Ö z e l l e ş t i r m e (1)

66

Tanzimat’tan beri, işin hep kolayına kaçıyoruz.

Sadece zevahiri kurtarmakla yetiniyoruz.

Çareyi, sırf görünüşü düzeltmekte buluyoruz.

Meselenin / sorunun ruh yönünü ihmal ediyor,

Hep bir tarafa bırakıyoruz.

Bugün de aynı hatada ısrar ediyoruz.

Balık tutmayı öğrenmek yerine,

Balık verecek birilerini aramakla meşgulüz!

İnsanı kazanmak yerine; onu itmeye bakıyoruz!

Onu itimat edilir hale getirmiyor; onu dışlamayı yeğliyoruz!

Ona ümit vermiyor.

Onu gayrete getirmiyor, ona güvenmiyoruz!

Ona iş vermiyor; başaracağına inanmıyor,

Dürüst olacağını düşünemiyoruz!

İnsanımızın idareci ve yönetici olabileceğini

Aklımız almıyor!

Her işin üstesinden gelebileceğini, ondan beklemiyoruz!

Türkiye Cumhuriyeti,

Bir fetret / bir ara / bir geçiş dönemi geçirdi, geçiriyor.

Fakat artık boşalan manevî bataryaları

Dolmaya başladı, doluyor.

Maneviyatsızlık boşluğunda kaldığından ötürü,

İşlerinde aksama oluyor, gereğince dürüst olamıyor,

El attığı işlerin üstesinden tam olarak gelmiyor gelemiyor.

Mesleğini, baştan sağma yapıyor!

Günü kurtarmaya bakıyor, geleceğini gölgeliyor!

Üstelik bunun farkında değil!

İşte bu muvakkat / geçici hâllerinin

Devamlı olacağını sanan resmiyet;

Türk insanının elinden, bütün yetkileri almak.

Onu idareci oluş vasfından uzaklaştırmak.

Onu hâkim değil, mahkûm olarak görmek istiyor!

Yani hükmeden değil, hükmedilen;

İdare eden değil, idare edilen;

Güden değil güdülen olarak görmek istiyor!

Ve tabii ki çok yanılıyor, çok aldanıyor.

Bu gidişle pişman olacağı muhakkak.

Üstelik, pişman olduğuna da pişman olacak.

Fakat bu pişmanlık hiç fayda vermeyecek.

Resmiyet, büyük bir yanılgı içinde.

Görülmemiş bir gaflet bataklığında.

Dönüşü muhal / imkânsız kararlar arifesinde.

Kendi insanını, kendi elleriyle elinden çıkarmak üzere.

Kendi insanını, yabancıların insaf ve merhametine terketmiş halde.

Acıdır ama resmiyet demek istiyor ki,

Ben kendi insanıma, öz vatandaşıma, ne inanıyor ne de güveniyorum.

İyisi mi boynumuza yular takıp, güdümü yaban ellere bırakalım.

Yazık ki resmiyet, kendi ipini kendisi çekiyor, çekmek istiyor!

 

 

Önceki İçerik1800 – 1923 Türkiye İktisat Tarihi – 6
Sonraki İçerikÖ z e l l e ş t i r m e (2)
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.