Neden?

89

Israrla söylüyorum ve söylemeye devam edeceğim.

Tarihi bilmek, yaşanmışlığı tarihi seyri içinde öğrenmek ve bu öğrenileni de anlatmak ve yazmak yeterli değildir.

Yaşanmışlığı, sorular sorarak, sorgulayarak, yani, diğer bir ifade ile Felsefe yaparak, Tarih Felsefesi yaparak, tarihi öğrenmek, anlamak, anlatmak, yazmak şarttır. Aksi halde, herkesin okuyup öğrenebileceği konuları siz de öğrenmiş olursunuz, o kadar.

Bakınız!

Şimdi, bir takım sorular soralım ve cevabını hep beraber arayalım, araştıralım, düşünelim! Yani, sorgulayalım!

Hangi konuda?

Millî Mücadele’nin başlaması ve devamı konusunda.

30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Anlaşması imzalandı. Mustafa Kemal ATATÜRK, o tarihte nerede? Adana’da.

 Mondros Ateşkes Anlaşması’nın 7. Maddesi, galip devletlere, gerek gördüklerinde ülkemizin topraklarında istedikleri yeri işgal etme imkânı veriyordu.

Buna göre, İngilizler imzadan 3 gün sonra Musul’u işgal ettiler. Bu işgal, İngilizlerin Anadolu’yu işgale başlayacaklarının da habercisi idi.

Mustafa Kemal, bu gerçekleri, yerinde ve yaşayarak görmüştü. Bu nedenle de, işlerin daha da kötüye varacağını anlamış olduğundan, İstanbul Hükümetini telgraflarla uyarmaya başladı. Onlara: Silahları teslim etmeyin, işgalleri kabul etmeyin, askerin terhisinde acele etmeyin, kısaca, dik durun ve dik duracak bir Hükümeti kurun diye sürekli sıkıştırdı.

ATATÜRK, Adana’da işgalleri bizzat gördüğü için;

“Bende bu vekayiin ( Millî Mücadele) ilk hiss-i teşebbüsü (mücadeleye girişmenin gerekliliği), Adana’da, bu güzel şehirde vuku bulmuştur(meydana gelmiştir)” demiştir, 15 Mart 1923’te Adana’yı ziyaretinde.

Burada, bir takım hazırlıklar da yapmıştır. Bu hazırlıkların başında, bölgenin ileri gelenleri ile görüşmeler yapmış, halk ile temaslar kurmuş ve nabız yoklamıştır. Adana ve çevresinin işgalleri kabul etmeyeceğini anlamıştır. Öyle anlaşılıyor ki, İstanbul’a yaptığı uyarıların uygulamasını bu bölgede yapmıştır ve işgale karşı durma girişimlerinin temelini atmıştır.

Bu durumu açıkça gösteren bir konuyu ifade edebiliriz:

Anadolu’da işgalci güçlere karşı sıkılan İLK KURŞUN o zaman Adana’ya bağlı olan DÖRTYOL ilçemizde Kara Mehmet tarafından atılmıştır.

ATATÜRK, Adana’dan, 10 Kasım’da trenle İstanbul’a hareket etmiş ve 13 Kasım’da Sirkeci Garı’na indiğinde, İstanbul’un işgal edildiğini üzüntü içerisinde görmüştür.

Peki, yanındaki Salih BOZOK’a bu üzüntüsü içerisinde ne demiştir?

“Geldikleri, Gibi Giderler?”

Şimdi soralım; Adana’dan hangi güzel ve kendine güven veren duygularla gitmiştir ki, o gördüğü manzaranın üzgünlüğüne rağmen, bu ifadeyi kullanabilmiştir?

Yazdıklarımı birbirine bağlarsak cevap bulunur.

Gelelim, Nedenlere!

Dörtyol’da düşmana atılan kurşun, İzmir’in işgalinde düşmana atılan kurşun, NEDEN İstanbul’un işgalinde atılmamıştır.

Boğazda gemiler demirlemiş, toplarını Dolmabahçe Sarayı’na doğrultmuşken, NEDEN karşı konulmamıştır?

Fransız komutan Desperey, Fatih’ten, Türk Milleti’nden intikam almak için beyaz bir at üzerinde Fatih Sultan Mehmet edası ile Beyoğlu’nda gezerken, NEDEN, ölüm bile olsa karşı konulmamıştır?

Ülkenin PAY-İ TAHTI işgal edilip, düşman çizmeleri altında inim inim inlerken, NEDEN, süklüm püklüm oturulmuştur?

Yunan, Fransız, İngiliz Bayraklarına selam vermeden geçen Türkler, yaşlı, kadın demeden dayak yerken, NEDEN, feryatlar duyulmamıştır?

Uzun bir aradan sonra kurulan Meclis-i Mebusan basılıp, Mebuslar, bir suçlu gibi kamyonlara doldurulup Malta’ya sürülürken, NEDEN, göz yumulmuştur?

İstanbul Hükümetinin başına, Millî bakabilen bir tane eleman yokmuş gibi İngiliz Muhipleri Cemiyeti kurucusu Damat Ferit NEDEN getirilmiştir?

İstanbul Basını içerisinde işgali destekleyen çok sayıda yazarın olması NEDEN normal görülebilir?

EN ÖNEMLİSİ DE, TÜRK MİLLETİ, İZMİR’İN İŞGALİ ÜZERİNE  ÜLKENİN HER TARAFINDA OLAĞANÜSTÜ TEPKİ GÖSTERİRKEN, PAY-İ TAHTIN, YANİ DEVLETİN KALPGÂHI OLAN İSTANBUL’UN İŞGALİNE BÖYLE BİR TEPKİ GÖSTERMEMESİ NEDEN?

Bu NEDENLERİN cevabını herkes arayıp bulacaktır.