Amerika’nın New York kenti Belediye Başkanı Eric Adams’ın başı ciddi dertte. Hakkında “rüşvet ve yasa dışı kampanya finansmanı” ile suçlandığı bir iddianame hazırlandı.
“ABD’de bir Belediye Başkanının yargılanmasından bize ne?” diyemiyoruz. Çünkü iddianamede Türkiye’yi de doğrudan ilgilendiren önemli suç iddiaları da yer aldı.
“İddianame temel olarak, Adams’a Türkiye’nin üzerinde nüfuz kurmasına izin verecek şekilde hediye ve yasa dışı bağış kabul etme suçlaması yöneltiyor.”
Daha açık ifadeyle, bir Türk yetkilinin Eylül 2021’de Başkan Adams’a rüşvet verdiği ve karşılığında Başkanın New York İtfaiye Departmanı’na baskı yaparak yangın denetimi olmadan Türkevi’nin açılmasını sağladığı belirtildi.
Ayrıca iddianameye göre, “Adams ve beraberindekiler en az bir Türk hükümet yetkilisinden Türk Hava Yolları (THY) ile ücretsiz sağlanan lüks uluslararası seyahatleri kabul etti.”
Dahası da var bir Türk diplomatının “saman bağışlarda” aracılık yaparak Adams’a yasadışı kampanya desteği sağladığı iddia edildi. “Saman bağış” yani “bağışçı gösterilen kişinin gerçek bağışçı olmaması” orada suç kabul ediliyor.
Newyork Post’un geniş haberinde, Adams’ın ilişkide olduğu beş Türk’ün adına da yer verildi.
****
Amerikanlar için bunlar çok önemli konular. Peki biz Türkler için ne ifade ediyor?
Mesela Adams’ın yaptıklarını Türkiye’nin büyükşehirlerinden birinin belediye başkanı yapsa vatandaşlarımız ve yargımız bunu dert edinir mi?
Mesela Ulaştırma Bakanı bakanlıktan en büyük ihaleleri alan bir firmanın özel jeti ile Almanya’ya gitti. Üstelik Bakan “Bakanlığa büyük iş yapan ilgili firmanın sözleşmesinde ulaştırma ile ilgili yurt içi ve yurt dışındaki eğitim, sempozyum ile ilgili masraflar bilabedel olmak üzere taraflarından karşılanır diye bir imkan var.” “Biz buna göre şirketin jetiyle seyahat ettik” diyerek aklımızla alay etti. Çünkü uçak masraflarının “bedelsiz” olmadığı açık, bedel ihale ile peşin olarak ödenmiş.
Bu olaydan hiç rahatsız olmayan ahalimiz “kayıt dışı yardım, rüşvet” gibi iddialardan da rahatsız olmazdı sanıyorum.
Bir Ticaret Bakanının kendi şirketinden bakanlığına malzeme almasını dert ettik mi? Bir yüksek bürokratın büyük bir ihaleyi verdiği şirkete üst yönetici olmasına şaşıranımız oldu mu?
Diyelim ki iddianamedeki Türkiye hakkındaki iddialar doğru. “Türk yetkili, bir Türk hükümet yetkilisi, bir Türk diplomatı” olarak zikredilen kişiler hakkındaki iddialar bizim için ve savcılarımız için suç mudur? Yoksa “iş bitirici” bürokrat ve siyasetçilerimizin hünerlerini gösteren eylemler midir?
Yangın denetimi olmadan Türkevi’nin açılışını sağlayan her kimse herhalde çok “becerikli” biri sayılabilir. THY’nın ucuz veya bedava biletle VIP uçuşu yaptırıp lüks otellerde ağırladığı Belediye Başkanı ile iyi ilişkiler geliştirmek “ülkemiz yararına” olduğundan takdirle anılabilir.
Ama buradan Türkiye bir ceza alırsa hepimiz, Şener Şen’in başrolünü oynadığı, “Namuslu” filmindeki gibi davranırız. ABD yargısına “Kahrolsun namussuz namuslu!” diye bağırırız.
*****************************
SİYASETİN FİNANSMANI
Yasaktır ama Türkiye’de ismini gizlemek isteyen bir kişi, başkasının adını kullanarak, desteklediği siyasi partiye bağış yapabilir.
Yasal olarak bir siyasi partiye bir kişinin yapabileceği bağışın üst sınırı var. (2024 yılı için kişi başı 351.134 TL)Daha yüksek meblağlarda bağış yapmak isteyenler de yasal sınırın üstündeki miktarları, yasayı arkadan dolanarak, başka isimler üzerinden bağışlayabiliyor. Kaldı ki bunlar kayıtlı finanslar. Bu yüzden kimse bu tür bağışları yasadışı ve ahlaka aykırı saymaz.
Bir de çeşitli gerekçelerle kayıt dışı verilenler var.
CHP İstanbul İl Binasında para sayma görüntüleri ve sözleşmede gerçek bedelin altında değer gösterilmesi de galiba bu türlü işlemler sebebiyle ortaya çıkmış.
Bir de devletten veya belediyelerden alınan ihalelerin belli yüzdelerini, yönlendirilen vakıf ve derneklere, bağış adı altında vermek zorunda kalanlar var. Bunlar için Prof. Dr. Hayrettin Karaman “Devletten ihale alanların, gönülsüz bile olsalar hayır kurumlarına –zoraki- bağış yapmalarına” cevaz vermemiş miydi?
Siyasetçilerin ve kamu görevlilerinin vakıf ve dernekler üzerinden rüşvet alma mekanizmasının tartışıldığı bir ortamda bu fetvaya “dindar halkımızın” olumsuz bir tepkisi olmamıştı.
****
“Bizde işlerin böyle yürüdüğüne” alışmış yetkililerimizin Newyork’ta aynı yöntemlere başvurmasını da ahalimizin anlayışla karşılaması çok muhtemeldir.
Fakat “elin gavuru” öyle düşünmüyor. Her yerde rüşvetçi ve ahlaksızlar çıkabilir. Ama orada kurallar var ve kurumlar çalışıyor. Hukuk sistemi ve halk, kamu gücünü ve milletin parasını kullanma yetkisine sahip olanların, bu tür ahlaksızlığına göz yummuyorlar.
Türkiye gibi “imanlı ve dindar” bir halkın yaşadığı ülkede siyasetin finansmanı flu ve karanlık bir ortamdadır. ABD gibi ülkelerde ise siyasetin finansmanı şeffaf, halka açık ve tamamı kayıtlıdır.
Siyasetin finansmanı konusunda bu düzeye ulaşamazsak, gerçek bir demokrasi ile yönetilmemiz mümkün olmayacak.