Hazreti İsa çarmıha gerilirken şöyle der: “Baba, onları affet. Çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar.” “Barış, demokrasi, hukuk vesair, iyi olan ne varsa” sürecini yürüten bizimkiler de aslında ne yaptıklarını bilmiyor. Yok bir şey yaptıklarını sanıyorlar, mesela ümmetçilik falan yaptıklarını sanıyorlar ama olan ümmetçilik değil. Kesin olarak yaptıkları bir şey var: Anadolu’daki bin yıllık Türk egemenliğine son vermek.
Ne yapıldığını, ne yaptıklarını, bizimkilerden daha iyi bilenler var. Kurucu önder ve onun uzantıları kendi açılarından çok doğru olan şu stratejinin peşindeler: Ayrıntıya takılmayalım. Türk egemenliğini yıktığımız; hatta yıkmaya da gerek yok, paylaştığımızda, işler çok kolaylaşacak, yürüyüşümüz hızlanacak. Ondan sonra tepeden kopan kartopu yuvarlanırken özerklik- konfederasyon- federasyon- bağımsızlık diye çığ olacak ve biz hedefe varacağız.
Anadolu Türk işgali altında
Batı emperyalizmi ise ne yaptığını ta 1920’de biliyordu. Anadolu Ermenistan, Kürdistan, Yunanistan vesaire diye bölünecekti. Gidin Sevr haritasına bakın. Fakat müttefiklerin de sıkıntıları vardı. Çünkü aynı toprakları hem Kürdistan hem Ermenistan yapmak mümkün değildi. Fakat olsundu. Rahmetli Durmuş Hocaoğlu’nun deyimiyle Türkiye onlar için “Doğudaki Endülüs” idi. Tıpkı İber Yarımadası gibi istirdat edilmeliydi (geri alınmalıydı). Bu stratejinin en yeni ifadesi, Yarbay Ralph Peters’in, ABD’de yayımlanan “Armed Forces Journal ~ Silahlı Kuvvetler Dergisi”ndeki makalesidir. Türk kamuoyu Peters’in makalesini okumadı ama çizdiği haritayı BOP haritası diye meşhur etti. Peters, “Türkiye’nin doğusu, ülkenin beşte biri, işgal altındadır.” diyordu. Türklerin işgali altında!
Şimdi o işgali kaldırma yolunda ilk adımı atıyoruz. Önce işgalci ulusun egemenlik hakkını kaldıracağız. Sonraki adımları salak işgalcinin gücünü kullanarak atacağız. Hani Irak’ı işgal edip üçe böldük ya. O işi de Türkiye’nin yardımıyla yapacaktık, fakat Türkiye direndi. Şimdi direnmiyor. Türkiye’ye, “Bak dört Kürdistan kurulacak. Siz de bunların hamisi, kurucu ve koruyucusu olacaksınız. Birlikte büyüyeceksiniz.” deniyor. Bu vaat ve talep de eski. Ben ilk kez 1980’de işitmiştim. O tarihte henüz Irak ulus devletti ama bize vaat yapılıyordu. Karşılığında konfederal genişleme değil, Körfez’e inmemiz ve petrol teklif ediliyordu. Üleşerek tabii. Türkiye ona da direnmişti. Şimdi o direnen noktaların hiçbiri yok.
Yeni kimliğe yeni ülke
Peki sıra nede? Önce ana dilde eğitim. Ana dilde eğitim ilkokuldan başlar ama öğrenci tabiatıyla ortaokulda da lisede de üniversitede de aynı dilde okumak zorundadır. Apo bu talebi ilk dile getirdiğinde eklemişti: Fakir Kürt halkı bunu gerçekleştirecek parayı nerden bulsun? Bu eğitimi Türkiye ödeyecek. Sonra üniversite. Sonra Kürtçe konuşulan bir ülke… Eh o ülke neden bağımsız olmayacak?
Herkes ne yaptığını biliyor. Bizden birileri hariç. Belki onlar da biliyor. Kim bilir!
Bu şartlarda, bu yapıda, Kurucu Önder’in birden barışları, demokrasileri tuttu… Buna mı inanıyorsunuz? Belki o samimi. Bizim barış ve demokrasi dediğimiz ile onun barış ve demokrasi dediği şeyler farklı olabilir. Biliyorsunuz reel sosyalizm, yani Rus emperyal yapısı henüz çökmeden Kurucu Önder “Stalinist” diye tanınıyordu. Stalin demokrat ve barışçı mıydı? Elbette. İnanmazsanız Stalin’e sorun. Ama bu konuda tereddüdünüz var diye sizi Beria’ya öldürtebilirdi. Sizin riskiniz.
Geçen yazımda dedim ya. Barış deyince akla PKK ve DEM, demokrasi deyince de MHP gelir. Hukuk deyince de Ak Parti iktidarı!
Türk diyen ırkçıdır
Dikkatli gözler için ilk ışıklar yanıyor. Meclis kürsüsünden. Talat Paşa katil oldu. Türkler soykırımcı oldu. Sonra “Bizim sularımıza baraj kurup oradan elde ettiğiniz elektriği bize pahalı pahalı satıyorsunuz.” oldu. Bu da bir DEM milletvekilindendi. Bir DEM milletvekili kürsüdeki konuşmasını Kurmançça “Allah belanızı versin!” diye bitirdi. DEM’li başkan vekili “Ben anladım, çünkü bu benim ana dilim. Bela okudu.” diye tercüme de etti. Sağ olsun. Evet bu şartlarda ve bu yapıda. Bu hisler ve düşüncelerle. Barışa gidiyoruz demek ki… İç cepheyi kuvvetlendirmeye.
Yahu aranızda hiç mi siyaset bilimci yok? Hiç mi tarihçi yok? Hiç mi sosyolog, hatta bıraktık sosyoloğu, antropolog yok? Görmüyor musunuz düştüğümüz uçurumu? Yuvarlanıyor Türkiye. Bir tek Kuvayı Millîyeciler direniyor ama karşıda ne orak çekiçli bayrak ne de Yunan bayrağı var. Onun için olan biteni hemen görmüyor insanımız. Oyun bozanlık etmeye kalkan birkaç kişiye de “faşist”, “ırkçı” derler olur biter. Formül basit: “Türk” diyen ırkçıdır vesselam.
Evet. Ne yaptığınızı bilmiyorsunuz. Ama ben İsa değilim. Sizin için ne Tanrı’dan af dilerim ne de öbür yanağımı çeviririm.