Olmadı Baştan Veya Dokunmayın Boyalıdır

68

Tarihimizde iki olay var ki hala ciddi akademik araştırmalara muhtaç. Biri Menemen faciası(23 Aralık 1930), yani Yedeksubay öğretmen Teğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın şehit edilmesi, diğeri de İkinci Meşrutiyet’in İlanından(1908) sonra 7 gün süren ve İstanbul’u teslim alan isyan ve ayaklanma olarak tarihe geçen 31 Mart (1325) Faciası(13 Nisan 1909).

Ulaştığım bilgi ve belgeler 31 Mart Faciası’nın iktidardaki İttihat ve Terakki Partisini alaşağı etmek için İngiliz İstihbaratının öncü ve yol gösterici olduğunu gösteriyor. Aynı program içinde bir taşla iki kuş vurmak için tarihçilerin “gök sultan- kızıl sultan”  arasında sıkışıp kaldığı İkinci Sultan Abdülhamit Hanı da düşürmek ve hal etmek planlarının olduğu ve bunda muvaffakiyet gösterildiği de biliniyor.

 

“Müslümanı Müslümana Kırdırmam” Diyen Biri Var

Askeri isyan, softa ve yobaz takımını da yanına alarak planları gereği ayaklanmaya bir dini boyutu vermeyi de ihmal etmiyorlar. Ayaklananlar Meclis-i Mebusanda ve bazı kamu görevlerinde gayrı Müslimlerin olmasını bahane ediyor ayaklanmaya çanak tutuyorlar.  İttihatçı Ahmet Rıza sanılarak Adliye Nazırı Nazım Paşa öldürülüyor. Gazetelerin yanlı yayını makineli yaylım ateşinin kurşunları gibi etrafa fitne ekiyor.  Gazeteci Hüseyin Cahit Yalçın diye Milletvekili Emir Şekip Aslan da katlediliyor. Hükümet istifa ettiriliyor. İstanbul’da anarşi kol geziyor. Sadrazam Hilmi Paşa İstifa etmek mecburiyetinde kalıyor. Böyle bir planın farkında olan, dolayısıyla Birinci Orduya hareket emri vermeyen ve “Müslümanı Müslümana kırdırmam” diyen Sultan İkinci Abdülhamit Han tahttan indiriliyor ve yerine V. Mehmet Reşat geçiriliyor. Selanik ve Edirne birliklerinden oluşan Hareket Ordusu İstanbul’a gelerek ayaklanmayı bastırıyor. Kurulan Divan-ı Harb-i Örfi kararıyla 70 isyancı idam ediliyor, 420 kişi de değişik hapis cezasına çarptırılıyor.

İdamı istenenler arasında Bediüzzaman Said Nursi de vardır. İstanbul’a doğuda bir üniversite kurulması için gelmiş, hatta bu üniversitenin adını da veriyor Padişaha “Medresetüs Zehra” ve bunun için Babıali’de temaslar yapmaktadır. 31 Mart Faciası yaşandığı gün Bediüzzaman hamalları isyandan vazgeçiriyor. 8 Taburun da ayaklanmasını tersine döndürerek otoriteye itaat ettiriyor. Yine de önce tımarhaneye yatırılıyor, sonra Toptaşı Cezaevi’ne konuluyor. Divan-ı Harbi Örfi’de idamı istenerek yargılanıyor. Savunması bir hukuk abidesi ve siyaset dehası. Sıkıyönetimdeki mahkeme safahatı ve gelişmeleri şöyle Bediüzzaman’ın;

 

“Siyasiler Aklınızı Başınıza Getirin”

İsyan hareketi içinde bir alimin, bir kanaat önderinin tavrı ve eylemindeki ulvi ruhu akıl olgunluğuna işaret ediyor. Şair sanki O’nu tarif ediyor;

Cünün başımda yanar, ateş-i mealidir,

Cünün başımda benim bir zeka-i alidir,

Benim cünunuma rehber ziya-yı ulviyyet,

Benim cünunumu bekler azim bir niyet!

Bir kanaat önderinin neler yapacağını lütfen takip edelim bu hassas günde;

Yıldız siyasilerine istikamet vermek istiyor, “aklınızı başınıza getirin” demeye getiriyordu.

Arz-ı kanaat oldu behşit-i gına bize,

Biz etmeyiz zemn-i müdaraya ol emin,

Mansıblarım, makamların en bülendidir,

Hizmet-i iman ile asayiş ve saadeti temin.

 

Ölçüsü vardı. “En büyük ders, doğruluk yolunda ölümü istihkar dersi vermektir. Yerinde ölmek için bu hayat lazımdır.” Diyebiliyordu.

