Siyasi iktidar,muhalefetin Cumhurbaşkanlığı adayı olarak bir ortak “çatı adayı” açıkladıktan sonra, uğradığı şaşkınlığı hâlâ üzerinden atamadı. İktidar, önce büyük muhalefet partileri CHP ve MHP’nin uzlaşabileceklerine, sonra Prof. Dr. Ekmeleddin İHSANOĞLU gibi ezberlerini bozan bir “çatı adayı” üzerinde anlaşabileceklerine inanmıyordu. Fakat, anlaşma gerçekleşti ve sürpriz bir adayla yarışa girildi. Böylece AKP’nin bütün hesapları ve ezberi bozuldu.
Başbakan ve sözcüleri, hâlâ adaya yönelik olumsuz hiçbir olumsuz söz söyleyemediler. Ayrıca hâlâ İHSANOĞLU’na karşı bir seçim stratejisi geliştiremediler. Çünkü kendi kullanacakları din, tarih, kültür, gelenek, vatan, millet, dış politika gibi konular, haksızlığa kafa tutan ve kavgacı tavırlar, İhsanoğlu’na karşı kullanılamayacak.Kullanıldığı zaman da İhsanoğu’nu olumsuz değil, olumlu etkileyecek. Çünkü, millî, manevî, kültürel ve dış politika konularında karşısına çıkacak hiçbir aday İhsanoğlu ile yarışamayacak.
Benim üzerinde asıl duracağım tepkiler, “ulusalcı” kanattan, aşırı solculardan, Aydınlık ve Oda tv çevresinden gelen tepkilerdir. Bu çevrelerin her şeyden önce şu kararı vermeleri gerekir; seçim kazanılması mı isteniyor, kazanılmaması mı? Eğer bu seçim kazanılmak isteniyorsa, kesinlikle CHP’li veya MHP’li tanınan, siyasi kimliği olan bir aday değil, mutlaka AKP’den ve İslami çevrelerden oy alabilecek bir aday seçilmeliydi. İşte İhsanoğlu, bu şartlara en uygun adaydır.
En korktuğum şey, önyargı ile yapılan yargısız infazlardır. Prof. Dr. EkmeleddinİHSANOĞLU’nun adı açıklandığında bu çevrelerin, çoğu da “aydın” geçinen yarı cahilleri, hemen önyargıları ile hezeyana başladılar. Sosyal medyada bir saat içinde yargısız infazın daniskasını yaptılar. Bu temelsiz ön yargıları sıralıyorum: Neymiş, adı “Ekmeleddin” miş, söylenemiyormuş; “Kahire”de doğmuş, Türkiyeli değilmiş; İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreterliği yapmış, demek ki “İslâmcı ve şeriatçı”, öyle olunca laikliğede Cumhuriyetçiliğe de karşıdır; “ilâhiyatçıdır”, öyle ise “Erdoğan’dan farkı yoktur; babası şapka devrimine karşı olduğu için Mehmet Akif’le Mısır’a gittiği için “Atatürk’e ve devrimlerine karşıdır” denildi.
Şimdi bu hezeyanları sırasıyla gözden geçirelim:
“Ekmeleddin” isminden başlayalım. Milletçe kullandığımız kişi isimlerininçoğu Arapça kökenlidir. “Ekmel”, “Kâmil” den gelmektedir ve “en olgun, kusursuz (kimse) anlamına gelmektedir. Unutmayalım Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in sıfatlarından biri de, “Ekmel-i enbiyâ”dır.
Sayın İHSANOĞLU’nun Kahire’de doğmasına gelince şunu düşünmek gerekir; Atatürk, Yahya Kemal ve Ahmet Haşim gibi değerlerimiz de Türkiye’nin bugünkü sınırları dışında doğmadılar mı? Bu değerlerimiz Türk değil mi? Ayrıca Prof.Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun babası ve ailesi, aslen Yozgatlı Bozok yörüklerinden olduğu artık biliniyor. O yüzden de propaganda çalışmalarına Yozgat’tan başlayacağı söyleniyor.
