Kahve muhabbeti olarak genelde dilimize pelesenk olan bir
cümle vardır. “Ne olacak bu memleketin hali?” diye.
Özellikle kriz dönemlerinde daha çok gündeme gelen bu soru,
felsefî derinliği ve hiciv sanatı bir yana; aslında altında ciddi bir sıkıntıyı
ve sorun yumağını da yaşamakta olduğumuzun en veciz ifadesidir…
Vatandaş bu soruyu yüksek sesle sormaya başlamışsa
‘Memleketin Hali’nde ciddi bir sıkıntı var demektir.
Bir şeyler ters gidiyordur…
* * *
Neyse, biz gelelim Kocaeli’ne…
Yanlış hatırlamıyorsam 17 Mart 2009 tarihinde ‘Mimar Sinan’
adı verilen ama dünya tarihine imza atmış o müthiş dehanın estetiği ile uzaktan
– yakından ilgisi olmayan Mimar Sinan Üst Geçidi (ya da köprüsü) Uğur Işılak’ın
da sahne aldığı görkemli bir törenle bir akşamüstü alelacele açılmıştı.
Köprü açılmıştı açılmasına da eksikleri var denildi ve
açılıştan birkaç gün sonra tadilata alındı.
Olabilir, 29 Mart 2009 tarihinde gerçekleşen yerel seçimlere
açılışın yetiştirilmesi için aceleye gelen bir açılış olması nedeniyle ve ne
yazık ki yeni Türkiye şartlarında ‘normal’ sayılan bir üslup ile açıldı ve
hemen ardından tadilata alınarak, eksikleri giderilmeye çalışıldı…
Ancak gel zaman git zaman, o tadilatların ve tamiratların
ardı arkası kesilmedi…
Sadece yaya trafiğine açık olan köprü, neredeyse her yıl
ciddi bir tadilattan geçiyor. Özellikle son birkaç yıldır, yıl içinde de tamir
edilmeye başlandıydı…
Zemin döşemesi olan tahtaların altındaki demir profiller,
hava şartları ve tuzlama nedeniyle hızla paslanıp çürüyor ve dökülmeye
başlıyor. Ardından da Kocaeli Büyükşehir Belediyesi sık sık demir profilleri
yenilemek zorunda kalıyor…
Bu işi bilen birkaç kişiye sorduğumuzda; aslında neredeyse
her yıl demir profilleri paslanma nedeniyle değiştireceklerine, paslanmaz
çelikten bir defa yapılsa; hem daha sağlam olur, hem de daha ucuza gelir diye
uyarıyorlar ya, neyse…
O zaman yani 2009’da Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Fen
İşleri Daire Başkanlığı’nın yaklaşık 1 Yıllık bütçesine denk para harcanarak
yapılan Mimar Sinan Üst Geçidi, niye bu kadar sık sık sorun ve elbette de bol
bol masraf çıkarıyor?
Düşünmek gerekir…
Neyse, asıl sorun bu da değil.
Sorun şu, her yıl yapılan tadilata ve tamirata neredeyse
alıştık…
Fakat bu sonuncusu; kaç ay oldu hâlâ bitmedi. Ve pek
biteceğe de benzemiyor.
İşin ilginç yanı, işi üstlenen müteahhit firmanın da adını
ve iş teslim süresini gösteren ve zorunlu olarak bulunması gereken bir bilgi
tabelası da yok ortalıkta. (En azından görünün bir yerde yok)
Köprünün yarısı ise haftalardır kapalı.
Ortaya bir file gerilmiş. Filenin altı ise D-100, yani
İstanbul – İzmir Eski Yolu…
Allah muhafaza birisi dengesini kaybedip düşse, metrelerce
yükseklikten yere çakılmadan önce muhtemelen yoldan geçen bir araca çarpacak…
Hele ki mesai saatlerinde, insanlar yarı yarıya daraltılmış
köprüde; tek sıra halinde file ile korkuluk arasında yürümeye çalışıyorlar…
Karda – buzda bile o şekilde kullanıldı. Çoluk – çocuk için
ise büyük risk.
Şimdi ise vatandaş, İzmit’te kahve köşelerinde soruyor:
“Ne olacak bu köprünün hali?”