Neyi Okuması İstendi?

100

     Cenabı Hakkın,
elçisi Hz. Muhammed’e ilk emri:

     “Ikra’ bi’smi
rabbike’llezî halak.” (Alak:1) oldu.

     Yani “(İnsanlara
bildirmek için) yaratan Rabbinin adıyla oku.”

     Çünkü, O her şeyi
yoktan var edip yarattı. O’ndan; Rabbinin vahyettiği,

     Cebrail’in getirip
kendisine okuduğunu, aynı şekilde ezberleyerek,

     Rabbi adına
okuması, yani tekrarlaması istendi.

     Melek, Hz.
Muhammed’den okumasını isteyince,

     Hz. Muhammed
okuması olmadığını söyledi.

     Israrla, tekrar
tekrar okuması istendi.

     Her defasında Hz.
Muhammed “Okuma bilmem.” dedi.

     Çünkü Hz. Muhammed
ümmî idi. Yani okur yazar değildi.

     Sonradan da okuma
yazma öğrenmemiştir. Fakat hâşâ câhil değildi.

     O’nu Yüce Allah
insanlığın irşadı için, özel olarak bizzat kendisi mânen hazırlamıştır.

     Zahiren okur yazar
olmaması; tebliğ ettiklerinin önceki yazılanlardan

     Öğrendiği şeklinde
bir şüphenin doğmaması için olup,

     Hz. Muhammed’e has
bir özellikti.

     “Ikra” / “Oku”
kelimesinden, herkesçe bilinen mânâ ve anlamından daha başka

     Açıklamaların
olması lâzım geldiğini düşünmeliyiz.

     Ki, okur yazar
olmayan Hz. Muhammed’e ısrarla “Oku” emrinin verilmesindeki

     Batınî / iç sebebi
ve kastedilen hikmet ve gayeyi anlayabilelim.

     Çünkü okumak; sadece
yazılı bir parçayı okumaktan ibaret değildir.

     Aslında kâinattaki
her şey birer harf, birer kelime, birer cümle, birer sahife,

     Birer küçük büyük
kitap ve kitapçıklar hükmündedir.

     Kitap ve
kitapçıklar ise okunmak; yâni mânâsını, var oluş hikmet ve gayesini anlamak;

     Kısaca tefekkür
etmek ve düşünmek içindir.

     Hz. Muhammed’e
“Ikra’ “ / “Oku” derken, onun okur yazar olmadığını bilen Rabbi

     O’ndan bir büyük
kitap sayılan kâinat ve evren sahifesini okumasını, düşünmesini;

     Fiilden fâile,
nakıştan nakkaşa, yapılandan yapana geçmesini; zımnen / dolaylı olarak istemiş

     Ve her insanın da
aynı şekilde, bir de bu tarz bir okuma yapması gerektiğini hatırlatmıştır.

     Âyet zımnen demek
istemiştir ki, kâinat / evren de bir kitaptır.

     Yüce Allah, onu
kudret kalemiyle yazmıştır. Yine demek istemiştir ki:

     “Ya Muhammed!
Kâinat büyük bir kitapsa, Sen de küçük bir kitapsın.

     Maddeten küçüksen
bile, mânen kâinattan büyüksün.

     Nitekim kâinat
giderek küçülse senin hâlini, yâni insanın hâlini alır.

     Sen gittikçe
büyüsen; kâinat şeklini alırsın.”

     Hz. Ali, işte tam
da bu mânâyı kastetmiş olsa gerektir ki, şu veciz sözü söylemiştir:

   “Ey insan kendini
küçük görme. Sende âlemler tayyedilmiş (dürülmüş)tür..”

     İşte Hz. Muhammed’den ve O’nun şahsında
Cenabı Hak;

     Her kuldan; büyük
kâinat kitabı içinde, küçük kâinat kitabı olan insanın

     Asıl kendisini
okumasını, bilmesini, anlamasını ve Tanrıyı bulmasını istemiş ve istiyor.

     Hz. Muhammed’in
şahsında her insan “Ikra’ “ / “Oku” emrinin muhatabıdır.

     Evet insan kâinat
kitabını tefekkür / düşünme yoluyla okumalı, anlamalıdır.

     Kısaca insan
kendini okumalıdır. Çünkü “Ne ararsan, kendinde ara, kendinde bul.”

     Yani “Ey insan!
KENDİNİ TANI. Yoksa, insan şeklinde hayvan olmak ihtimali var!”

     Öyleyse insan, ilk
seyr-i sülûkunu / ilk seyahatini kendinden kendine doğru yapmalı.

     Üstelik bu sefer /
bu yolculuk; para pul da istemiyor. Ama karşılığında

     Kendisinden
hareketle Yaratanı tahkiken, hakikaten ve ilmen buldurmuş oluyor.

     Tabii insan olan
insana.

Önceki İçerikAkşener’in Dengeleri Değiştiren Açıklamaları
Sonraki İçerikTürk Gençliğine Çağrımdır (6)
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.