Nerde o eski ramazanlar; halk edebiyatı kadar gönülden, halk edebiyatı kadar duru, halk edebiyatı kadar anlaşılır ve sade!
Serveti fünun dönemine meyleder olduk şimdilerde! Nerde o eski ramazanlar; riya kolluk kuvveti olarak gezmezdi, zengin fakiri ezmezdi, bir elin verdiğini görmezdi diğer el, hanelere koruma ordusuyla girmezdi yel, kumanyalar basının önünde olmazdı sel.
Nerde o eski ramazanlar; tv’lerde olmazdı kıyasıya din(İ)darlık adına yarış, söz birliği etmişçesine bütün haramilerin dilinden dökülmezdi barış, dostu dost, düşmanı düşman bilirdik aklımız değildi havada bir karış.
Nerde o eski ramazanlar; ateş böcekleri uçuşurdu teravih kıyamına durulduğunda, Allahuekber demezdi hiçbir yürek Müslüman Müslüman’ı vurduğunda. Vicdanlar değildi kör sağır, adalet yürümezdi aksak ve ağır.
Nerde o eski ramazanlar; komşuda pişer bize de düşerdi aş, şimdilerde komşulardaki ateşler yangın yeri, bağırlarına bağlarlar kara taş.
Nerde o eski ramazanlar; İmamı rabbaninin “dini cahillerden öğrenmeyi men ettiği hükme rıza gösterilir, taassuba ve yobazlığa karşı mücadele verilirdi. Maturudi’den alırdık feyiz, Allah’tan başkasına kulluk etmezdik biz.
Nerde o eski ramazanlar; makam koltuk uğruna güçlüyü övüp haklıyı yermezdik, dokuz boğum olurdu boğazımız da yutkunur yutkunur, yine de helal olmayanı yemezdik.
Nerde o eski ramazanlar; iftar programları cocacola reklamlarıyla açılmazdı, müsrifliği bilir, israfı önlerdik, kulun kulda hakkı kalmazdı. Dini kendilerine saltanat, san, şöhret kapısı görenler amacına ulaşmazdı. Hümanistliğimiz tüm yaratılmışlara yaratana şükrümüzdendi, tahammülsüzlük bu şükrü ayaklar altında ezdi.
Nerde o eski ramazanlar; halis niyetlerle kıbleye dönüp huzura dururduk, saflarımız sık olmazdı elbet, ama başucumuzda şeytan da tutmazdı nöbet.
Nerde o eski ramazanlar ki; Kavuklu, Karagöz oyunları olurdu. Tayfun mu desem fırtına mı yoksa bora mı, bu yılki hasadı fena vurdu, eski ramazan senaryoları da böylece son buldu.