Onların İslamiyet’e, Bizim İnsaniyete İhtiyacımız Var

100

Mehmet Akif, I. Dünya Savaşı sonrası Almanya seyahatinden döndüğünde izlenimlerini soranlara: “İşleri var dinimiz gibi, dinleri var işimiz gibi…” cevabı verir. Bu bir kompleks değil, acı bir tespittir.

Yeni Zelanda’da Cuma günü Cuma namazı için camide toplanan Müslümanlardan ellisinin katledilmesi ve yüzlercesinin yaralanması ile sonuçlanan, ülke ve yakın İslam tarihine “Kara Bir Gün” diye kaydı düşülen olay, turnusol kâğıdı oldu. Renkler ortaya çıktı, bakışlar değişti, değerler yeniden tartışmaya açıldı.

Şüphesiz, olayı öncesi ve kurgusuyla ele aldığımızda, buna bir “Hıristiyan Terörü” adı verebiliriz. Olay sonrasında yaşananlar, terör olgusuyla ilgili olarak, “insanlık” hassasiyetinin görmezden gelinemeyeceğini bize öğretti. Neler oldu?

Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern sözlerine ‘Selamünaleyküm’ diye başlayarak dayanışma için başörtüsü taktı, konuşmalarında katilin adını ağzına hiç almayacağını, televizyon ve radyolarda Cuma ezanını yayınlatacağını söyledi. Bayan Başbakan gibi insanlıkta kardeşimiz vicdan sahibi Yeni Zelandalılar da camilerin etrafında insan zinciri yaparak sembolik de olsa bir koruma gösterisi yaptılar. Halk, katliamdan zarar görenlere evlerini açtı, hükümet yüksek miktarda meblağ ile yardımda bulunacağını açıkladı. Amerika’daki bir Musevi grup, Cuma namazı kılmaları için Müslümanların, sinagogları kullanabileceklerini duyurdu. Paris’te kendini sarı gömlek giyerek gösteren insanlık vicdanı, bu defa dünyanın değişik yerlerinde dip dalgaları oluşturmaya başladı.

Varlığı ifsat bataklığına bağlı para babaları ve medya baronları, bu vahşi olayı görmezden geldi veya küçümsedi. İnsanlığa huzur getirmekle görevli olduğu halde dünya düzenini bozmayı tercih eden muktedirler, sözde liderler ya cılız tepki verdiler ya da bir şey olmamış gibi davrandılar. İslam dünyasındaki en güçlü tepki Türkiye’den geldi, diğer liderler sinik kalmaya veya gaflet uykusuna devam ettiler.

Olay sırasında ve sonrasında yaşananlar dolayısıyla anlıyoruz ki, her mahallenin haini, bedevisi var. Güç, şu an bu bedevilerin elinde. Halk ile güç sahipleri arasında derin bir vicdan, anlayış, algı farkı, büyük bir kopukluk var. Karşı mahallenin bedevileri medya, silah ve para gücüne sahipler, bu güçlerini elden bırakmamak, daha da artırmak için her türlü pisliği yapıyorlar. Bizim mahalledeki bedevilerin en büyük özelliği cehaletleri, kendi insanına karşı hoşgörüsüzlüğü ve aklından çok hisleriyle hareket etmesi. Bu topraklarda, bu mahallede yaşayan biri olarak karşı mahallenin zalimlerinden merhamet dilenecek halimiz yok, ancak sağduyu, uyanık bir zekâ, insanlara sevgi ve hoşgörü ile yaklaşabilir, bunu bir yaşam biçimi haline getirebiliriz. Yorgunluğumuzu tembelliğimize borçluyuz. Birbirimizle uğraşmak yerine atacağımız adımın hesabını yapmalı, yapacağımız işin adını koymalıyız.

Strateji, seninle ilgili hesabı olanların hesabını hesap ederek hesap yapmaktır. Hesapları bozan bu olay, içe ve dışa dönük, kısa ve uzun vadeli yeni stratejiler kurmamızı gerektirir. Yeni yol haritasında, Habeş Kralı Necaşi, Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, Filistin’de direnenlerle dayanışma halindeyken Yahudi tankının paletleri arasında çiğnenen Rachel Corrie örnekleri unutulmamalıdır. Onlar bizim insanlıkta kardeşimiz, vicdanda ortağımız, gözümüzde imana adayımızdır.

Cahiliye döneminde, servetini küçücük kızları toprağa gömülmekten kurtarmak için harcayan, henüz İslam’la tanışmamış, vicdan sahibi insanlar vardı. Bunların çoğu Allah’ın gerçek davetiyle, Resulullah’ın merhamet ve sevgi diliyle mümin ve mümine oldular. Bizler, Müslümanlar olarak insanlıkta kardeşlerimiz için bir insanlık ve sevgi dili geliştirmeliyiz. Vahyin de desteklediği vicdani değerlerle ortak sevgi ve merhamet hareketi başlatmalıyız, iklimi oluşturmalıyız.  Rabbimiz, kölelikten kurtarmayı, insanı özgürleştirmeyi, yoksulluğu ortadan kaldırmayı, güçsüzleri yedirmeyi, yetimleri himayeyi; iman sahibi olmanın önüne koymuştur. İşin doğası gereği, vicdan, merhamet, sevgi ve takva sahipleri, imana da öncelikle koşar.

Bizler, önüne geleni süpüren, kendinden başka herkesi tekfir eden, bütün insanları vicdanlı vicdansız ayırmadan namlunun ucuna koyan bedevilerden olamayız. Vicdanlı, merhametli, emin ve güvenilir olanlar, Hz. Ali’nin dediği gibi “Bizim insanlıkta kardeşlerimizdir.”

İnsanlık, tarihin bu döneminde iyilerle kötülerin mücadelesini yaşayacak görünüyor. Kötüler; para, kadın, medya, silah, baskı, işkence gibi her türlü enstrümanı acımasızca kullanıyor. İyilerin; sevgi, kardeşlik, vefa, yardımlaşma, affetme, dayanışma gibi değerlerin dışında kullanacağı bir güç yok. Bunları kullanmak için de aktif iyilerden olmak gerekiyor. Pasif iyiler, bîtaraf oldukları için bertaraf olmaya mahkûmlar.

Rabbimiz, Maide 32’de  “… Kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.” ölçüsünü verir bize. Müslümanların, uğruna can verdikleri Kitap’taki bu ölçüyü hayatlarına indirmeleri, Hıristiyanların da şimdilik vicdanlarının sesi olarak gösterdikleri tepkiyi bir hayat ilkesi halinde kalıcı davranışa dönüştürmeleri, insanlığın huzuruna, kurtuluşuna yol açacaktır. Bunun için diyoruz ki: “Müslümanların insaniyete, diğerlerinin de İslamiyet’e ihtiyaçları var.