyor. Moğolistan’daki Türk Kolejini de ziyaret edip, kolejin çalışmaları ve hizmetleri hakkında bilgiler alırken, bu bölgeye eğitim gönüllüsü olarak gelen ve trafik kazası sonucu vefat eden Tonyukuk anıtı yakınlarında ki mezara defnedilen Adem TAT hocaya hayırla yad ediyoruz. Moğolistan’da görevli Türkiye Başbakanı adına hizmet veren kısa adı TİKA olan Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı Moğolistan Koordinatörü Erol Çetin’den TİKA’nın bölge ile yaptıkları hizmetler hakkında bilgiler alıyoruz.
Moğolistan’a Veda Ederken…
Artık Moğolistan’a veda vakti geldi. 20 Haziran 2010 tarihinde Rusya hava yollarına ait Moskova üzerinden bizleri Türkiye’ye getirecek Rus uçağına binmek üzere Ulanbatur Cengiz Han havalimanından uçağa bindiğimde özellikle pencere kenarını tercih ediyorum. Uçağımız havalandığında Ulanbatur şehri, üzerinde Ulanbatur’a el sallayıp Moğolistan dağları bozkırlar, Orhon vadisi ve Ötüken diyarını geride bırakıp, Kuzey Kutbu üzerinden Rusya’nın başkenti Moskova’ya uçarken aklım Moğolistan’da kalıyor. Elveda Ulanbatur, elveda Cengiz Han, elveda Göktürkler, elveda Orhon vadisi ve Ötüken diyarı, elveda Orhun abideleri, elveda Karabalgas, elveda imparatorluklar şehri Karakurum, elveda Moğolistan elveda
Yazı serisinin tamamı için http://www.gebzegazetesi.com/yazar.asp?yaziID=4401 tıklayın
son