Sayın İHSANOĞLU’nun yöneticiliğini yaptığı İslam Konferansı Örgütü ve İslam İşbirliği Teşkilatı; Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Nato gibi uluslararası teşkilatlar olup, daha çok ekonomik işbirliğine önem verirler. İslamla, şeriatla, laiklik karşıtlığıyla ilgisi yoktur.İhsanoğlu ilk demecinde laiklik konusunda şunları söylüyor: “Din-siyaset ilişkisi düzenlenmesi gereken bir alandır. Bu ikisi arasındaki sınırın tayininde hep problemler olmuştur. Siyasi güçlerin din üzerinde baskı kurmaması gerekir. Benzer şekilde siyaset üzerinde din adına bir baskı da kurulmamalı. Bu durumların her ikisinin de başarısızlıkla neticelendiği örnekler hem İslam hem de dünya tarihinde mevcuttur”.
“İlâhiyatçı” olduğu iddiasına gelince; bu iddia da tam bir cehalet örneği. Sayın İHSANOĞLU Kahire’deki laik eğitim yapan Ayn Şems Üniversitesi’nde kimya dalında fen eğitimi yapmıştır. 1974’te Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’nde doktorasını tamamlamıştır. 1984’te profesör olmuş, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Bilim Tarihi Bölümünü açtırmış, Türk Bilim Tarihi Kurumu’nun başkanlığını ve İstanbul Üniversitesi Bilim Tarihi Müze ve Dokümantasyon Merkezi Müdürlüğü görevlerinde bulunmuştur. Fen eğitimi gören ve Bilim Tarihi uzmanı olan biri nasıl ilahiyatçı olabilir? Velev ki ilahiyatçı olsa ne olur?…
Babasından dolayı “Atatürk’e ve devrimlerine karşı” olduğu iddiasına gelince; bir defa her şeyden önce bir insan babasının eylemlerine göre değerlendirilemez. Ki, bu iddialarda bulunanlar, babası hakkında en ufak bilgi sahibi olmadan konuşuyorlar. Önemli olan, kişinin kendi eylemi ve söylemidir. Sayın İHSANOĞLU verdiği ilk demeçte Atatürk hakkındaki görüşlerini şöyle açıklıyor:
“Türkiye Cumhuriyeti kurumlarında, hatta adında bizzat Atatürk yazılı kurullarda üstlendiğim görevlere baksınlar. Atatürk’ü, Cumhuriyet realitesini ve kazanımlarını inkâr etmek tamamen yanlıştır. Atatürk istiklal mücadelesinin kahramanı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olarak tüm Türk milletinin gönlünde yer etmiş mümtaz bir şahsiyettir. Bunun aksini söylemek tarihin realitesine yakışmayan bir tutum olur. Fransa için Napolyon, ABD için George Washington neyse Türkiye için de Atatürk odur. Türkiye’de Atatürk meselesi gündeme geldiğinde yapılan şu: Bir kesim onu yargılıyor ve tamamen reddediyor. Bir kesim ise yarı Tanrı misali kutsuyor. Ne kutsamalı ne de reddetmeliyiz. Türkiye’nin bu tartışmaları çoktan aşmış olması lazım. Cumhuriyet’in 100. yılında tarihimizi objektif ve rasyonel olarak ele alabilmeliyiz”.
Görüldüğü gibi, ortak Cumhurbaşkanı adayı Prof. Dr. Ekmeleddin İHSANOĞLU hakkında konuşanların çoğu, onu tanımadan, bilmeden ve araştırmadan konuşuyor, yargısız infaz yapıyorlar.Eğer iktidarın adayının Cumhurbaşkanı seçilmesini istemiyorsak, iktidar sözcülerinin “şansı zayıf” ve “temelsiz çatı” deme dışında olumsuz bir şey söyleyemediği Sayın İhsanoğlu’nu, insafsız ve temelsiz eleştirilerle yıpratmayalım. Bu da yetmez, seçilmesi için her türlü desteği verelim. Prof. Dr. Ekmeleddin İHSANOĞLU’nun adaylığı vatanımız, milletimiz, Türk ve İslam dünyası için hayırlı ve uğurlu olsun.