Güya mahallî idâreler seçimi idi…
Genel seçim havasına büründürüldü.
Referandum anlamına geleceği iddia edildi.
Yetmedi…
Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmemiş bir şekilde seçim sandıklarına, ‘hırsızlıkları, yolsuzlukları rüşvetleri aklama‘ fonksiyonu yüklendi.
Bir fırtına idi…
Geçti.
Deldi, kırdı, yaktı, yıktı da geçti.
Geçmiş olsun.
Allah (cc) candan aziz vatanımızı ve necip milletimizi tekrarından korusun.
Âmin… Âmin… Âmin…
Etkileri inşallah kalıcı olmaz.
Kamplara bölünmüşlüğümüz, devlet yönetiminin yetkisiz ve sorumluluğu olmayan kişi ve/veya gruplarla paylaşılması gibi sosyal ve siyasî âfetler son olsun!
Hırsızlıkları, yolsuzlukları, rüşvetleri umursamazlığımız, tape bağımlılığımız bitsin.
İnsanlarımız ak ile kara, dostluk ile düşmanlık arasında tercih yapmaktan kurtulsun.
‘Ya bendensin veya düşmanımsın!’ söylemleri son bulsun.
Dünyanın beyaz ile siyahtan ibâret olmadığını, hayatın bu iki renk arasında ve çok geniş bir yelpazede olduğunu öğrenelim.
Yanlışları ve yanlışlıkları söyleyenlerin düşman, daima ve yalnızca’Haklısızın efendim!’ diyen yandaşların dost olmadığını bilelim.
İş yapmış olmanın; çalmayı-hırsızlığı ve rüşveti mâzur göstermeyeceğini idrak edelim.
Eğri otursak bile doğru konuşalım:
Yapılan her işin doğru ve eksiksiz olduğunu söylemek de, yapılan bütün işlerin yanlış ve noksan olduğunu söylemek de kimseye fayda sağlamaz. İkisi arasında söylem farkı varsa da, anlam farkı yoktur. Çünkü söylenenler gerçek, söyleyenler samîmi değildir.
‘Göz, olanı; akıl, olacağı görür.’
İnsanlarımızın bir kısmı yalnızca olanı görüyor. O ‘bir kısmın‘ da bir kısmı, olanları bile görmüyor. Görenlerin bir kısmı da gördüklerini, aklını kullanarak doğru yorumlayamıyor.
Milletimizin, insanlarımızın hâtâsı, noksanlığı yok. Egemen güçler, halkın böyle olması için her imkânı sonuna kadar kullanıyorlar ve başarılı oluyorlar. En büyük başarıları da yalnızca bu sahâda.
Türkiye; gerek konumu ve dış baskılar, gerekse tarihî müktesebatı itibâriyle yönetilmesi zor bir ülke. Halkın tamamı, olacağı görebilme yeteneğini kullanırsa, ülkeyi yöneten yetersiz kadroların işi daha da zorlaşacak. Konuyu derinlemesine araştıranlar, batılı ülkelerde de durumun çok farklı olmadığını belirtiyorlar.
Gözün gördüğü ile karar verildiğinde, Türkiye’nin kalkındığına inanılabilir. İnsanların refah seviyesi gökdelenlerle yükseliyor. Lüks alışveriş merkezleri ülkeye bolluk getirdi. İmrenilen her şey, borçlanmak suretiyle alınabiliyor. Üretimin gücünden çok, tüketim sarhoşluğuyla mutluyuz. Gerçekte ise mutlu olduğumuzu zannediyoruz.
Devlet, üretim tesisleri kurmaktan vazgeçmişti. Artık mevcut olanları işletmekten de vazgeçiyor. Batı; ‘Her ne üretiyorsan, vazgeç. Ben sana daha ucuza satarım‘ diyor.
Satıyor da…
Mutluyuz… Batının ürettiklerini kullanıyoruz. Daha kaliteli…
Ekonomi ilminin okutulduğu okulların ilk sınıfında öğretilir: ‘Üretmeyen kalkınamaz!’
Özel sektör de üretmiyor. İthalat daha kârlı. Zâten büyük bir bölümü bilinen ve bilinmeyen sebeplerle Türkiye’de iş yapmıyor, yatırım yapmıyor.
Otoyollar, duble yollar, raylı sistemler, tüneller, alt geçitler, viyadükler, meydanlar elbette şehir hayatının vazgeçilmezleridir. Tabî ki yapılacak. Fakat bunların hepsi tüketim araçlarıdır.
Bir gerçeği unutuyoruz: ‘Üretmeyenin tüketme lüksü yoktur, olmamalıdır.’
Türkiye, istihdam açığı olan bir ülkedir. Açık, geçici olduğu bilinen inşaat sektörü ile kapatılamaz. Hizmet sektörümüz yeterli değil.
Gelir dağılımındaki çarpıklık kimsenin dikkatini çekmiyor.
Zengin daha zengin, fakir daha fakir oluyor.
Gelir dağılımının bozuk olduğu toplumlarda kötü ve yetersiz beslenme hastalıklara çıkarılan dâvetiyelerdir. Yetersiz beslenme, öğrenme ve kavrama yeteneğini de kısırlaştırır. Eğitimin seviyesi düşer, kültürel yozlaşma olur. Aile için geçimsizlikler, ahlaksızlık ve rüşvet olayları artar.
Toplumda büyük çalkantılar ve hattâ patlamalar meydana gelir.
Gazetelerin üçüncü sayfalarına bakanlar, bu tür olayların her geçen gün artmakta olduğunu görüyorlar.
Seçim fırtınası dindi. Umulur ki yönetim kadrosundakiler de görürler. Yalnız gözleriyle değil, akıllarıyla da bakmalılar ve geleceği görmeliler.