Olten Minaresi’nin Geleceği

97

 

Olten Türk Kültür Ocağı Derneği’nin davetlisi olarak İsviçre’de, “İslam ve İslam Medeniyeti” konusunda verdiğim konferansın soru cevap faslı, İsviçre Türklerinin karşı karşıya kaldıkları sorunları açıkça ortaya koydu. Dernek merkezinde düzenlenen konferansın ev sahipliğini derneğin başkanı Mustafa Karahan,  Ali Erdem ve Yusuf Bağcı yaptı. Toplantıya, gençler, üniversite öğrencileri, bayanlar, 30 yıldır derneğin kurumsallaşmasına emeği geçen yetişkinler ile  Bern ve Zürih’ten gelen çok sayıda duyarlı Anadolu insanı katıldı.

Konferansa vatandaşlarımız ailecek katılmışlardı. Kadınlar, çocuklar, yetişkinler, emekliler hep birlikte gelmişlerdi. Onlar için konferans sadece bir konu hakkında doğrudan bilgi sahibi olma yöntemi değildi. Konferans, aynı zamanda buluşma, dertleşme, sorunları sosyalleştirme, Türkiye’ye gönderme ve çocukların Türkçe konuşulan bir ortamda bulunmasını sağlama vazifesi de görüyordu.

Dernek dediğimize bakmayın. Olten Türk Kültür Ocağı Derneği, İsviçre’de Minaresi olan  tek Türk camisini de kapsamına alan, geniş bir imarettir. Spor alanları, çok amaçlı salonu, mutfağı ve konferans salonu olan geniş bir alandır.

Konferanstan sonra hanımların dernek binasının mutfağında hazırladıkları yemekler dinleyicilere ikram edildi. Tam anlamıyla bir Türkiye havası bütün alana hakim oldu. Türkiye’den konular üzerinde uzun uzadıya konuşuldu. Bu yazıda konferansın ikinci bölümünde dinleyicilerin sordukları sorular üstünde duracağım. O kadar çok soru soruldu ki, soru cevap faslı, bir buçuk saat süren konuşmanın iki katı gibi bir zaman aldı. Bilhassa kadınların soruları çok dikkat çekiciydi.

Hanım kardeşlerimin sordukları soruların hepsinde, evlatlarının gelecekleriyle ilgili ciddi bir kimlik kaygısı vardı. Çocuklarının Avrupa’da müslüman bir kimlikle ve kişilikle kalıp kalmayacakları endişesini taşıyorlardı.

Mesela, çocuklarıyla birlikte konferansa katılan Fatma hanım, okulda çocuklarına sorulan soruları bana sordu: Neden müslüman ülkelerin çoğunda iç savaş var?  Teröristlerin çoğu müslümanlardan çıkmaktadır, İslam dini insanları terörist olmaya mı yöneltmektedir? Müslüman ülkelerin hepsi  geri kalmıştır, İslam inançları insanları tembelliğe ve atalete mi teşvik etmektedir? İslam güzel bir din olsaydı, müslümanlar neden kötü durumdadır? Bu sorular, İsviçre’de okuyan bütün Türklerin muhatap olduğu en önemli problemlerin başında gelmekteydi.

İsveçre okullarındaki çocuklarımız bu sorulara cevap bulmaya çalışıyorlar. Bir taraftan gelişmiş bir ülkede üstün ve hayranlık duyulan bir kültürle karşı karşıyalar, diğer taraftan bu kültür ciddi manada müslüman olmayı ürkütücü, korkutucu ve geri kalmış bir değerin uzantısı olarak onlara tanıtmaktadır.  Öğretmenler, yerli öğrenciler ve gündeme hakim olan söylem, vatandaşlarımızın çocuklarını İslamiyetle, Türk kültürüyle ve aile değerleriyle karşı karşıya getirmektedir.

Olten minaresini büyük zorluklara göğüs gererek diken bu Türk topluluğu, minareyi sahiplenecek nesillerin gelecekte varlıklarını muhafaza etme konusunda endişeli görünüyordu. Annelerin soruları bu endişeyi dramatize ediyordu. Bana sorulan sorulara bakılırsa,  İsviçre Türkleri ilkin, korkutucu insanlar olarak gösterilmektedir. İslamofobi propagandası, okullarda okuyan çocukların dışlanmasına, hakir görülmesine ve taciz edilmelerine neden olmaktadır.

İkinci olarak, yabancı düşmanlığı ideolojisi olmasa bile, sosyal ortamın kendisi yeterince özendiricidir. Türk çocuklarının yabancılaşmaları için yeterince cazip öğe içermektedir. Uygarlığın hayranlık uyandıran tertibatı, yabancılaşmayı teşvik etmektedir.

Üçüncü olarak Türkiye bölgedeki Türklerin kültürel hakları için yeterince faaliyet yapamıyor. Hatta Türkiye’ye ziyarete gelen vatandaşlarımız, Almancı sıfatıyla anılıyorlar, damgalanıyorlar. Bu sıfat onların inadına yabancılaşmasına tesir ediyor olabilir.

Dördüncü olarak İsviçre hükümeti bu insanların kendi kültürleriyle, inançlarıyla baş başa kalmalarına izin vermiyor. Minare yasağı bunun en önemli göstergesidir. İkinci olarak  130 bin Türk vatandaşının yaşadığı bu ülkede İsviçre hükümeti sadece 20 tane din görevlisinin bu kitlenin dini ihtiyacını karşılamasına izin vermektedir. Türkiye 20′den fazla din görevlisini bu ülkede görevlendiremiyor.

Olten minaresini kalplerine işlenmiş bir hançer olarak görselleştiren islam karşıtları, yasaya göre inşa edilen minareyi öksüz bırakmak için Türklerin istikbalini inkıraza sokmanın yollarını denemektedirler.