Her sabah uyanıp da sokağa çıktığınızda çevrenizden gelip geçen insanlarımızın yüzüne şöyle bir bakın!
Hiç gülen, gülümseyen bir çehreye rastlıyor muyuz?
Hadi sabahın erken saatleri bu kadar erkenden neye gülümseyelim dedikten sonra, günün ilerleyen saatlerine bir bakalım!
Gülümseyen, gülen hatta kahkaha atanımıza rastlayabiliyor muyuz hiç?
Ne evlerden, ne sokaklardan, ne okullardan, ne iş yerlerinden şen şakrak gülme sesleri duyabiliyor muyuz?
Artık eğlenmiyor, eğlenemiyoruz!
Neşemiz gitti, bizi terk etti adeta…
O eski güldürü ustaları da yok ki, günlerimize neşe katsınlar.
Olanları da tereddüt etmeden öteler, dışlar olduk!
Somurtkan çehrelerle, homurdanan seslerle dolu çevremiz…
Mevsimlerin en güzelini baharını yaşarken milletimiz, en azından doğal güzelliklerden etkilenerek gülümseyebilse ne güzel olacak diye düşünüyoruz ama olmuyor, bir anda yaşadığımız gerçeklerle karşı karşıya kalıyor beynimiz!
O gerçeklerde neler yok ki:
PKK, DEAŞ, FETÖ terör örgütleri belasının ülkemize verdiği onca zarara,
Bu uğurda verdiğimiz şehitlerimize, gazilerimize,
Ondan, bundan çekişmelerine,
Ortadoğu’da yaşanan savaşların ülkemizdeki olumsuz yansımalarına,
Yangın yerine dönen ülkesinden kaçıp da ülkemize sığınan milyonlarca Suriyeli göçmene,
Ülkemiz üzerinde sinsi emellerine gerçekleştirmek adına türlü oyunların peşinde olan dış mihraklara,
Stratejik ortağımız gibi görünüp de kimi terör örgütleriyle iş birlikteliği yapan sözde dostlarımız ABD’nin, AB’nin yaptıklarına,
Son beş yılda yedi kez seçim yaşayan, giderek değişen dönüşen ülkemize,
Milletimizin yapısal niteliklerinde oluşan adeta iki kutuplu yapısına,
Ülkemizin siyasi atmosferine yansıyan sert üsluplu söylemlere,
Hele ki 31 Martta yapılan yerel seçimlerden sonra yaşananlara bakıldığında:
Yaşadığımız bu gerçeklere bir de ülkemizin o büyük ekonomik sıkıntılarını, işsizliğin had safhaya ulaşmasını da kattığımızda; gülümsemek, gülmek ne mümkün?
Mutfaklarımız yangın yeri, çarşıda pazaryerinde fiyatlar el yakıyor!
Toplumuzun içi şişti, sokakta yürüyen insanlarımızın yüzü asık, sıkıntılı…
Birbirimize karşı hiç hoşgörülü değiliz.
Her geçen gün bu olumsuzluklar giderek artıyor. Her başlayan günde yaşanan nice olumsuzlar, bir sonraki güne ekleniyor!
Ama artık bitmeli!
Çünkü yaşanan bunca olumsuzluğu hiç de hak etmiyor milletimiz.
Ülkemiz yeniden canlanmalı, bu canlılık toplumumuzun her yanını sarmalı.
Bizler aslında geçmişten geleceğe özü sözü bir, birbirine yürekten bağlı bir toplumuz. Kıvançta da tasada da bir ve beraberiz.
Geleneksel yapısı bu kadar sağlam bir milletin en azından gülümsemek de hakkı. Tamam, kahkahalar atmayalım ama artık azıcık da olsa gülelim.
Önce kendimizden başlayalım, yeniden gülümsemeyi, gülmeyi deneyelim.
Hoşgörülü bir toplum olalım, birbirimize sırtımızı dönmekten vazgeçelim. Her sabah evden çıktığımızda tanıdık olsun olmasın selam vererek, azıcık gülümseyerek çevremize neşe saçmak o kadar zor mu?
Tabii ki, değil.
Ama böylesi bir ortamı yaşamak için olumlu güzelliklerin de çevremizi sarması gerek.
Ülke yöneticilerinin toplumumuzu rahatlatan mesajlarının duyulması, bu rahatlamayı sağlayacak icraatların yapılması ama öncelikle de ülkemizin ekonomik yapısının düzelmesi, mutfaklardaki yangının söndürülmesi o unuttuğumuz, unutulan gülücükleri de geri getirecektir.
Hadi bir gayret!
En azından umudumuza gülelim, gülümseyelim. Somurtmak bize hiç yakışmıyor.
Bu sıkıntılı günler de bitecek. Ülkemizin gülen yüzüne, gülen çehrelere olan hasretimiz mutlaka sona erecektir.
Unutulmasın ki; yürekleri sevgiyle dolu, çevresine saygılı bireylerin hem kendisi, hem de yaşadığı toplum gülümser.