Necaset Vantilatöre Çarptı

16

Hukuksuzluk yapılır. Ayıplarsın, gösterirsin, tenkit edersin. Kanunsuzluk, pervasızca artar. Kanun sopa gibi, tehdit aracı gibi kullanılmaya başlanır. Sesini yükseltirsin.

Bütün bu ayıplama, tenkit, ses yükseltmenin bir amacı vardır: İnsanlara, vatandaşlarına olan biteni göstermek, senin gördüklerini onların da görmesini sağlamak. Fakat öyle bir paçozluk seviyesi vardır ki oraya erişildiğinde bu gösterme işlevine gerek kalmaz. Çünkü artık suçlar pervasızca işlenmektedir. Suçluların görülmekten endişesi kalmamıştır: “Yapıyorum işte, cesaretin varsa gel de düzelt!”, “Aç ağzını da tenkit et bakalım!” İşte bu noktada artık yazmanın bir yararı yoktur. Herkes olan biteni görmektedir; senin göstermen gereksizdir.

Yükselen bir pislik seviyesi gibi. Çok kötü bir benzetme değil. Şimdilik boğazımızda ve biraz sonra  boyumuzu aşıp bizi boğacak olan ve her gün büyüyen, yükselen bir pislik…

Her yer pislenince

İngilizcede, belli bir ana kadar gizlenmeye çalışılan, kamudan kaçırılan bir kötülüğün nihayet ayan beyan ortaya çıkmasını ifade eden ve benim aslını buraya yazamayacağım bir deyim vardır. Hadi Türkçeye “necaset vantilatöre çarptığında” diye çevirelim. Daha kibar olsun diye çorba veya yumurta vantilatöre çarptığında diye de söylenirmiş. Bir bilene sorun: Aslı, “… hit the fan.”

Necaset vantilatöre çarpınca artık hiç kimse ondan masun değildir. Ahali pislenecektir şüphesiz ama şeyin üreticisi de payını alacaktır, vantilatörün sahibi de.

Daha  kötüsü, halkın adalet mekanizmasının adaletinden ümidini kesmesidir. Bu toplum denilen birlikteliğin çözülmesidir. Adalet yoksa, ahlak yoksa cemiyet denilen şeyin anlamı da zayıflar. “Balık baştan kokar” da imam-cemaat esprileri de hep üstten bozulmanın alta sirayetini söyler. Hazreti İsa’ya atfedilen, “Yiyecek kokmasın diye tuzlarsınız, ya tuz kokarsa.” sözü de…

Devlet yüksek bir ahlakın temsilcisi olmalı. Kişiler ona bakarak dürüst olmaya, adil olmaya gayret etmeli. Bu temsil, bu adalet kriterinden şüphe başlarsa insanların birbirine güveni de zayıflar. Topluma şöyle aforizmalar hâkim olur: Gemisini yürüten kaptan. Gücü gücü yetene.  En kötüsü de kayırmanın, hırsızlığın, masumlaştırılması: “Herkes yapıyor.” Bu noktada kanunlar saygı duyulacak, uyulacak şeyler değil boşluğu bulunacak, sopa gibi kullanılacak oyuncaklardır.

Güven

Adalet mekanizmasına güven sarsılırsa toplumun içindeki bağlayıcı güç; vatandaşların birbirine güveni de sarsılıyor. Her şey ölçüldüğü gibi güven de ölçülüyor. Buyurun: https://ourworldindata.org/trust  Dünya Değerler Taraması, ülkelerdeki güveni ölçüyor. Güvenilirlik testi basit:

Sizce aşağıdaki iki ifadeden hangisi doğrudur.

a)İnsanlara genellikle güvenilir.

b)İnsanlara güven olmaz. (Veya “İnsanlara karşı tedbirli olmanın sınırı yoktur.”)

Türk halkının ancak %15,5’i (a) cevabını veriyor. Bu, dünyadaki en düşük güven oranlarından biri. Halkının birbirine bizden daha az güvendiği ülkelerin bir kısmı şunlar: Uganda, Tanzanya, Filipinler, Güney Afrika, Zimbabve, Cezayir. Ancak bir başka soruda rakipsiziz. Bir numarayız. İfade şu: “İnsanların çoğu sana kazık atmaya çalışır.” Bu ifade için halkımızın %78,4’ü “Katılıyorum” demiş. Tablo ve grafik şurada:  https://bit.ly/guvenme

Evet, “Gemisini yürüten kaptan.”, “Gücü gücü yetene.” ve “Herkes yapıyor.” Bunlara “İnsanlara güvenilmez.”, “Tedbirin sınırı yoktur.” ve “İnsanların çoğu sana kazık atmaya çalışır.” kanaatlerini ekleyin. Şimdi anlıyor musunuz sokaktaki insanlarımız birbirine niçin düşman gibi bakıyor. Göz göze gelmemek için bakışlarını kaçırıyor. Niçin Avrupa’ya çıktığınızda insanların birbirine gülümsediğini, bizde ise surat astığını görüp hayret ediyoruz.

Ya ben onu ya o beni!

Anlıyor musunuz niçin iktidar kendisinden olmayanı tahrip etmeye, mahkûm etmeye, yok etmeye çalışıyor. Çünkü yok etmezse onun dönüp kendisini yok edeceğini düşünüyor. “Muhalefetin çoğu sana kazık atmaya çalışır.” Onun için onlar kazığı sen at. Bu değerlerin- eğer bunlara değer denilebilirse- hâkim olduğu, çoğunluğunu teşkil ettiği bir ülkede demokrasi nasıl çalışacaktır? İş dünyası nasıl çalışacaktır?

Şimdi biri çıkıp, “Bu anketi yapanlar bize kazık atmaya çalışıyor. Zaten bu anketlerin çoğu bize kazık atmak için yapılıyor.” diyecektir. Hem de %78,4’ü muhtemelen. Komplo teorilerini bu kadar sevmemizin bir sebebi de içimizdeki çirkefi bütün dünyaya mal etme gayretimizdir.

Bir endişe, korku ve nefret bataklığına sürüklenmişiz. Necaset bir defa değil, her gün vantilatöre çarpıp etrafa dağılıyor. Sonra kendi kendimizi bunun normal olduğuna, telaş edilecek olağandışı bir hâl olmadığına inandırıyoruz: Herkes yapıyor!