Nasıl Bir Milletiz?

113

“-Deviren, kırıp döken, silip süpüren, yaman bir kasırgayı seher yeli gibi yumuşatabilmek mümkün müdür? Korkunç dalgalarını kabarta kabarta yürüyen bir denizi birden sakinleştirmek kaabil midir? Yıldırımı güle çevirmek imkânı var mıdır? İnsanlar ve hatta tabiat bu sorulara ‘hayır, hayır, hayır…’ demekte tereddüt etmez değil mi? Hâlbuki ben, kasırganın seher yeline, coşmuş denizin sevimli bir göle, yıldırımın güle inkılâp ettiğini (değiştiğini) gördüm.

“Türk’ten bahsediyorum. Düşmana saldırırken amansız bir kasırgaya, korkunç bir denize ve insafsız bir yıldırıma benzeyen Türk, dost yanında ve silâhsız kalmış düşman karşısında bir seher yelidir, berrak bir göldür. Gönül açan bu yeli kasırgaya, göz kamaştıran bu gölü coşkun bir denize, ıtrında (kokusunda) asalet uçan bu gülü yıldırıma çevirmek, tabiatı da inciten bir gaflet olur…”

X

Tasse, İtalya’nın en büyük şairlerindendir (La Jerusalem delivree = Kurtulan Kudüs) adlı eseri ile meşhurdur. Bu eserinde, Haçlılar seferini terennüm etmiş (anlatmış), hakikati seven bir sanatçı olarak, Türklerin kahramanlık ve merhamet hislerini, o zamanın Avrupa Yunan ve Arap âlemiyle mukayese etmiş (karşılaştırmış)tır. Bu sebeple kilise, kendisini tel’in etmiş (lânetlemiş), nihayet bir aşk yüzünden deli olarak bedbaht hayatına nihayet vermiştir. (Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi, Cemal Kutay, Cilt:1, sayfa: 47)

X

“Azizem,

“Beni bugün bilhassa (özellikle) mütehassis eden (duygulandıran) hâdise (olay), bir câmi avlusunda yaşı hiç şüphesiz sekseni aşmış ihtiyar bir Türk’ün, güvercinlerle ülfeti (dostluğu) oldu. Türkler, bu mûnis (cana yakın) hayvanların bir cinsine Kumru diyorlar. Onların derunî (içten) bir seslenişleri var ki, ritmine kapıldığınız zaman, ruha tesir ediyor. İhtiyar, yaz ve kış, soğukta ve sıcakta, bu yüzlerce kuşa, faziletli insanların birbirlerine gösterecekleri kadar şefkat ve ihtimam (özen)le bakıyor. Kumrular, onun omuzlarına, kucağına çıkıyorlar, başının üzerinde dolaşıyorlar.

“Türklerde hayvan sevgisi; kadın, erkek, zengin, fakir bütün halka şamildir (tüm halk için geçerlidir). Evlerde beslenen kediler ve kuşlar, insan muamelesi görürler. Fazla yük yüklemek, hayvanlara eziyet etmek hiç hoş görülmez. Din adamları halkı, hayvanlara yapılan muamelenin, ikinci ve ebedî uyanışta kurtarıcı veya mahvedici kudretine alıştırıyorlar.” -Lady Montegü’nün Şark Mektupları’ndan- (a.g.e., s. 60)

X

Üçüncü Sultan Ahmet, kendisine hediye edilen çok kıymetli zümrüt yüzüğü, bir gün Divan toplantısında vezirlerine göstererek:

-Acaba bundan daha kıymetli yüzük var mıdır? Diye sordu.

-Hayır efendim, sıhhat ve afiyetle takınız, bundan daha kıymetli bir şey olamaz, cevabını verdikleri hâlde, yalnız, Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa itiraz etti:

-Bundan daha kıymetli bir şey vardır padişahım.

-Nedir?

-O yüzüğün takıldığı parmak. (a.g.e., s. 49)

X

Hürriyet

Asıl korkulacak şey, hürriyet perdesi altındaki istibdattır. Hürriyetin hangi merhalesinde olduğumuzu, sizden ilerideki veya geridekileri bilmeden nasıl tespit edebileceksiniz? Körlerin önüne çıkarılıp, her birisinin bir tarafından yakalayarak, eline geçen uzvuna göre fil’i tarif etmesi gibi, hürriyetlerimizi kendi -çok zaman- batıl mikyaslarımızla ölçmekten vazgeçelim lütfen. (a. g. e., Cilt: 1, Sayı: 7, Eylül 1957, s. VII)

Hürriyet sadece bir millete, hatta bir kıt’aya şâmil (bir bölgeyi içine alan) kıymet değildir: Beşer (insan) nesillerinin müşterek (ortak) himmet (gayret) ve mücadelelerinin, az çok zaman farkıyla, bütün dünyayı aydınlatan güneşidir. (a.g.e., Cilt:1, Sayı: 5, Temmuz 1957, s. III

 

Önceki İçerikAhısklı Türklerin Türkiye’deki Yayın Organı Bizim Ahıska Dergisi ve Ahıskalı Türklerin ‘Tek Kişilik Ordu’ Konumundaki Güçlü Kalemi: Dr. Yunus Zeyrek
Sonraki İçerikYunanistan Ayvalığa da, Gözmü Dikti?
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.