Nevruz münasebetiyle yurdun hemen her yöresinde sözde kutlamalar oldu. Nevruz bahane edilerek asayiş ayaklar altına alındı. Orada burada ateşler yakıldı. Çirkin manzara ve görüntüler dört bir yanı sardı. Taşkınlıklar yapıldı. Malûm Terörist baş tâcı edildi. Sözde bayraklar açıldı. Terör ve Teröristlere sahip çıkıldı. Gaflet ve dalâletin sapkın sözleri ayyuka çıktı.
Ve her zaman olduğu gibi, zavallı mâsum ve kandırılmış çocuklar, kadın ve kızlar ileri sürüldü. Polisin eli ayağı bağlanmak istendi. Koskoca Türk Devleti’nin mukavemet / direnç gücü yoklandı. Büyük ve genel kalkışmanın provaları yapıldı. Asıl kıpırdanmak isteyişin zamanı tayin edilmek istendi. Avrupa’ya sığınışın, sırasında onları çağırmak isteyişin ve onların hâmiliklerinin Türkiye sınırları içinde gerçekleşip gerçekleşmeyeceği sondaj edildi. Denendi. Ve hattâ ilk adımları atılır gibi oldu.
Böylece dıştan baskılarla sıkıştırılan Türkiye, içerden de, teröristler ve onların aldattıklarıyla bunaltılmak isteniyor. Oysa bu devlet, bu millet; tarih boyunca ne badireler ne tehlikeler atlattı. Bunlar vız gelir tırıs gider. Bu şanlı devlet ve bu aziz milletin Yedi Düvel / Batılı Büyük Devletler, -geçmişte- sırtını yere getiremedi de, bir avuç anarşist ve terörist mi bunda başarılı olacak?
Gülerim onların aklına. Acırım hâllerine. Yazık ediyor kendilerine. Bu şaşkın çıkışlarla -aslında- içinden çıktıkları ve güya onlar adına, onlar için -ve fakat onlara rağmen- savaştıklarını söyledikleri bu vatanın aslî unsurları olan Kürt kardeşlerimizi üzmüş oluyorlar. Asıl onları güç durumda bırakıyor. Öz kardeşleri Türklere karşı onları ister istemez mahçûp ediyorlar.
Fakat ne yapsalar boşuna. Ne kadar uğraşsalar nâfile. Çünkü geçmeyecek bir şey ellerine. Ayıramayacaklar Kürd’ü Türk’den, Türk’ü Kürt’den. Evet ne etseler, boş dönecek elleri geriye. Çünkü asırlar var ki:
Biat etti Türk’ü de Kürd’ü de, Yavuz Sultan Selim Han’a.
Nice kışkırtma fayda etmedi, Kürd’ü Türk’den ayırmaya
Hatta umutlanmasın bakıp da dünkü Dersim’e
Gönül vererek Teröristler bugünkü resime
Sanılmasın ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti güçsüz. Zannedilmesin ki polisimiz zayıf. Hele ordumuz değil yetkin.
Fakat arada masum ve mazlum vatandaşlarımızın zarar görme ihtimali var. İşte bu düşünce, belimizi büküyor. Bir bakıma -şimdilik- elimizi kolumuzu bağlıyor. Çünkü yurt içinde mücadele zor. Kurunun yanında yaşın da yanma olasılığı var.
İşte bu durum bizi temkinli olmaya sevkediyor. Bizi buna zorluyor. Çünkü başımızda sanki yumurta sepeti taşıyoruz. Hem devlet gemisi yürüyecek hem de hiç mi hiç fire verilmeyecek.
Onun için sabırlı, azimli ve kararlı olmak gerekiyor. Yılmamak, sinmemek, korkmamak lâzım. Er geç bu engeller çekilmek zorunda kalacak aradan. Çıkacak ister istemez mâni olmaktan.
Çünkü Vatan, Millet ve Devlet’in bekaası söz konusu olunca; bir an gelir ki, önüne kim çıkar ve çıkarılırsa; devlet onu ezip geçer. Çünkü bu durumda karşısına çıkan kimsenin artık yaşına, başına ve cinsine bakılmaz. Bunlar mes’ele olmaktan çıkar. Devlet, devletin bekaası ve geleceği için hepsinin icabına bakar.
İşte yükselen Nevruz ateşi, bütün bunları düşündürdü bize
Elbet yeri ve zamanı gelince, Bölücüler getirilir dize
2465 – 2466