Köyüme bilen için değer biçilmez
İstanbul’un suyu kokar içilmez
Nüfus kalabalık adam seçilmez
Seni ıssız koydu zalim İstanbul
Mesafesi yakın köyler arası
Şimdiki halin yürekler yarası
Cüzdan kabartırdı koyun parası
Seni ıssız koydu zalim İstanbul
Ağıllar boş kalmış koyunlar dolmaz
Yeni nesil senin kıymetin bilmez
Üç beş sene sonra kimseler kalmaz
Issız koydu seni zalim İstanbul
Angıtlar yüzerdi yayla’m gölünde
Kaldın artık Türkköyü’nün elinde
Evler yok olmuş da taşlar yerinde
Viran olmuş o yaylaya ne dersin
Çardaklıyı topla bir mahalle olmuyor
Tarlalar unutmuş herk’i bilmiyor
Ne kötülük yaptın ki kimse durmuyor
Viran kalmış Çardaklıma ağlarım
İçerdik tas ile suyu küplerden
Korur imiş bizi bütün dertlerden
Organlar çürüyor içtiğimiz haplardan
Anılmaya değersin Çardaklı köyüm
Yaylanın altında yorgun yokuşu
Erdemden gelirdi nefis kokusu
Ne tatlıydı o Vereb’in uykusu
Issız koydu seni zalim İstanbul
Bu gurbet hepimizin büktü belini
Hangi haneye baksan kapısı kilitli
Yüz elli hane herkes bir yana gitti
Seni garip koydu zalim İstanbul
Anılarımı köyüm getirdim dile
Burda zenginlere olduk birer köle
Gün gelecek herkes dönecek evine
Seni ıssız koydu zalim İstanbul
Beş köyü toplasan bir köy olmuyor
Ambarlar boşalmış buğday dolmuyor
Boşalmışın köyüm yüzün gülmüyor
Issız koydu seni zalim İstanbul
Bereketi bitmezdi ambarda unun
Hastalığa ilaçtı Göz Tarla suyun
Tanımaz oldu artık baba oğlun
Issız koydu seni zalim Ankara
Kadın kızın elekle un elerdi
Anneleri yavruların belerdi
Koyun kuzu dağı taşı delerdi
Kapıları kilitli koydun İstanbul
Çise dumanlıdır yaylanın başı
Sap saman doluydu harmanın başı
Tanımıyor şimdi kardaş kardaşı
Seni garip koydu zalim İstanbul
Sabah kahvaltısı sandeviç pasta
Taş gibi insanlar burada hasta
Senin hasretinden çokları yasta
Issız koydu seni zalim İstanbul
Herkes kapısına kilit vuruyor
İçinde insan yok evler duruyor
Yazın bari birkaçları geliyor
Garip koydu seni zalim İstanbul
Issız kaldı Çardaklının yaylası
Mis gibi eserdi köyün havası
Olsa da bir yesem kesme çorbası
Issız koydu seni zalim İstanbul