Hanefi Avcı’nın malum kitabının yayınlanmasından sonra dini cemaatleri örgütsel bir yapı olarak değerlendirme çabaları arttı. Daha önceki dönemlerde Türk Ceza Kanununda yer alan 163 madde kapsamındaki davalarda da dini cemaati örgütsel bir yapı olarak görme eğilimi zaman zaman olmuştur. Ancak davaların çoğunda savunulan bazı İslami değerler yani hükümler suç unsuru olarak görülmüştür. Necip Fazıl Kısakürek, Bediuzzaman Said-i Nursi vb. lerinin davalarında ön plana çıkan suç unsurları daha çok savunulan dini hükümlerdir. Bu üstatlar da yazdıkları ve savundukları fikirlerden dolayı yargılanmışlardır. Bu üstatlarla okurları ve gönüldaşları arasında örgütsel bir bağ çoğu kere kurulmamıştır.
Hanefi Avcı’nın kitabı ve bu kitap çerçevesinde inşa edilen söyleme bakıldığında, Sayın Fethullah Gülen gönüldaşlarını ve okurlarını, dini ve manevi yönü ağır basan bir cemaat olmaktan ziyade, bir örgüt olarak görme eğilimi ağırlık kazanmaktadır. Dini bir cemaatle bir örgüt arasında ne tür farklar vardır? Öncelikle bunu ortaya koymak gerekir.
Örgütlerin çok farklı çeşitleri vardır. Herhangi bir derneğin mensupları da bazen örgüt olarak görülür. Ancak biz burada örgütten, önceden belirlenmiş amaçlar doğrultusunda mücadele etmeyi kabullenmekle birlikte amaçlarının ve eylemlerinin gizliliğinden dolayı mensuplarının bir birlerini tanımadığı gizli örgütleri kastetmekteyiz. PKK ve DHKPC bu tür örgütlerin örnekleridir. Söz konusu kitap zaviyesinde gündeme gelen tartışmaya bakıldığında Gülen cemaatini de bu tarz örgütlere benzeştirme çabasının olduğu görülmektedir. Cemaat mensuplarının planlı olarak cemaate karşı olan kesimlerin telefonlarını dinledikleri, onları bürokratik yetkilerini kullanamaz duruma getirdikleri, bilinçli bir tarzda cemaat karşıtlarını takibata aldıkları ve izledikleri iddia edilmektedir. Cemaate yüklenen bu sıfatların art niyetli yakıştırmalar oldukları açıktır.
Dini cemaat, her şeyden önce bir ibadeti, dini bir metni okumayı, dinlemeyi ve dini bir duyguyu daha canlı ve coşkulu bir şekilde yaşamak üzere zaman zaman bir araya gelen insanlardan oluşur. Dini cemaat mensupları arasında samimiyet, gönüldaşlık, sadakat ve yardımlaşma değerleri canlıdır, etkilidir. Cemaat mensupları biri birlerini tanırlar. Ayrıntılı olarak bilirler, kişisel özelliklerini saklamazlar, gönülden davranırlar. Bu özellikler Gülen cemaati mensupları için olduğu kadar, Türkiye’deki benzeri birçok dini cemaat için de geçerlidir.
Dini cemaate katılma ve ayrılma konusunda sınırları kesin kurallarla belirlenmiş ölçütler de mevcut değildir. Allah rızası olarak algılanan cemaate hizmet görevi her kes için her zaman açıktır. Gülen cemaatinin cemaate katılma hususunda bu manada belirlenmiş şartları da yoktur. Manevi bir hizmet olarak algılanan cemaat kurumlarına yardım ve destek bir aşktır, heyecandır. Bu manada cemaate destek olanlar ve cemaatin etkinliklerine katılanlar toplumun bütün kesimlerinden olabilmektedir. Herkesin girişine ve çıkışına açık olan bir cemaati bir örgüt olarak etiketlemek eşyanın tabiatına aykırıdır. Sosyolojik kavramsallaştırma ile izah edilebilir değildir.
Örgütlerle cemaatler arasında önemli farklar vardır. Cemaatler her kesime ve herkese açık oldukları halde örgütler açık değildir. Örgüte katılma dikkatli ve planlı takibatlar ve izlemeler yapıldıktan sonra mümkün olur. Örgütlerin faaliyetleri bütün örgüt mensuplarınca bilinmez. Örgüt faaliyetlerinin ve eylemlerinin amaçları örgüt üyelerine söylenmez. Sadece örgütün üst düzey yöneticilerince bilinir. Örgütlerin faaliyet yerleri de açık değildir. Örgütler dar kapalı ve küçük gruplardan oluşur. Bir örgüt üyesi diğer örgüt üyelerini de tanımaz. Örgütlerde görevler emir ve komuta zinciri içinde dağıtılır.
Gülen cemaati yukarıda belirtilen özellikler bakılırsa yapı olarak hiçbir şekilde örgüt olarak tanımlanamaz. Cemaat mensupları ve gönüldaşları, toplumun her kesiminden olabilmektedir. Cemaatin eğitim, spor ve girişimcilikle ilgili bütün faaliyetleri açıktır. Bu faaliyetler, Türkiye’nin resmi organlarınca ve basın camiasınca açık bir şekilde izlenebilmektedir. Cemaat her türlü faaliyetini ve girişimini bizzat basın yoluyla duyurmaktadır. Cemaatin hiçbir yerinde gizlilik yoktur. Örgütlerdeki gibi emir ve komuta zinciri mevcut değildir. Anadolu’nun her hangi bir şehrinde bir iş adamı Allah rızasını gözeterek bir okul binasını yapmaktadır. Bu okuldaki görevlilerin ve öğretmenlerin bir kısmını manevi yönü ağır basan dindar ve Gülen hoca efendinin muhiplerinden seçebilmektedir.
Dini ve manevi yönü ağır basan davranışlara, kişilere ve gruplara karşı Türkiye’de bazı radikal laik gruplar, öteden beri bir korku imajı oluşturma çabası içindedirler. Fethullah Gülen hoca ve gönüldaşlarına karşı inşa edilmeye çalışılan muhayyel korkular, milyonlarca insanın gönül verdiği ve katıldığı etkinlikleri maalesef bir örgüt faaliyeti olarak görmeye yol açabilmektedir. Ne diyelim? Kendi muhayyel korkularını yenemeyenler, korkularını meşrulaştırmak için muhayyel ve uydurulan imajlara sarılmaya devam edeceklerdir.