İzhak ölüm döşeğindedir. Zorlukla etrafında hazır bulunan aile efradına seslenir:
– Moiz burada mısın oğlum?
– Buradayım baba!
– Ya Rebeka kızım?
– Buradayım babacığım!
– Levi, oğlum sen?
– Buradayım baba!
– Salamon ya sen oğlum?
– Ben de buradayım baba!
– Armine! Hanııım, sen de burada mısın?
– Buradayım bey!
– Yahu, o zaman dükkâna kim bakoooor?…
* * *
Teşbihte hata olmaz, belki biraz maksadını aşar. Ama o da Temel’in dediği gibi “İşin kandırmacası”…
Türkiye Ümraniye davası ile başlayan süreç ile birlikte iç konulara öyle bir çekilmeye başlandı ki, önceleri hiç birimiz ne olduğunu anlayamadık.
Heyecanlı bir şekilde, polisin her gün bir yerlerde bulduğu, sokak ortasına bırakılmış tabancalar, patlamamış bombalar ile yatıp kalkıyor; heyecanla haber izliyorduk…
Ne zamanki Temmuz 2013 ile birlikte Gezi Olayları başladı, biraz uyanır gibi olduk. Lâkin önümüze ABD tarafından sunulan Suriye konusu ile kafalar bulanık kalmaya devam etti.
Yine iç politikanın derin ve soğuk sularına saldık kendimizi…
İç politika sarmalında kulaç atmaya, derinlere dalmaya devam ettik durduk.
Ne zaman ki; 17 Aralık 2013 geldi…
Artık resmen iç politikakolik olduk…
Her gün yeni bir çift kaset ve her gün yeni “tape”ler (ne demekse) yayınlanıp kaset dökümleri sayfa sayfa gözlerimizi örtmeye başladı.
Kuzey kutbu paylaşılıyormuş, Orta Afrika’da kıtırkıtır Müslümanları kesiyorlarmış. Fransızlar Barış Gücü kandırmacasıyla Orta Afrika Cumhuriyetini işgal edip, çoğunluk olan Müslümanların resmen azınlık haline getirilmesine ve soykırıma göz yumup işin hukuki kılıfını hazırlıyormuş filan; gibi lüzumsuz şeyler gündemimizden uçtuuu gitti.
Hatta o kadar ki; yanı başımızdaki Ukrayna’da Rus yanlısı kukla hükümet halk direnişi ile yıkıldı ve yerine Türkiye için çok daha büyük fırsat sunabilecek olan bir yapı oluşmaya başladı.
Ancak her kazançta olduğu gibi burada da büyük bir risk söz konusu…
2’nci Dünya Savaşı döneminde Stalin’in emriyle binlerce yıllık Türk Vatanı olan Kırım’dan milyonlarca Tatar Türk’ü sürgün edilmiş ve yerlerine Ruslar yerleştirilmişti.
Aynen Kafkasya’da Karabağ’a Ermenilerin yerleştirilmesi gibi…
Ve bu Ruslar, zamanla orada çoğaldılar ve 1998 sonrası Türkler ana vatanlarına dönmeye başladıkları halde bugün Kırım nüfusunun ancak % 15’ini oluşturabiliyorlar. Az miktarda ise Ukraynalı yaşıyor. Halkın çoğunluğu Rus.Ve bugün Rusya 6 ay içerisinde Kırım’daki soydaşlarına Rus vatandaşlığı hakkı tanıdığını açıkladı. Yani Kırımlı Ruslar, çifte vatandaş olacaklar. 6 Ay sonra da muhtemelen büyük bir iç savaş çıkartılarak; aynen geçen yıllarda Gürcistan’daki Abhazya Özerk Bölgesi’nde olduğu gibi Rusya, Rus vatandaşlarının hayati tehlike altında olduğunu ileri sürerek Kırım’ı işgal edecek.
Kırım parlamentosu zaten Rusların elinde olduğu için düzenlenecek ‘plebisit’ yani ‘Hangi ülkeye bağlı yaşamak istersiniz referandumu’ ardından Kırım Rusya Federasyonu’na bağlı özerk bir devletçik haline gelecek.
Biz, eğer dükkânı beklemeyip; mirasın peşine düşersek onu da kaybedebiliriz…
Bu durumda Türkiye’nin yapabileceği 2 şey var:
1- Ukrayna’nın NATO üyeliği sürecini gündeme getirmek ve hızlandırmak.
2- Ukrayna’nın AB’ye tam üye olması için Avrupa Parlamentosu’nda etkin ve yoğun bir lobi faaliyeti yapmak.
Ancak her iki konunun da 6 ay içerisinde kesin neticeye bağlanması şarttır.
Aksi halde bir daha Sibirya steplerinden geri getirecek Kırım Türkleri kalmayabilir…