Aşinayız, bize bigânedir endişe-i mevt,

Adl-ü hak uğruna nezreylemişiz canımızı,

Olur bize ab-ı hayat, ateş-i seyyal-i memat.

 

“Mazlumiyetle Ölmek Zalimiyetle Yaşamaktan Daha Hayırlı”

Bakın ne diyor?”Vaktaki, hürriyet divanelikle yad olunurdu, zayıf istibdat, tımarhaneyi bana mektep eyledi. Vaktaki, i’tidal, istikamet; irtica ile iltibas olundu, meşrutiyette, şiddetli istibdat, hapishaneyi mektep yaptı.

Bu hükümet, zaman-ı istibdatta akla husumet ederdi. Şimdi hayata adavet ediyor. Eğer hükümet böyle olursa yaşasın cünun, yaşasın mevt, zalimler için yaşasın cehennem.

Devam ediyor savunmasında, idam istenmesine titremiyor;

“Sen de şeriat istemişsin? Şeriatın bir hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye hazırım. Zira şeriat sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir. Fakat ihtilalcilerin istediği gibi değil.

İttihad-ı Muhammediye dâhil misin? Meal iftihar, en küçük efradındanım.Fakat benim taraf ettiğim veçhile ve o ittihattan olmayan dinsizlerden başka kimdir? Bana gösterin.

Medar-ı iftiharım olan mehasinim şimdi günah sayılıyor. Artık nasıl itiraz edeyim? Mütahayyirim. Mert olan cinayete tenezzül etmez. Şayet isnad olunsa cezadan korkmaz. Hem de haksız yere idam olunsam, iki sevab kazanırım. Şayet hapiste kalsam, böyle hürriyeti lafızdan ibaret bulunan gaddar bir hükümetin en rahat mevkii hapishane olsa gerekir. Mazlumiyetle ölmek, zalimiyetle yaşamaktan daha hayırlıdır.”

 

Düşmanlar; Cehalet, Zaruret ve İhtilaf

Silahları; San’at, Marifet ve İttifak

Dahası var söylediklerinin; “Buna da derim ki “Bazı adam, siyaseti dinsizliğe alet yapan kabahatini setr için başkasını irtica ile ve dinini siyasete alet yapmakla ittiham eder. Şimdiki hafiyeler eskiden beterdiler. Adalet onların sözlerine nasıl bina olur?

Hem de cerbeze ile insan, adalet yaparken zulme düşüyor.

Meşrutiyet ve kanun-u esasi işittiğimiz mesele ise hakiki adalet ve meşveret-i şer’iyeden ibarettir. Hüsnü telakki ediniz. Muhafazasına çalışınız. Zira dünyevi saadetimiz meşrutiyettedir. Ve istibdattan herkesten ziyade biz zarardideyiz.

İstibdat, zulüm ve tahakkümdür. Meşrutiyet adalet ve şeriattır. Padişah, peygamberimizin emrine itiat etse ve yoluna gitse halifedir. Biz de ona itiat edeceğiz. Yoksa, peygambere tabi olmayıp zulüm edenler padişah da olsa haydutturlar. Bizim düşmanlarımız cahalet, zaruret ve ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı san’at, marifet ve ittifak silahıyla cihat edeceğiz.

Gazeteler, iki kıyas-ı fasit cihetiyle ve haysiyet kırıcı bir neşriyat ile İslamiyeti sarstılar ve efkar-ı umumiyeyi perişan ettiler. Onların sözleri, kalb-i umumi-i müşterek-i milletten bitarafane çıkmalı. Ve matbuat nizamnamesini, vicdanınızdaki hiss-i diyanet ve niyet-i halise tanzim etmeli. Halbuki siz, iki kıyas-ı fasitle taşrayı İstanbul’a, İstanbul’u Avrupa’ya kıyas ederek efkar-ı umumiyeyi bataklığa düşürdünüz. Şahsi garazları ve fikr-i intikamı uyandırdınız. Elifba okumayan çocuğa felsefe-i tabiiye dersi verilmez. Erkeğe tiyatrocu karı libası yakışmaz. Avrupa’nın hissyatı İstanbul’a tatbik olunmaz. Fransız büyük ihtilali bize tamamen hareket düsturu olamaz.

 

Yıldız’da Darülfünün(Üniversite) Olmalı

Şeriat %99 ahlak, ibadet, ahiret ve fazilete aittir. Yüzde bir nispetinde siyasete mütealliktir, Onu da ulül emirlerimiz düşünsünler.

