“Kafamı karıştıracak gerçeklerden bahsetme, mutlu olacağım yalanlarınla avut beni“.
Fin ve İskoç iki bilim adamının araştırmalarına göre, IQ’sü yüksek milletler, IQ sü düşük ülkelerden daha zengin durumdalar. Bu tespiti yapanlar her ne kadar bilim adamı olsalar da emperyaliizm’in sözcülüğünü yapmaktan da geri kalmazlar. “Düşük IQ’lüleri kalkındırmak için çaba sarf edilmemeli onlara yardım edilmeli ki, fakir daha fakir kalsın, zengin hep zengin olsun“.
Yani; “onlara balık tutmayı öğretmeyin, sürekli balık verin ki, uyuşuk halleri devam etsin uyanmasınlar“.
Zekâ’nın her ne kadar genetik olduğu söylense de şu da bir gerçek ki, eğitimin, IQ’nün yükselmesinde büyük önemi var. Bilim adamlarının yaptıkları istatisklere göre Avrupa IQ ortalaması 100, bizimki 90 işte bu 10 puanlık fark, herhalde onlarla bizim aramızdaki kalkınmışlık farkını apaçık ortaya koyuyor.
Örnek’mi, gerçi kanıma dokunuyor ama buyurun size kendi ülkemizden birkaç örnek vereyim:
Hatırlayın daha kurulalı 20 sene olmuş ya da olmamış, genç Türkiye Cumhuriyeti, fabrikalarında uçak üretiyor ve bu gün dünya milletleri arasında zenginlik açısından hatırı sayılır ülkelere, Hollanda, Finlandiya ve Endenozya’ya uçak satıyor.
Ama 1950’li yıllarda NATO’ya girdikten sonra; ABD’li Jorc, bizi çok sevmiş olmalı ki(!!!) gelir ve: “Yahu ne yapacaksınız siz uçak fabrikasını, gazocağı fabrikasına dönüştürün biz size istediğiniz kadar uçak verelim” der ve genç Türkiye Cumhuriyetinin kırılma noktası oradan başlar.
Kore’de askerimizin yazdığı kahramanlık destanına karşı 50 yıl sırtımızı sıvazlayan ABD, Irakta aynı Türk askerin başına çuval geçirmekten geri durmaz.
Günümüz dünyasının kaderi bu, Gothe’nin dediği gibi: “Ya örs olacaksın ya çekiç” Bu günkü İslam dünyasının içinde bulunduğu perişan durumda olduğu gibi çekiç olmak için gayret sarf etmezsen, örs gibi sürekli dövülmeğe mecbur kalırsın.
Örnekler vermeğe devam edelim: 1990’lı yıllara kadar TC. Devleti, büyük yatırımlara imza attı. GAP Projesi, SEKA Kâğıt Fabrikası, Seydişehir Alümünyum Fabrikası, Tüpraş, Petkim Petrokimya gibi. Ama 2000 bin’li yıllara girerken bir özelleşme furyasıdır tutturuldu. Türk ekonomisinin bel kemiği şirketler Limanlar, zarar ediyor bahanesiyle miras yedi babanın evladı gibi “Babalar gibi satarım” zihniyetiyle bir bir elden çıkarıldı. Hemen hemen hepsi yabancı sermayenin elinde kaldı.
Ankara da bir seminer vesilesiyle dinlediğim Tarım Bakanı Prof. Dr Hüsnü Yusuf Gökalp ve ekibi Hollanda’ya Holştayn ırkı inek almaya gittiklerinde, Hollandalı yetkililerin, Bakanın istediği safkan inekleri değil, kendi istedikleri karışık melez ırk inekleri verebileceklerini anlatmıştı.
Elin oğlu bir ineğini dahi dışarıya vermezken, biz GAP arazilerini, Türkiye’nin candamarı tesislerini yok pahasına Mişon’lara, Ofer’lere, Hans’lara peşkeş çekmekten imtina etmedik.
Bütün bu olup bitenlerin üzerine cila çekmek için ha bire Anadolu’nun bağrı yanık evlatlarına, siyasilerimiz, bol kaymaklı nutuklar atarak; “Türkiye de milli gelir, on bin dolar Elhamdurullah, Almanya İngiltere bizi kıskanıyor, bakın nasıl kalkınıyoruz” diyerek gece gündüz ninnilerle beyin yıkamaya devam ediyorlar.
Hâlbuki açız diyerek şehirleri kendi halkınca altüst edilen ekonomisi çökmüş Yunanistan da fert başına düşen milli gelir, 30 bin dolar.
Sizce daha ne kadar uyuyacağız?
Saygılarımla…