İlay-ı kelimatüllahın bu zamanda en büyük sebebi, maddeten terakki etmektir.

 

“İhtilaf ve tefrika endişesi kuşe-i kabrimde hatta bikarar eyler beni,

İttihadken savlet-i adayı def’a çaremiz,

İttihat etmezse millet, dağıdar eyler beni”

 

Diyen Yavuz Sultan Selim’i hatırlayın.

Askerler bazı cemiyetlere intisap ediyorlar.

Martın 31. Günündeki dehşetli hareketi uzaktan temaşa ettim. Müteaddid metalibi işittim. Şeriat yalnız göründü. Anladım iş fena. İtiat muhtel, nasihat tesirsizdir. Zabitler askerlerin kıyafetine girmiş. Gazeteler kıyamı meşru gibi tasvir ediyorlar. Meyus ve müteessir oldum.

Askerler hem şeriat istiyorlar, fakat itaatsizlikle şeriata muhalefet ediyorlar. İtaatsizlikle 30 milyon Osmanlı, 300 milyon İslam’a zarar veriyorsunuz. Uhuvveti İslam’ı tehlikeye atıyorsunuz. Asker ocağı cesim ve muazzam bir fabrikaya benzer. Bir çark itaatsizlik etse, bütün fabrika hercü merc olur. Asker nefaratı siyasete karışmaz. İtaat farzdır. Yaşasın meşruat-ı meşrua. Yıldız eğlence yeri olmamalı veya darülfünün olmalı ve içinde  seyyahlar gezmeli veya ulema tedris etmeli daha iyidir. Aldanırız ama aldatmayız.

 

Gazeteler Halkı Aldattı

Hakkın hatırını kırmayacağım. Hakikati söyleyeceğim. Zira hakkın hatırı alidir. Hiç bir hatıra feda edilmez.

31 Mart Hadisesi denilen o saika ve müthiş fırtına adi sebepler tahtında öyle bir istibdat-ı tabiiyi müheyya etmişti, neticesi hercü merç oldu. Fırtına hafif geçti.

Sebepleri şöyle idi;

1.İttihat ve Terakki’nin tahakkümü ve istibdadı aleyhinde olmak.

2.Kabine değişikliği.

3.Mazlum Padişahı zehirlemek.

4. Muhalefetin telkinatının önüne set çekmek.

5.Hasan Fehmi Beyin katilini ortaya çıkarmak.

6.Alay zabitlerinin mağdur etmemek.

7.Hürriyeti, sefahete şümulünü men etmek.

Zemin bataklıktı. Gazeteler halkı aldattı. Bazı insanlar yılan kılığına girdi. Oysa kuvvet kanunda olmalı. Bir masumu idam etmek mi, yoksa on caniyi affetmek mi daha zararlıdır? Fikir ve söz hürriyeti verilse, sonra da muaheze olunsa acaba biçare millet ateşe atılmaz mıydı?Askerlerin itiadı feda edildi. Fesadın önüne set çekildi.

Terakkimiz, ancak milliyetimiz olan İslamiyet’in terakkisiyle ve şeriatın hakikatlerinin tecelliyesiyledir. Şedit bir istibdat ve tahakküm ve cehalet hüküm fermadır. Bahçede, Sivrisinekler def edilmek istenirken, bir aslana musallat olmak da vardır.

Hakikat tahavvül etmez, hakikat haktır.

Muarradır fezay-i feyzimiz şin-i temennadan,

Bize dad-ı ezeldir zirden baladan istiğna,

Çekildik, neşve-i ümitten, tul-u emellerden,

Öyle mecnunuz ki, vuslat-ı leyladan istiğna.

 

Netice

Anlatılanlar örfi idare mahkemesindeki savunmalardan sadece birkaç husus. Keşke Üniversitelerimiz tarih araştırmaları için enstitüler kursa, TRT konuyu tarihçilere tartıştırsa, dramalar yapılsa, belgeseller çekilse. Tekrardan ve taraf yorumlardan kurtulsak ne olur sanki? Yeni ufuklar açılsa insanımıza. Tarafların beslendiği damarlara artık veri akışını durdurmak gerekiyor. Kan akışı ve kalp akışı normale dönmeli. O da ilim ile oluyor. Ne dersiniz?

 

Bugün 31 Mart Faciasını anlatan Abide-i Hürriyet Anıtı var İstanbul’da. Acaba kaç kişi bilir ve kimler ziyaret etmiştir? Belki de bu anıtın etrafı çer çöple dolu eskimiş, pörsümüş yüzüyle ziyaretçisini bekliyor “Ben buradayım” dercesine.